Washington Enstitüsü: Çin Gazze üzerinden ABD etkisini kırmaya çalışıyor
Yahudi lobisinin en önemli merkezlerinden biri Çin’in Filistin tutumunda önemli bir eğilimin varlığının tespitini yaptı. Pekin’in İsrail’e karşı konumlanmasının arttığı ve bunun bölgede ‘ABD’nin altını oyma planı’ olduğu değerlendirildi
Washington Enstitüsü’nün Genel Müdürü Michael Singh, Çin’in Filistin konusunda son dönemdeki siyasi tutumunu kaleme aldı. “Çin neden İsrail'e karşı taraf tutuyor - ve muhtemelen bu neden geri tepecek?” başlıklı yazıda Pekin yönetiminin İsrail karşıtlığının dozunun artığı vurgusu yapılıyor. Bu politikanın ABD’nin Batı Asya’daki etkisini kırmaya yönelik olduğunu belirten Singh, bunun “Çin’in Küresel Güney’de puan toplamak için fırsat olarak kullanma yönündeki yeni eğilimini yansıttığı” değerlendirmesinde bulunuyor.
‘ÇİN MEDYASINDA ANTİ-SEMİTİK YORUMLAR’
Singh, HAMAS'ın 7 Ekim operasyonun haberi geldikten sonra Çin’in “sessizliğinin” dikkat çekici olduğunu söyledi. Ertesi gün Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamanın “HAMAS’ı kınamadığı ve hatta 7 Ekim’de yaşanan dehşetin boyutlarını kabul etmediği gerekçesiyle İsrailli yorumcular tarafından düşmanca karşılandığını” belirtti. Ardından Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin açıklamalarının bu yorumları doğruladığını söyleyen Singh, “Wang Yi 14 Ekim'de İsrail'in eylemlerinin ‘meşru müdafaa kapsamının ötesine geçtiğini’ ileri sürdü ve HAMAS'ı kınamayı reddederken Filistinlilere ‘grup cezası’ uygulamayı durdurmasını talep etti.” ifadelerini kullandı.
Çin medyasının da aynı şekilde savaşı İsrail'in saldırganlığı olarak sunduğunu belirten Singh, “İlk haberler HAMAS'ın iki devletli çözümü savunduğunu iddia eden anti-Semitik, İsrail karşıtı yorumlarla doluydu. Oysa HAMAS’ın geçmişteki ve şimdiki eylemleri açıkça İsrail devletini yok etmeye yönelikti. Özellikle, Başkan Xi Jinping'in Başkan Biden ile 15 Kasım'daki görüşmesi öncesinde Çin'in çevrim içi yorumlarındaki sert ton yumuşadı ve hükümetin bu tür mesajlar üzerindeki köklü etkisinin altı çizildi.” değerlendirmesini yaptı
‘PEKİN’İN KESKİN DÖNÜŞÜ’
Washington Enstitüsü Çin’in bu yaklaşımını, “Pekin'in geçmişte Çinli yetkililerin genellikle karışmaktan kaçınmaya çalıştığı Orta Doğu çatışmalarına yönelik vurdumduymazlığından keskin bir dönüş” olarak tahlil ediyor.
Daha ziyade Singh, “Pekin hükümetinin uzak çatışmaları ABD'nin altını oymak ve ‘Küresel Güney’de puan toplamak için fırsat olarak kullanma yönündeki yeni eğilimini yansıtıyor. Ancak bu durum Çin için daha uzun vadeli sonuçlar da doğurabilir, özellikle de hükümetin İsrail ile ilişkileri iyileştirmek için otuz yıldır gösterdiği çaba açısından. Buna ek olarak, mevcut krizi Washington'u vurmak için kullanmak Pekin'in diğer bölgesel çatışmalarda tarafsızlığını yansıtma kabiliyetini kısıtlayabilir.” ifadelerine yer verdi.
