Doğu Perinçek: Özgürlükçüyüm ama PKK ve FETÖ’nün yanında konumlanmam

Perinçek, katıldığı televizyon programında 'Sanki eskiden daha özgürlükçüydünüz. Giderek daha mı tutucu oldunuz?' sorusuna, 'Sonuna kadar özgürlükçüyüm. Ama ben PKK ve FETÖ’nün yanında konumlanmam' yanıtını verdi.

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, EKOLTV’de Armağan Çağlayan’ın programında gündeme ve partisine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Cumhur İttifakı’nın PKK’nın partisi DEM’le el sıkışması hakkında ciddi uyarılarda bulundu. Programda dikkat çeken soru ve cevaplar şöyle:

ERDOĞAN'A DEĞİL TÜRKİYE'YE DESTEK VERDİK

Partinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Cumhur İttifakı baktığınızda içinde HÜDA PAR'ın da olduğu merkez sağ bir ittifak. Ama benim anladığım sizin genel başkanı olduğunuz partide dışarıdan o ittifaka destek veriyor.

Yok doğru değil, biz Türkiye'ye destek veriyoruz PKK'ya ve FETÖ'ye karşı mücadelede. Onlar bizim yanımıza geldiler. Bizi hapse attı. Biz 2008'den 2014'e kadar onun hapishanelerinde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile birlikte yattık. Ama o duvarları yıktık ve sonra o FETÖ'den de gelen tehditlerle beraber Türkiye tarafına geçti. Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Büyük Orta Doğu Projesi'nin eş başkanı konumundaydı o zaman. Ama o eş başkanlık misyonunu bıraktı ve FETÖ ve PKK'ya karşı Türkiye tarafına, bizim tarafımıza geldi. Bizim yanımıza geldiği zaman 15-16 Temmuz gecesi darbe olmuş, sağıma bakıyorum Tayyip Erdoğan var, soluma bakıyorum Binali Yıldırım var. Amerika'nın, FETÖ'nün ve PKK'nın tarafına mı geçeceğim. Bizim olduğumuz yer her zaman emek ve vatan.

VATAN PARTİSİ'NİN KONUMU
EMEK VE VATAN CEPHESİ

Vatan Partisi'nin konumunu iki sözcükle ifade edebilirim: Emeğin yanında, vatanın yanında. Emek Vatan Cephesi'ndeyiz ve orada bizim kendi programımız var. O programımıza bağlıyız ve orada doğruya doğru eğriye eğri.

Biz Tayyip Erdoğan düşmanlığına kilitlenmiş değiliz. Tayyip Erdoğan PKK'ya, FETÖ'ye karşıysa iyi bir şey. Ama mesela bakın 2-3 gündür ne oluyor? Sayın Bahçeli gitti PKK'nın elini sıktı Meclis'te. Ve bu bize yeni bir programın haberini veriyor ve ilk defa ona karşı net tavır alan Vatan Partisi oldu. Yani biz eğriye eğri doğruya doğru vatan ve emek için her doğrunun yanındayız. Vatan ve emeğe karşı olan her girişimin de karşısındayız.

SOL VE SAĞI TANIMLAYAN EMPERYİZME KARŞI TAVIR

Vatan Partisi'ni mesela merkezin solunda mı tanımlarsınız, sağında mı?

Biz Türkiye'nin tek solcu partisiyiz. İlle bir tanım yapacaksak, biliyorsunuz Fransız devriminde çıktı sol-sağ kavramları. Kralcılar sağdı muhafazakar, cumhuriyetçiler de soldu meclisteki oturuşlarına göre. Dolayısıyla döneme göre değişen bir tanım sağ ve sol. Krallık yok bugün. Sol ve sağı tanımlayan emperyalizme karşı tavır. Onun için bu sol-sağ kavramının geçmişten kalan bir tortusu var. Ona göre bakmamak lazım. Milli-gayrimilli bugün daha iyi anlatıyor. Sağ-sol dediğimiz zaman kafalar karışıyor. Çünkü düne göre bazı tanımlar var. Kim milli, kim gayrimilli? Birincisi Vatan Partisi milli. AK Parti'de, MHP'de, CHP'de kısmen milli güçler var. Bütün partilerde kısmen milli güçler var. Ama Amerika ile işbirliği yapan kuvvetler, PKK, FETÖ bunlar gayrimilli. Bütün partilerin bugün kendi içlerinde milli ve gayrimilli diye bölündüğünü de görüyoruz.

Az evvel dediniz ki Vatan Partisi'nin en büyük özelliği emperyalizme karşı olması.

Tabii çünkü Türkiye'nin sorunlarını emperyalizme karşı çözebiliriz. Yani ekmek sorununu, güvenlik sorunlarını ABD'nin dayattığı programlara karşı tavır alarak çözebilir. Ama bir yandan da Türkiye'de şu anda neoliberal ekonomik politikalar son derece baskın bir şekilde uygulanıyor. O bakımdan AK Parti'ye karşı koyan tek partiyiz. Yani AK Parti maalesef o Turgut Özallardan devraldığı programı yani ‘borçlanma ekonomisi’ diyelim böyle basit bir şekilde, neoliberal programı inatla uyguladı. Bir ara 2017’lerde ekonomi bakanı ‘sürdürülemez’ dedi, Sayın Cumhurbaşkanımızın damadı Berat Bey. Ondan sonra bir sarsılır gibi oldu. Fakat yeniden Amerika ile uyumlu bir ekonomik programına girdi. AK Parti'nin çıkmazı bu. O çıkmazda AK Parti iktidarının biteceğini önümüzdeki birkaç yıl içinde göreceğiz. Öyle bir çıkmaza girdi.

