Yabancıların gözünden 10 Kasım 1938 ve Mustafa Kemal Atatürk

Mustafa Kemal’in daha çocukluğunda liderlik özelliklerinin ortaya çıktığını, kararlılığını, ülküsünü paylaşacak arkadaşlar seçmeye özen gösterdiğini biliyoruz

Mustafa Kemal’in gözlem ve analiz yeteneğinin gücünü, bu güçle kararlarını tesadüflere yer bırakmayacak kadar bilinçli bir şekilde aldığını, hedefine kararlılıkla ilerlediğini biliyoruz.

Mustafa Kemal’in halkı için, halkının en iyi şartlarda var olmasını sağlamak için ülküsü çerçevesinde bir vatan yarattığını, çöken bir imparatorluğun işgal edilen topraklarından Türkiye’yi var ettiğini biliyoruz.

Mustafa Kemal Atatürk de kendisini anlatırken mücadelesini şöyle vurguluyor: “İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu “ben” kelimesi ile ifade edemem; o ben değil bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!” Ankara, 1933

1938’DE YABANCILARIN GÖZÜNDEN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Mustafa Kemal savaş alanlarında olduğu kadar diplomatik hamleleriyle de dünyada saygı uyandırmış, savaştığı düşmanlarının dahi övgüsünü kazanmış bir lider.

Mustafa Kemal’i Kasım 1938’de dünya basınından, yabancıların gözünden anlatan bu yazıyı kaleme alırken 51 ülkeden 193 gazeteden 486 makale, haber, yorum aktaran bir kitabın dijital baskısını yeniden gözden geçirdim.[1] Bu çalışmada yer alan Kuzey dillerindeki katkılar bana ait.

Öncelikle tarihi dönemleri içinde bulunduğu şartlarda okumak ve analiz etmek önemlidir. Bugün edindiğimiz tecrübeler ve bilgilerle o günleri yorumlamaya kalkmak tarihe haksızlık olur. Günümüzdeki perspektif kaymalarına, tahrifata karşı çıkabilmek, ancak o günleri iyi anlamakla mümkün.

Dünya 1920’li yıllarda dağılmış, parçalanmış, ölmeye yüz tutmuş, geri bir toplumun ayağa kalkmasına, toparlanmasına, başarılarına tanık olmuştu.

1938’e gelindiğinde yabancı gazetecilerin 20 yıldan kısa bir süredeki değişim karşısında büyülendiğini görüyoruz. Türkiye, yabancı bir gazetecinin dediği gibi “geçen sürede tıpkı bir tırtıl gibi etrafına kozasını örmüş, ardından büyülü bir kelebeğe dönüşmüştü”. Gazeteciler her fırsatta şaşkınlık ve hayranlıklarını ifade ediyordu.

Aynı dönemde dünyanın ne durumda olduğu da çok önemli. Dünya da parçalanmıştı. Birinci Dünya Savaşı galipleri arasındaki İngiltere ve Fransa kendi çıkarlarına göre kurdukları düzeni her şekilde korumaya hazırdı. İtalya galip çıkmıştı ama hakkını alamadığına inanıyor, yeni maceralara hazırlanıyordu. Bu yüzden Habeşistan’a saldırmıştı. Uşi anlaşmasıyla ele geçirdiği Ege’deki 12 adalar üzerinden yine Türkiye kıyılarına göz dikmişti. Bunun üzerine Atatürk’ün söylediği “kızdırmasın çizmelerimi giyerim” sözü tarihe geçmiştir.

Almanya ise Hitler’in söylemine göre Versay’ın zincirlerinden kurtulmak, Üçüncü Reich’ı kurmak için dev adımlarla ilerliyordu. Japonya elinden kaçırdıklarına hayıflanıyordu. Bu yüzden Mançurya’ya saldırmıştı. Sovyetler Birliği etrafındaki düşmanlara karşı kendini nasıl koruyacağının planlarını yapıyordu. ABD, tıpkı Birinci Dünya Savaşı’nda yaptığı gibi yine kıtasına çekilmiş, ilkesiz Avrupalıları uzaktan seyrediyordu. İspanya’da iç savaş tüm hızıyla sürerken Hitler, Mussolini ve Stalin sahnedeydi.