‘ABD’YE KARŞI BİR SOPA’
Singh, Çin ile İsrail’in arasındaki ekonomik ilişkiye de mercek tutuyor. Pekin’in İsrail'le olan bağlarının önce silah satışı ve güvenlik işbirliği, daha sonra da 1992'de resmi diplomatik bağların yeniden kurulması yoluyla gelişmeye başladığını belirten Singh, bu ilişkinin 21. yüzyılda da büyümeye devam ettiğini ve iki ülkenin 2017 yılında "Yenilikçi Kapsamlı Ortaklık" imzalayarak Çin’in İsrail'in en büyük ticaret ortağı haline geldiğini yazdı. Fakat Singh bu ilişkinin bölgesel bir politika olarak ABD’ye karşı bir sopa olarak kullanıldığını belirtiyor. Bu gelişen ilişkinin Washington tarafından endişeyle karşılandığını vurgulayan Washington Enstitüsü Genel Müdürü Singh, “Devlete ait Şanghay Uluslararası Liman Grubu (SIPG) 2015 yılında ABD Donanması gemilerinin uzun süredir uğrak yeri olan Hayfa'da yeni bir terminal işletmek için açılan ihaleyi kazandığında, Washington'da ortaya çıkan öfke, yatırımlarını güvenlik incelemelerine tabi tutmak için yeni bir süreç de dahil olmak üzere Çin politikası konusunda ABD-İsrail koordinasyonunda dramatik bir artışa yol açtı. Kısmen bu politika değişikliğinin bir sonucu olarak, kısmen de Pekin'in ekonomik hesaplarındaki değişiklik nedeniyle Çin'in İsrail'deki yatırımları azaldı.” tespitinde bulundu.
‘WASHINGTON’LA REKABET ÇATIŞMAYA YÖNELİK STRATEJİYİ ETKİLEDİ’
ABD ile rekabete artan odaklanmanın Çin'in İsrail-Filistin çatışmasına yönelik stratejisini de etkilediğini belirten Singh, Mayıs 2021'de Gazze'de yaşanan çatışmalar sırasında Pekin’in, BM Güvenlik Konseyi dönem başkanlığı pozisyonunu kullanarak ABD'yi İsrail'i desteklemekle eleştirerek uzun zamandır sürdürdüğü tarafsızlık yaklaşımından ayrıldığını açıkladı. Buna karşılık da İsrail’in “Çin'in Uygurlara yönelik muamelesini eleştiren bir BM İnsan Hakları Konseyi kararı lehinde oy kullandığını” vurguladı.
‘UKRAYNA TUTUMUNU BELİRLEDİ’
Singh, bu dinamiklerin Pekin'in Ukrayna savaşındaki tutumunun habercisi olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı: “Çin savunulamaz barış planları sunarak, çatışmadan NATO'yu sorumlu tutarak ve Moskova'nın eylemlerini kınamayı reddederek esasen ‘Rusya yanlısı tarafsızlık" uyguladı. İsrail gibi Ukrayna da daha önce Çin ile samimi ve karlı ilişkilere sahipti. Ancak Rusya işgal ettiğinde Pekin'in tutumu mevcut Gazze savaşına yaklaşımını yansıttı: ABD müttefikine yönelik bir saldırıyı Washington'u istikrarsızlığı ve şiddeti körüklemekle suçlamak için bir fırsat olarak kullanırken aynı zamanda kendisini barış yanlısı olarak gösterdi.”
‘HERKESLE DOST YAKLAŞIMININ SINIRLARI’
Singh’in bir tespiti de Gazze krizinin “Çin'in diplomasiye yönelik ‘herkesle dost’ yaklaşımının sınırlarını gösterdiği.” Singh, Pekin’in daha önce doğrudan müdahil olmadığı çatışmalarda taraf tutmaktan kaçındığı, ABD ve Avrupa'nın tercih ettiği güvenlik ortaklıklarından vazgeçerken ticaret ve nüfuz için kendini konumlandırmayı tercih ettiğini ancak son zamanlarda, bu tür çatışmaları uluslararası diplomatik baskıyı ve kamuoyunu Washington'a karşı çevirmek için bir fırsat olarak görmeye başladığını belirtti. Bu yaklaşımın “Çin’i İsrail ve Ukrayna gibi ABD müttefiklerine karşı taraf olmaya zorladığını, muhtemelen her iki ülkede de uzun vadeli kızgınlık yaratarak belki de onlarca yıllık ilişki inşasını geri götürdüğü” tespitini yaptı.