'BUGÜN SAYIN ERDOĞAN'IN GİRDİĞİ ÇİZGİ ÇOK YANLIŞ'

1 Ekim'de Meclis'te açılışında Cumhurbaşkanı geldiğinde CHP milletvekilleri ayağa kalktığı için son derece eleştirildiler. Vatan Partisi'nin milletvekili olsaydı, siz ve milletvekilleriniz ayağa kalkar mıydınız?

Kalkardık tabii. Yani o Türkiye Cumhuriyeti'nin devletine olan bir saygı. Yoksa kişiye değil. Bugün Sayın Tayyip Erdoğan'ın girdiği çizgi çok yanlış. Biraz evvel de ifade ettik. Onun sonunu göreceğiz birkaç yıl içerisinde. Fakat o başka bir şey. Türkiye Cumhuriyeti diye bir devlet var, onun başkanı var. Ve devletimizi korumamız lazım. CHP'nin genel başkanı cumhurbaşkanı olsa ona da ayağa kalkarız.

'UZLAŞAN CHP DEĞİL DE DAHA ÇOK TAYYİP ERDOĞANLAR'

CHP'nin bu uzlaşma politikası konusunu ne düşünüyorsunuz?

Çok tehlikeli bir yere girildi. Yani orada uzlaşan CHP değil de daha çok Tayyip Erdoğanlar, yani AK Parti ve MHP oldu. Ve o uzlaşma ABD'nin Türkiye'ye yeniden dayattığı 'İkinci İsrail' planına uyum gösterme yönünde bir uzlaşma. Sayın Devlet Bahçeli'nin böyle durduk yerde koridorda rastladığı ya da törende rastladığı bir durumda değil. Yerinden kalkıp gidip PKK'nın Meclis'teki partisinin elini sıkması ve bunu bir plan ve görev olarak yaptığını ifade etmesi, dün de Cumhurbaşkanı'nın evet çok iyi yaptı, doğru yaptı demesi, onların bir yeni plana girdiğini görüyoruz buradan. O plan çok tehlikeli. O plan, ‘Türkiye himayesinde Kürdistan’ planı. Amerika'nın Türkiye himayesinde bir Kürdistan planı vardı, yeniden hortlatılıyor.

'ELİNİ SIKTIĞINIZDA AYM’NİN KAPATMASINI ÖNLERSİNİZ'

Ama Devlet Bahçeli'nin olduğu bir yerde bir Kürdistan planı olma ihtimali var mı sizce? Bence sıfır.

Tabii, biz de öyle ümit ediyorduk. Ama şimdi o plan için PKK'nın elini sıkıyor. Siz PKK'yı Amerika'nın elinden alıp yanınıza çekemezsiniz. Veyahut DEM Partisi'ni ehlileştiremez, ‘Türkiye Partisi’ yapamazsınız. Ama onun elini sıktığınız zaman onun Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasını önlersiniz.

DEM’İN KAPATILMAMASI TÜRK DEVLETİNİN ZAAFI

Ama bir yandan da Dem Parti Türkiye'de meşru bir parti. Devletin gözetiminde, YSK'nın gözetiminde genel seçim ya da yerel seçimlere giriyor. TBMM'de grubu var.

Türkiye Devleti'nin zaafı yüzünden. Türkiye Devleti PKK'ya yasal alan bırakarak ve onun yasal parti kurmasına göz yumarak, hatta ona devlet hazinesinden 2 yılda toplam 1 milyar 100 milyon Türk lirası seçim yardımı vererek ne yapıyor? Bu, Mehmetçiğe kurşun atsın, şehit etsin diye onu destekleyen bir şey. Bu devletin zaafı. Zaaf içinde olduğu için kapatmıyor. Türk devletini kendini koruma reflekslerinde problemler yaşıyor. Bahçeli'nin el sıkması ve Erdoğan'ın desteklemesi Anayasa Mahkemesi'ne de ‘Sakın bu partiyi kapatma, biz onun elini sıkıyoruz.’ mesajı. Anayasa Mahkemesi'nin çoğunluğu zaten Batıcı, o yüzden kapatmıyor. Şimdi siyasi planda, Devlet Bahçeli ve Tayyip Erdoğan, bu partiyi kapatmayın diyorlar. Bu Türkiye'nin başına çok büyük problemler yaratacak önümüzdeki dönem.

ÇÖZÜM: SURİYE İLE ANLAŞARAK TERÖRÜ TEMİZLEMEK

Türkiye'nin önünde bir seçenek var. Suriye'yle anlaşacak, silahlı bir anlaşma. Türkiye-Suriye anlaşmasıyla PKK'yı Suriye'nin kuzeyinde ve diğer bir takım İslami bayrak altında İslam düşmanı terör örgütlerini orada temizleyeceğiz. İran da bunu destekleyecek, Rusya da destekleyecek. Bu Vatan Partisi'nin planıydı ve çok büyük mesafe alındı, bir yere gelindi. Görüşüyoruz Rusya, İran, Suriye iyi bir noktaya geldi. Türkiye de buraya adım atar gibiydi. Şimdi birdenbire o plandan PKK'yla el sıkma planına. Elini sıktığın zaman onun üzerine Mehmetçiği niye yolluyorsun? Niye şehit oluyor Mehmetçik?