İşte böyle bir ortamda Türkiye’nin yaptığı atılım herkesin dikkatini çekmekteydi. Laiklik, milliyetçilik, cumhuriyetçilik, halkçılık, devrimcilik ve devletçilikten oluşan 6 temel ilkesini hayata geçiren ve bu temel ilkelere ek olarak yerleştirilen ulusal bağımsızlık, ulusal egemenlik, ulusal birlik, çağdaşlık, akılcılık gibi bütünleyici ilkeler nedeniyle Atatürk ortak övgü konusuydu. Hemen bütün makalelerde yeniden yapılanma adına gerçekleştirilen reform ve devrimlerden bahsedildiği görülmekte. Mustafa Kemal’in “nepotizmden[2] uzak, rüşvetin görülmediği” yönetimi göz kamaştırıyordu. Makalelerde halifeliğin kaldırılması, şeriat hukuku yerine çağdaş Avrupa hukuku getirilmesi, Cumhuriyetin ilanı, kıyafet devrimi, çok eşliliğin yasaklanması, harf devriminden heyecanla bahsediliyor.

Birçok gazete makalesinde ve vefat haberinde Atatürk için dikkat çeken bir tanımlama da “diktatör”. Kuzey basınında da öyle. Ancak burada şuna dikkat çekmek gerekir. Gazeteciler bir yandan Atatürk’e diktatör derken diğer yandan da neden ve nasıl bir diktatör olduğunu uzun uzun anlatmaya çalışıyorlar. Atatürk’ün halkı ve devleti için çalışan, halkın yaşam şartlarını, eğitimini olumlu yönde değiştiren bir “diktatör” olduğunu vurguluyorlar. Dikkat çeken diğer tanımlama ise “dev”.

Dünyanın hızla yeniden kana bulanacağı günlere doğru yol aldığı dönemde Mustafa Kemal ağır hastaydı. Ama O’nun stratejik dehasıyla Türkiye Boğazların efendisi olmuştu. Sancak sorunu çözülmüş, Hatay vatan toprağına katılmıştı. Mustafa Kemal bu kez hastalığı nedeniyle tüm dünyanın dilindeydi. Sağlık durumu gazeteler tarafından gün gün izlenerek okuyuculara duyuruluyordu. Hastalığının ağırlaşmasının birçok gazetede haber olduğunu, son günlerinde ise Dolmabahçe’den yapılan hemen her açıklamanın dış basında hızlıca yer aldığını görüyoruz.

Vefat haberinin duyulmasının ardından, gazetelerde O’nun kişiliği, liderliği, askeri ve devlet adamı olarak özelliklerinin öne çıkarıldığını; halkına duyduğu sevginin ve onlar için yaptıklarının vurgulandığı makaleler yazıldığını görüyoruz. Cenaze töreniyle ilgili gelişmeler de okuyucuya duyuruluyor.

Gazete ve yorumlardan birkaç örnek verelim.

DANİMARKA BERLİNGSKETİDENDE GAZETESİ, 11 KASIM 1938
KEMAL ATATÜRK VE ESERİ

“….Türkiye’yi ayağa kaldıran ve onu modern bir devlete dönüştüren adam.”

DANİMARKA NATİONALTİDENDE GAZETESİ, 11 KASIM 1938
KAMAL ATATÜRK - MODERN TÜRKİYE’NİN KURUCUSU

Gazete redaktörü Peter de HemmerGudme[3] vefat eden Türk Cumhurbaşkanı’nın yaşamı boyunca yeni bir devlet kurmak için yaptıklarını, mücadelesini anlatıyor.

“…Kamal Atatürk hem kişiliğiyle hem de yaptıklarıyla bir DEVDİ. Defalarca başkaları tarafından imkânsız görüleni, uzmanları da şaşırtarak gerçekleştiren ve aşılması gereken zorlukları her türlü yolu deneyerek aşan, bu anlamda belki de 20. yüzyılın en büyük eserini yaratan adamdı.”