Sizce hâlâ Türkiye'de bir iç terör sorunu var mı?

Büyük ölçüde TSK ve polisin başarısıyla o büyük ölçüde temizlendi. Ama şu soru var. Şehit cenazeleri geliyor mu? Geliyorsa orada o terör sorunu var. Şehit cenazeleri herhalde gökten gelmiyor. Yani araziden geliyor, dışarıdan. Zaman zaman dışarıdan da terör sorunu var. Hele İsrail'in hamle yaptığı bir ortamda o sorun çok daha ciddileşti. Bakın Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanımız da ne diyor? İsrail'in şimdi hedefleri tamamen Türkiye. İsrail askerleri Türkiye sınırına gelmeyecek. Kimle gelecek? PKK ile. İsrail'in bir nüfus problemi var. 9 milyon gibi dar bir nüfus var. Onunla geniş alanları kontrol etmesi mümkün değil. Ama PKK'daki Kürtleri asker yaptı İsrail. Kısmen Barzani'ye asker yaptı, kendi askeri yaptı. Yani bu Kürdistan planı aslında bir ikinci İsrail planı. Buna başarırsa İsrail, Türkiye için çok ciddi tehlike.

Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan'ın İsrail'in bundan sonraki hedefi Türkiye'ye söylemine siz katılıyor musunuz?

Şimdi katılıyorum ama onu açıkladığım gibi. Taşeron kullanacak. O ikinci İsrail'in taşeron kullanmadan olmayacağı konusunda milletimiz aydınlatması lazım. Bu da bana gidip PKK'nın elini sıkmaması lazım. Yani ikinci İsrail nasıl olur? PKK ile olur.

Barzani, Amerika ve İsrail sayesinde 1. Körfez Savaşı 1991, 2. Körfez Savaşı 2003 Baharı, orada bir Barzanistan'ı Amerika ve İsrail kurdu. Bir de koridor kurdu Amerika. Suriye'yi istikrarsızlaştırıp bir savaşa sürebilerek 2011'den sonra. Barzanistan’ı Akdeniz'e de bağladı o koridorla. Türkiye'de de PKK'yı hareketlendirerek Diyarbakır'ı bütün bu girişimlerle buluşturacak bir planı yürüttü. Orada bir başarısız oldu ama şimdi o hortlatılıyor. Yani gidip elini sıktığınız zaman Amerika'nın bu planını Devlet Bahçeli olarak Tayyip Erdoğan olarak hortlatmış oluyorsunuz. Oluyorlar. Bu çok ciddi bir durum. Bu devletin zaafının daha da derinleştiğini gösteriyor. Yani Türk Devleti kendisine yönelik tanımlamış değil. Amerika ve İsrail'den Türk Devleti'ne yönelik hem güvenliğine hem ekonomisine.

TÜRKİYE’NİN OLAĞANÜSTÜ BİR TASARRUF KABİLİYETİ VAR

Biraz evvel çok güzel ifade ettiniz, neoliberal ekonomi dediniz. Neoliberal ekonomi bize nereden geliyor?

Amerika dayatıyor. 1980'de Turgut Özal’la Amerika dayattı bir cümleyle, bir askeri darbeyle. 1980 askeri darbesiyle o ekonomi programı, neoliberalizm Türkiye'ye dayatıldı. 1980'den bu yana Türkiye zaman zaman borç alarak falan o programı sürdürdü. Nereye geldik? 500 milyar dolar borca battı. Ve çok ciddi bugün ekonomide, şimdi ben devamlı konuşuyorum, Şırnak'la konuşuyorum, Ağrı'yla konuşuyorum, Diyarbakır'la, Urfa'yla, Akdeniz'le, Ege'yle falan. Türkiye'de açlık yoktu ve şu anda da açlık var diyemeyiz ama açlığın sınırına gelen çok geniş kitleler var. İşten atmalar gündemdir. Ve yarın, bakın bir iki ay içerisinde, Türkiye sanayisinde çok ciddi bir kriz oluyor ve konkordatolar, iflaslar, büyük işten atmalar olacak. Bu program bize nereye dayatılıyor? Bir üretim programı değil de, borç alacaksın sürekli şekilde. Orada da iflas geldi. Türkiye 500 milyar dolar borca battı. O programın devam etmesi mümkün değil. Türkiye'yi ekonomik bakımdan da zaafa düşürüp, Amerika'nın ve İsrail'in, 2. İsrail Devleti'ni kurma planıyla Türkiye bugün karşı karşıya.

Ama bir yandan da Türkiye'nin bugünkü ekonomik krize girmesinin en büyük sebeplerinden birisi faiz politikası, yani zamanında faiz arttırılsaydı belki de Türkiye bugünkü girdiği ekonomik buhrana girmeyecekti.

Faiz arttırılsaydı daha büyük dehşetli buhran derinleşecek. Yani bu Batıdan dayatılan programın önemli bir maddesi, yani batı bize borç verdiğine göre, borçlanma ekonomisine göre daha yüksek faiz talebi. Onun için faiz arttırmak, Batı'nın sermayesini çekmek için bir ekonomik politika. Batı'nın sermayesinin çeke çekimi 1980'den bu yöne geldik, Türkiye ekonomisi battı. Yani Batı sermayesi gelecek, bizi kurtaracak o program battı, yok oldu. Türkiye'ye bakın, şimdi onun alternatifini söyleyeceğim, rakamlar. Türkiye'nin 500 milyar dolar Türkiye'de üretilmiş değerler var, Batı bankalarına yatırılmış. Londra bankalarına, İsviçre bankalarına, New York bankalarına 500 milyar dolar. Demek ki Türkiye'nin olağanüstü bir tasarruf kabiliyeti var ki 500 milyar dolar kazanç sağlanıyor ama o götürülüyor, Batı bankalarına yatırılıyor. Onların sermayesine, yatırım sermayesine dönüşüyor. Bu 500 milyar doları biz Türkiye'de yatırım sermayesine dönüştürebilsek, bu büyük bir sanayi atılımının, tarım atılımının sermayesi olarak. Yine bankalarımızda 300 milyar dolar değerinde banka kasalarında altınlar kilitlenmiş. Bunu da açıklayan Cumhurbaşkanı Yardımcımız Cevdet Yılmaz oldu 2-3 aya kadar önce. Ama o altınlar banka kasalarında duruyor. Siz tohumu ekmezseniz götürüp bir kasaya kilitlerseniz çürür o sonuç itibariyle. Burada bir alternatif program var. Bizim Batıdan sermaye dilenecek bir ihtiyacımız yok. O 500 milyar dolar Batı bankalarına yatırdığımız, mecbur eder Türkiye'ye getirirsek, el koyalım demiyoruz. Ve o 300 milyar dolar altını yatırım sermayesine dönüştürürsek, bunun yarısını yapsak, dörtte birini yapsak, Batı'dan beklediğimiz sermayenin çok üstünde bir yatırım imkanı olur ve istihdam olur, çalışma olur, üretme olur, zenginleşme olur, devletin gelirleri artar. Dar gelirlerin talepleri yerine gelir. Asgari ücret, emeklilerin maaşı, memurların maaşı yükselir. Kredi olur. Sonuç itibariyle üretmeden halkın çeşitli kesimlerinin bu taleplerine cevap veremeyiz. Üretmek için de sermaye bulmamız lazım. O sermaye yabancı Batı'dan gelmeyecek. Kendimiz o sermayeyi yaratıyoruz. Götürüp onu Batı bankasına yatırıyoruz. Batı'da bize yüksek faizle kendi yatırdığımız parayı veriyor ödünç alıyor. Batı'dan 10 milyar, 5 milyar geldiği zaman o feslerini havaya atıyorlar. Demek ki Türkiye'nin çok büyük bir tasarruf kabiliyeti var. Üretim kabiliyeti var ki onları üretmiş ama Türkiye'ye yatırmayıp götürüp zenginlerimiz, onları demin saydığım gibi Londra bankalarına, bankalara altın olarak kilitlenmiş banka kasalarına.

TÜRKİYE DEVRİMCİ ÇÖZÜMLERİN EŞİĞİNDE

Ama bu bir yandan da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Türkiye ekonomisine güvenmediğini göstermez mi?

Gösterir. Vatandaşın değil tabii, zenginlerin. Türkiye'nin belli kaymağını yiyen bir kesim var. Sıcak para komisyoncuları, büyük faizciler, bankalar ondan sonra falan malum tarikat rantçıları. Devletin ihaleleriyle, desteğiyle zenginleşen, havadan kazanan, dolar borsa vurguncuları, böyle bir kesimin büyük kazançları var. Sanayici kenara itildi, tarım sektörü aşağıya bastırıldı ama bu havadan para kazanan ve kapitalizm açısından da verimli olmayan, Çünkü dolardan, borsadan kağıtlar uçuşuyor, para kazanıyor. Bunlar kapitalizme uyan şeyler değil. Ama bu havadan vurgunla kazanılan kaynaklar götürülüyor, batıya yatırılıyor.

Vatandaş güvenmiyor ama peki biz devlet olarak ne yapacağız? Devlet olarak artık insanlarımızın açlıkla çocuğuna eğitim hizmeti yapamaz duruma gelmekle karşı karşıya olduğu büyük yığınların büyük bir sıkıntı içine girdiği ortamda radikal olmayan çözüm artık Türkiye'nin gündeminde yok. Türkiye'nin önündeki bütün çözümler köktenci, radikal, müdahaleci, devrimci olmak zorunda. Emekten yana, milletten yana, ekonomiden, üretimden yana Türkiye devrimci çözümlerin eşiğindedir. Türkiye devrimci çözümlere gidiyor.

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI’NIN POLİTİKALARI

Türkiye'de en çok tartışılan şeylerden bir tanesi de ekonomiden başka şu anda Milli Eğitim Bakanlığı'nın politikaları. Vatan Partisi bu konuda ne düşünüyor?