“…..İktidarı asla kendi şahsi çıkarları ve gösteriş için istemedi ve iktidarın dış görünüşüyle hiç ilgilenmedi, tam tersine sınırsız iktidarı kendi devasa hedefine ulaşmak için söküp aldı. Bütün despotluğuna rağmen, kendini hep halkının hizmetçisi olarak gördü.”

“….Musul ve Sancak (Hatay) gibi sorunlarda Türkiye yine kılıcına davrandıysa da, fazla ileri gitmedi, çünkü Atatürk ülkenin barışa ihtiyacı olduğunu biliyordu ve Balkan Paktı’na giden yolu açarak, bu ülkelerle uzlaşma yolunu seçti.

Öte yandan Sancak krizinde olduğu gibi, kılıcını kullanmakta tereddüt etmeyeceğini göstererek, barışçı yoldan istediğini almasını da biliyordu. 15 yıl süren barışçı bir beklemeden sonra şiddetli kılıç şakırtıları ve psikolojik baskı sonucunda, işte Sancak (Hatay) adı haricinde Türk oluverdi ve Türkiye yine barışçı görünümüne büründü.”

DANİMARKA-BØRSEN GAZETESİ, 11 KASIM 1938
TÜRKİYE’NİN DİKTATÖRÜ ÖLDÜ

“..Kemal Paşa sadece bu çok etkileyici gibi görünen anlaşmanın (SEVR) gerçekte çok kırılgan bir “porselen anlaşma” olduğunu göstermekle kalmadı. Ölümüne kadar geçen 18 yıl süresince yeni bir Türkiye yaratmak için ülkesini değiştirmek, dönüştürmek ona kısmet oldu.”

“Diktatörün adı, birkaç yıldır onaylandığı gibi, Kemal Atatürk’tü. Cumhurbaşkanı ilan edildiği Angora, adı değiştirilerek Ankara adıyla ülkenin başkenti oldu. Her şey çok değişti. Katı ve acımasız kurallar hayata geçirildi. Halifelik kaldırıldı, bir dizi İslami geleneklerle bağlar koparıldı ve kapsamlı bir reform politikasıyla Türk diktatörü “hasta adama” yeniden can verdi ve ülkesine dünya toplumları arasında yer sağladı.”

İSVEÇ AFTONBLADET GAZETESİ, 10 KASIM 1938
KEMAL GAZİ ATATÜRK TÜRKİYE’NİN BÜYÜK ADAMI

“Türkiye’nin yeni oluşumu küçük imkanların sağladığı bir eser değildi, aksine büyük devrimci ölçeklerde topyekûn bir yeniden oluşumdu. Halifelik kaldırıldı ve Osmanlılar kapsamlı bir biçimde Avrupalılaştırıldı, neredeyse 20 yıl önce kurulan ve varlığını yeni milli sınırlarla belirleyen bu ülke tamamen yepyeni bir şey. Bunu yapan ne Tanrı, ne de İsa’ydı aksine büyük devlet kurucusu ve halen muzaffer, Gazi olarak anılan Kemal Paşaydı.”

“Gerçekte İzmir yangını dünya tarihinde bir çağın sonu oldu, ateş yazısıyla Anadolu’nun mavi gökyüzüne imkansızı başaran büyük adamın adını yazdı. İlk kez burada cepheyi yarıp geçen dinamik ve sürükleyici milliyetçilik ilkesi yeni bir zamanın geldiğinin habercisi oldu. Hıristiyanlar Küçük Asya’yı terk ettiler ve Türk milli devleti gerçekleşti.”

“..Son Türk sultanı 17 Kasım 1922’de sabah gün ağarırken bir İngiliz savaş gemisinde Malta’ya götürülmek üzere oğlu Ertuğrul ile Altın Boynuz’daki saraydan uzaklaşırken, Kemal ve askerleri kesin zaferi kazanmıştı. Gazi, İzmir’de ve tüm Ön Asya’da sevinç çığlıklarıyla karşılandı. Daha sonra kararlardaki inanç ve uygulamadaki hızlarıyla yaptıkları dünyayı şaşırttı.”