“Türkiye'nin o bizim 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu'yla kazandığımız çok büyük kazanımlar var. Bir kere eğitim sistemimizi, tek bir eğitim üretim sistemi yani bilime dayanan aydınlanmacı, özgür yurttaşı yetiştiren bir cumhuriyet eğitim sistemi kurduk Tevhid-i Tedrisat'la. Şimdi bakıyorsunuz, Tevhid-i Tedrisat diye bir şey kalmadı. Yani İmam Hatip Okulları bir meslek adamı yetiştirmekten çıktı. Hukukçu da İmam Hatip Okulu'ndan geliyor, doktor da İmam Hatip Okulu'ndan geliyor. Eğitim sistemini bölen Ondan sonra bir alet olarak kullanıldı. Tamam İmam Hatip okulları imam, din adamı ihtiyacını karşılamak için Atatürk zamanında kuruldu. Ama onun miktarı belli. Türkiye'de ne kadar elektrikçi, ne kadar frezeci, ne kadar fayans ustası falan lazım bunlar belli olduğu gibi Türkiye'ye ne kadar İmam Hatip din adamı lazım bunlar da belli. Siz onun ötesinde aşırı İmam Hatip okullarına yöneldiğiniz zaman sonuç itibariyle bu Cumhuriyet'in bilime dayanan, aydınlanmış ve Türkiye ekonomisini ve Türkiye aydınlanmasının ihtiyacı olan bir eğitimden ve insan yetiştirmekten vazgeçiyorsunuz. Onun yerine, ruhban sınıfı üretiyorsunuz. Batı'daki, Hristiyanlık'taki gibi bir ruhban sınıfı üretmeye başladılar. Bu, Türkiye eğitiminin çok önemli bir problemi.

İkincisi, hangi sanayiciyle ve tarımcıyla konuşsak kaliteli, Türkiye'nin ihtiyacı olan, üreten bir iş gücü problemi var. Ara eleman yok. Bunları yetiştiren sanat okullarını falan tasfiye ettik. İşsiz yetiştiriyoruz. Liselerden işsiz çıkartıyoruz. Bunlar üniversite kapılarına yığılıyor. Üniversitelerde de hepsini almak mümkün değil ve almak da yanlış. Türkiye'nin bir eğitim programı olacak.

Üçüncüsü, Cumhuriyetin eğitimi. Özgür düşünen, ondan sonra kafasında bilim dışı bağlantılar olmayan, özgür düşünen bir insan. Bu insanla ileri çağdaş, üreten, ondan sonra demokratik bir Türkiye kurabiliriz. O ihtiyaca da cevap veren bir eğitim sistemi.

SURİYELİ DÜZENSİZ GÖÇMENLER

Suriyeli düzensiz göçmenler konusunda ne düşünüyorsunuz?

Vatan Partisi’nin çözümü; Suriye'yle anlaşacağız. Suriye'nin kuzeyindeki terör örgütlerini, bizi İran'da destekliyor, Rusya'da destekliyor bu konuda. Temizleyeceğiz, Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlayacağız. Türkiye'ye gelen 6 milyondan bahsediliyor. O insanlara diyeceğiz ki, buyurun misafirlerimiz, vatanlarınız da buyurun, işlerinizin başına dönün, tarlarınızın, sanayinizin başına dönün.

Ama ben okudum, Esad af çıkardı ama Türkiye'den hiç geri dönüşü olmamış.

Sayın Esad devamlı aflar çıkartıyor. Türkiye'nin buna ne cevabı vermesi lazım? Suriye'nin kuzeyindeki terörü temizleyeceğiz beraber. PKK terörünü, diğer İslamcı geçinen, sahte İslamcı terörü temizleyeceğiz. Gelen Suriyeli konuklar vatanlarına dönecekler ve Türkiye'yi de hafifleyecek. Burada ayak sürüyen şimdi Türkiye. Biraz evvel konuştuğumuz Türkiye himayesinde Kürdistan diyelim veyahut da Devlet Bahçelilerin gidip PKK'nın elini sıkmasıyla tekrar gündeme gelen senaryo, Suriye ile işbirliği senaryosuna karşı, onu bertaraf eden senaryo. Biz diyoruz ki Suriye ile işbirliğinde PKK'yı temizleyelim. Tayyip Erdoğan Sayın Devlet Bahçeli'yi PKK'ya yolluyor ve onun elini sıktırıyor. Bu ikisi birbirine karşı olan ve Türkiye'nin önünde çarpışan programlar. Tayyip Erdoğan'ların yönettiği devlet çok büyük bir zaaf içindi. Ve bunu Türkiye taşımaz, göreceksiniz. Bu aynı zamanda Tayyip Erdoğan'ın da çıkmazını oluşturuyor. Tayyip Erdoğan için bir tek çözüm vardı, Suriye ile anlaşmak. Oyları %20'ye düştü kendi yaptıkları anketlerde. CHP'nin oyu da %25, o da büyümüyor. Türkiye'de arayış içinde olan çok büyük bir kitle oluştu.

Ama Sayın Tayyip Erdoğan ona sırtını dönmüş durumda ve kendi siyasi hayatını da benim gördüğüm bitiriyor bu yanlış politikalarla. Amerika onu kurtaramaz. O politika Tayyip Erdoğan'ın da siyasi hayatını bitirir.

'İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KADINI KORUYAN BİR SÖZLEŞME DEĞİL'

Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekildikten sonra daha çok kadın cinayete işlendiği tezine katılıyor musunuz?

Katılmıyorum. İstanbul Sözleşmesi kadını koruyan bir sözleşme değil. İstanbul Sözleşmesi sonuç itibariyle Batı'daki bütün çürüme, kadın erkek eşitsizliği, insanların cinsiyetleriyle oynama gibi dayatmaların sözleşmesiydi. Oradan Türkiye'nin çekilmesini sağlayan tek partiydik.

Siz parti olarak Türkiye İşçi Partisi'ne kendinize yakın hissediyor musunuz?

Yakın hissetmiyorum çünkü o Batı'ya tamamen teslim olan bir parti. Bir kere bakın en temel özelliği de PKK'yla beraber, DEM Partisi'yle beraber. Adı Türkiye İşçi Partisi. Ben eski Türkiye İşçi Partisi bilim kurulu üyesiyim Aybar zamanında. Bizim önceki partinin adı İşçi Partisi’ydi. Biz onu Vatan Partisi yaptık. Yani o adı gasp ettiler, çaldılar. Maalesef doğru yolda değiller. PKK'nın listelerinden milletvekili oluyor. Bu kişiliksizlik. Öyle bir parti yok ki. PKK'nın listesinden giren insan yarın hangi şerefli şeyi, tarihi ve maziyi savunacak? PKK'nın listesinden milletvekili olup, Meclis’te PKK'nın sıralarında bağırıp çağırıyorsunuz. Bunun bir iftihar tarafı olabilecek mi?

'TÜRKİYE’NİN DE YIKANMASI GEREKİYOR'

Türkiye'de bir sosyal çürüme olduğu tezi ne diyorsunuz?

Bizim en büyük problemimiz bugün, bakın uyuşturucu, rüşvet, torpil, devlet idaresinin yozlaşması, devletin tamamen bir yağma aracı haline getirilmesi, bütün devlet kurumlarının bir yağmacı zümre tarafından paylaşılması. Burada kapitalizm olmaz ki. Kapitalizm de verimli işletmeyle, rekabetle olur. Siz daha teknolojinizi geliştirirsiniz. Sonra daha az işçiyle daha çok üretirsiniz. Bu kapitalizmi geliştirir. Ama devletin zengin ettiği bir toplumda ihalelerle, devlet kayırmalarıyla vesaire, adam kayırmayla orada kapitalizm de gelişmez. Bugünkü gibi böyle bir çürüyen toplum ve çürüyen ekonomi yaratılır. Çürüme, uyuşturucu Türkiye'de bugün çok büyük tehlike. Ama en önemli çürüme kaynaklarından biri bireycilik, çıkarcılık, bencillik. Neoliberal dediniz ya. Turgut Özal, ne diyordu? ‘Benim memurum işini bilir.’ Yani rüşveti savunan cumhurbaşkanları oldu Türkiye’de. Ve bugün rüşvetsiz hiçbir iş yapılmıyor. Türkiye'de bütün devlet idaresi işleri rüşvetle götürüyor. Ve yargıya bu çok feci bir şekilde girmiş durumda. Onun için Türkiye'nin devrime ihtiyacı var. İnsan kirlenince hamama giriyor değil mi? Türkiye'nin de yıkanması gerekiyor. O ancak bir devrimle olacak.

Meclis’teki Can Atalay kararı sırasında çıkan tartışmayı ya da kavgayı nasıl değerlendirdiniz?

Ben Batı’nın programlarına teslim olan siyasetlerin karşısındayım. Ama bu karşısında olmak bir hukuk devleti kuralları içerisinde olmalı diye özetleyebilirim. Adını andığınız kişinin tamamen Batı siyasetlerini savunan bir konumda olduğunu görüyorum. Türkiye ona izin vermeyecek. Türkiye 2-3 yıl içinde, 4 yıl içinde, zaman da söylüyorum, bir üretim devrimi yapacak ve o Batıcı siyasetleri tamamen tasfiye edecek.

‘LAİK DEMOKRATİK SOSYAL HUKUK DEVLETİ’ TEKERLEMESİ

‘Batıcı siyaset’le kastınız ne?

Neoliberalizm, ekonomi planında...

Aslında kapitalizm de sizin önerdiğiniz ne? Sosyalist bir ekonomik sistem mi?

Bugün Türkiye'nin önünde sosyalizm yok ama bir milli demokratik, Atatürk'ün yaptığı sistem var. Yani devletçilik, halkçılık, emekten yana, milli toplumun bütününü refahını düşünen, bireyi değil, bireyleri zenginleştiren değil, toplumun bütününü dengeli bir şekilde zenginleştirmeye çalışan, toplumda refahı paylaştıran, üretimi arttıran ve üretilenleri de adil bir şekilde paylaştıran. Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik...

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Altıok'u?

Cumhuriyet Halk Partisi'nin bugünkü değil. O bizim 1937 2 Şubat'ında anayasanın ikinci maddesine Atatürk onu koyup öyle aramızdan ayrıldı. Altıok devletin programıydı. Ama ne yaptılar? 1960 devriminden sonra Altıok'u temizlediler. Türk devriminin kendi programı varken, altı ok programı, o iki yüzyıldır Türk devriminin içinden üretilen programı temizlediler. Onun yerine ‘laik demokratik sosyal hukuk devleti’ diye bir batı tekerlemesini getirdiler.

'SONUNA KADAR ÖZGÜRLÜKÇÜYÜM
AMA PKK'NIN VE FETÖ'NÜN YANINDA KONUMLANMAM'

Şimdi son derece subjektif bir soru soracağım size. Ben İstanbul hukuk fakültesinde okurken o zaman siyasette ilgim başladı ve takip etmeye başladım. Siz o dönem, sanki bu döneme göre daha özgürlükçü, daha özgürlükleri savunan bir siyasetçiydiniz. Giderek daha mı tutucu oldunuz acaba?

Hayır, sonuna kadar özgürlükçüyüm. Ama ben PKK'nın ve FETÖ'nün yanında konumlanmam.

Kim Türkiye'de onların yanında konumlanıyor? Ben Türkiye'de şu anda FETÖ'nün yanında ya da PKK'nın yanında konulan hiçbir siyaset parti görmüyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin tamamı. FETÖ ile CHP siyaseti arasında çok iyi bağlar var bugün. Arasında açık bir iş birliği var. CHP, PKK'nın partileriyle, HDP'yle, DEM partisiyle beraber, TİP’le beraber, o tür unsurlar var. 3-4 günden beri hangi manzarayla karşı karşıyayız? Devlet Bahçeli gidiyor, Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla PKK'nın elini sıkıyor.

Devlet Bey'in olduğu bir yerde PKK'nın savunulma ihtimali yok.

Siz boyun eğerseniz, milliyetçiliğiniz maalesef Amerikan milliyetçiliğine dönüşür. Bakın, bu ilk vukuat değil. Hatırlayalım, 2002 yılı Temmuz ayı Sayın Devlet Bahçeli, Ecevit hükümetindeydi. Sonbaharda, hatta Kasım'da erken seçimle de Tayyip Erdoğanları iktidara getirdi. Yani kendi içinde bulunduğu hükümeti yıkan tavır aldı değil mi? Siz o hükümetin içindeydiniz, o hükümete ihanet ediyorsunuz. Neden? ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi için. Yani Ecevit'i tasfiye edeceğiz, AK Parti'yi getireceğiz, Hüseyin Kıvrıkoğlu gibi milliyetçi generalleri tasfiye edeceğiz. ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulayacağız. Onu kim uygulayacak? Abdullah Güller, Tayyip Erdoğan'lar uygulayacak. 2004 yılında Sayın Cumhurbaşkanımız Fatih Altaylı'nın Kanal D'deki TEKE TEK programda ‘Amerika Birleşik Devletleri'nin var ya hani bir Büyük Ortadoğu Projesi, o program çerçevesinde Diyarbakır'ı merkez yapacağız, bir yıldız yapacağız.” dedi. Diyarbakır nasıl merkez olur?

Bundan 25 yıl önce söylenen bir cümleyle bugün hala konuşabilir miyiz?

Siz bana sorduğunuz için söylüyorum. Kim var FETÖ'nün yanında dediniz. Ama bunun tortuları var. Yani şimdi siz FETÖ'yle beraber Türk Silahlı Kuvvetleri'ni hapse atacaksınız, Vatan Partisi'ni hapse atacaksınız, ondan sonra devrimci aydınlarını hapse atacaksınız, 6 sene öyle yöneteceksiniz Türkiye'yi… Bunun tortuları var.

Ve Amerika bağlantıları yüzünden o FETÖ'ye sahip çıkan Cumhuriyet Halk Partisi var. Diyor ki, ‘bütün kanun hükmünde kararnamelerle tasfiye edilen 120 bin memuru tekrar alacağım.’ Kim onlar: FETÖ. Kim diye sorduğunuz için cevap veriyorum. FETÖ'nün dostları var. FETÖ'yü hapishaneden çıkarıp tekrar devletin içine koyacağım diyen bir CHP. Veya dün FETÖ'yle beraber Türkiye'yi yöneten bir AK Parti. Evet ona karşı mücadele etti ama hala onun kalıntıları var.

Dışarıdan siyaseti takip eden insanlar olarak niye Vatan Partisi'nin Cumhur İttifakı'nı desteklediği fikrine sahip oluyoruz?

Çünkü Vatan Partisi, PKK ve FETÖ'ye karşı çıkınca ona kimse ‘ne kötü parti’ diyemez. Tayyip Erdoğan'la yan yana oluyor. Öyleyse o Tayyip Erdoğan'la beraber. Bu tamamen bize PKK ve FETÖ cenahından gelen bir tavırdır. Ve o tavrı da bizi kıskanan veya bizimle rekabet içinde olan ve bizim güçlü olmamızı istemeyen bütün Atlantik cenahı sahiplendi. Amerika merkezli bir propaganda. Bakın şimdi biraz evvel Devlet Bahçeli ve Tayyip Erdoğan gitti PKK'nın elini sıktı diyorum değil mi?

'SURİYE İLE İŞ BİRLİĞİ YAPILACAK GİBİ UMUTLAR DOĞDU'

Programın başından beri bu cümleyi belki 150 kere falan kurdunuz.

1500 kere kuracağım. Çünkü Türkiye'nin önündeki ciddi sorumluluk.

Ama bütün bir siyasal iklimi bir el sıkışması üzerinden tartışmayız.

Burada el sıkışma yok. PKK'yı meşrulaştırma var ve bir plan var. Yolda rastlarsın el sıkarsın, Meclis koridorunda el sıkarsın, Cumhurbaşkanlığı töreni olur, resepsiyon olur orada karşılaşacaksın… Biz de el sıkarız. Burada ben el sıktığı için eleştirmiyorum. Bu yeni bir programı Türkiye'ye takdim edilmesidir. Devlet Bahçeli de öyle söylüyor. ‘Ben öyle laf olsun diye, nezaketten el sıkmadım. Tayyip Erdoğan'la, Cumhurbaşkanımızla kararlaştırdık, bir plan gereği çok önemli bir iş yaptık.’ diyor. Bu Tayyip Erdoğan'ların Suriye ile işbirliğinden caydırılması için, Türkiye bir yere doğru gidiyordu, Suriye ile iş birliği yapılacak gibi umutlar doğdu. Birdenbire Amerika devreye girdi ve onların önüne başka bir şey koydu. ‘Suriye'yle iş birliği yapmayacaksınız, PKK'ya dokunmayacaksınız, PKK benim kara gücümdür, ona dokunmak yok. Benimle iş birliği yapacaksınız. Kürtlerle barış vs adı altında İkinci İsrail Devleti'ni hep birlikte kuracağız…’ Bu planda karşı karşıyayız. Göreceksiniz. Bunu caydırabiliriz. Türkiye Devleti'nin güçleri var. Ve bu plan uygulanmayacak. Vatan Partisi başta olmak üzere Türk milleti, Türk ordusu, Türk polisi bu planın uygulanmasına kesinlikle müsaade etmeyecek. Ama bunu anlatmazsak milletimize nasıl planı bozacağız?

'BİZİ CUMHUR İTTİFAKI’NI ALMADILAR'

Mayıs seçimlerinde, son genel seçimlerde cumhurbaşkanı olarak kimi desteklediniz Vatan Partisi olarak?

Biz hiç kimseyi desteklemedik, iki kişi kalana kadar kendimiz çıktık. Ama iki kişi kalınca Batının, ABD’nin desteklediği Kılıçdaroğlu vardı. ABD’nin desteklediği aday yerine desteklemediği adaya oy ver dedik ikinci turda?

Ama ben programın başında siz ‘Cumhur İttifakını desteklediniz mi’ diye sorduğumda ‘hayır’ dediniz.

Bizi Cumhur İttifakı'nı almadılar.

Onu da ister miydiniz?

Tabii. Bir programla gittik. Ben Sayın Cumhurbaşkanıyla görüştüm seçimden önce. Randevuyu ben istedim. Bir program önerdim. Bir üretim devrimi, Türkiye'nin bağımsızlığı, egemenliği, bütünlüğü, Asya'da Türkiye'nin konumlanması, Türkiye'nin terör sorununu Suriye'yle, İran'la, Irak'la, Rusya'yla, işbirliği yaparak çözmesi ve demin söylediğim üretim devrimi ekonomisi falan bir programla böyle bir hükümet kuralım. Biz de onun içinde yer alalım. Sayın Cumhurbaşkanı bana ‘Şimdi Maraş'a gidiyorum helikopterle. Yarın Sayın Devlet Bahçeli’yle görüştüğümüzde bu önerinizi açacağım’ dedi. Ondan sonra bir hafta on gün sonra Sayın Binali Yıldırım telefon etti ve ‘sizinle beraber olmayacağız’ dedi.

Onların önüne bir çözüm bugün de koyuyoruz. Buradan dönebilirler mi o ayrı mesele.

'ALTILI MASA’DAN TEKLİF GELMEZ ÇÜNKÜ...'

Altılı Masa’dan size teklif geldi mi?

Yok. Gelmez çünkü bizim yerimiz belli. Biz Atlantik Sistemi'ne karşıyız. Altılı Masa bir Atlantik planı, programıydı. Ankara'da bir takım gizli merkezlerde üretildi. Meral Akşener o planın taşeronu oldu.

Nasıl taşeronu oldu? Meral Hanım Masa'dan kalkmadı mı?

Hemen geri oturttular. Yani Meral Akşener bir iş gördü. Neydi? MHP'yi parçalama işi. MHP'nin bir milliyetçi duruşu var. Ve onun karşısında ABD MHP'yi Meral Akşener'le parçaladı. Bu Meral Akşener'in bir ‘Gladiyo Kraliçesi’ olduğunu göstermiyor mu?

Ama diğer yandan Ümit Özdağ, Zafer Partisi…

Onlar da beraberdi, hepsi beraberdi. Meral Hanım, Ümit Bey, diğerleri hep beraberdi, sonra aralarda bölünmeler oldu. İçlerinden hep İsrail yandaşlığı, Amerika bilmem nesi çıktı?

Ama mesela Sinan Ogan'da Sayın Tayyip Erdoğan destekledi seçimlerde.

Bocalamalar oluyor o cenahta. MHP'den kopanlara toplam olarak baktığımız zaman esas olarak Atlantik taraftarı. Hatta İsrail'in Türkiye'deki Afgan düşmanlığı, Suriyeli düşmanlığı falan Ümit Özdağ, Amerika var, İsrail var, onları hedefe alıyor. Zavallı çobanlık yapan Afganlarla, Suriyeliyle uğraşıyor. Amerika’nın Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak, içeride Suriyeliyle Türkler arasında kavga çıkartmak için Ümit Özdağ çarşılarda dolaşıyor, bir takım provokasyonlar yapıyor… Bu ne? İşin gerçeği bu.

Gelecek projeksiyonunuz ne Türkiye ile ilgili?

Türkiye devrime gidiyor. Atatürk devrimini tamamlamaya gidiyor. Bakın önümüzdeki 4-5 yıl içinde bizim Namık Kemallerle başladığımız, İttihat Terakkilerle devam ettiğimiz, Atatürk'le en büyük doruğa çıktığımız o Türk Devrimi. Yükselen değer Atatürk, dikkat edin. Ona düşman olanlar bile artık Atatürk'ün değerini anlayan tavırlar almak zorunda kalıyor.

Sonraki Haber