İSVEÇ DAGENS NYHETER GAZETESİ, 11 KASIM 1938
KEMAL ATATÜRK ÖLDÜ

“…Türk Ulusal Meclisi 1934 yılında mecburi soyadı kanununu çıkardığında ülkenin Cumhurbaşkanı Kemal Paşa’ya Atatürk “Türklerin atası” soyadı verildi. Böylesine onurlu bir soyadı taşımayı şimdi vefat eden cumhurbaşkanı kadar hak eden çok az kişi vardır. Dünya savaşı sonrası yapılan devrimlerden Türk devrimleri kadar kökten ve yeniden şekillendirici olan neredeyse yoktur. Türkiye “Avrupa’nın hasta adamı” iken, Kemal Atatürk’ün liderliğinde uluslararası düzeyde itibarı sürekli artan batılı anlamda modern bir devlet olmuştur.”

İSVEÇ SVENSKA DAGBLADET, 11 KASIM 1938
KEMAL ATATÜRK VEFAT ETTİ

“…Kemal Atatürk İsveç’te Gustav Vasa’ya benzetilmişti. Türk devletini tamamen parçalanmaktan kurtardı ve hastalıklı Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazının üstünde hayat dolu, modern bir ulus devleti kurdu. Kemal yalnızca zorbaların boyunduruğunu kıran adam olmadı. Şimdi de dünyada önemli olaylar meydana gelirken, Türkiye’nin Boğazlar ve Yakın Doğu’da konuşlanması, O’nun ölümünün ardından büyük güçlerin endişeli bakışlarını Ankara’ya doğru çevirmesine sebep oldu.”

İSVEÇ SVENSKA DAGBLADET, 21 KASIM 1938
KONT SFORZA[4]: KEMAL ATATÜRK İLE İLGİLİ SIR

“…Zaferler kazanmış kumandan, yeni bir devletin kurucusu ve bu devletin başlangıcından kendi ölümüne kadar milletinin sürekli tam güvenini kazanmış-müthiş bir örnek.”

“ …Bütün bunlar biliniyor, ama Kemal Atatürk’ün yolu aslında daha da ilginç: tarihte eşi yok. Kemal eserini tamamladıktan sonra barış içerisinde yoluna devam edebilen, eserinin gözlerinin önünde büyümesini gören ve kudretinin ve şöhretinin en üst noktasında öldüğünde tüm Türk halkı tarafından yası tutulan tek diktatör. Bu durum bir Cromwell, bir Washington, bir Bonapart, bir Cavaour ve bir Bismarck’ın kariyerleriyle karşılaştırıldığında nasıl önemsiz görülebilir.”

“…Her defasında Asya’ya seyahat ettiğimde, büyük şehirlerde olduğu kadar küçük köylerde de yeni Türkiye’nin saygınlığının arttığını gördüm. Bütün bunlar Kemal’in ve sadece Kemal’in eseri. Belki ilk defa eski dünyanın uzak bir köşesinde bir reformcu, bir savaşçı ve fetihçiden daha fazla hayranlık uyandırdı.”

“…Kemal Atatürk ve savaş sonrası yaptıkları, onunla diğer diktatörler arasındaki farkı gösterir. Türkler demokrasiyi her durumda titizlikle koruduğu için Kemal’e müteşekkirdirler. Doğu’da birçok yıl geçirenler bilir, Türkler temelde demokrattırlar ve hatta bütün gücü elinde toplayan Abdülhamit’in döneminde dahi.”

“…Kemal’in diktatörlüğünün amacının, yeni bir yaşam tanıttığı halk içindeki doğu despotluğu tehlikesini ortadan kaldırmak olduğunu biliyordu. Onu son gördüğümde şöyle açıkladı: “Benim diktatörlüğümün yalnızca bir amacı var: Türkiye’de her yeni diktatörü imkânsız kılmak”. Böyle bir açıklama Batı Avrupa’da çelişkili olabilirdi, ama Boğaz sahillerinde söylendiğinde değil.”

“….Halkın kendi çıkarlarını gözetmesinin gerektiğine ikna olmuş biri olarak ben, Kemal’in dudaklarından dökülen sözlerin boşuna söylenmediğini, kendi düşündüğü ve söylediklerini gerçekleştirmek için canı gönülden çabaladığını hissettim.”

DÜNDEN BUGÜNE İSVEÇ BASINI

Bu yıl İsveç’te ilginç bir 10 Kasım günü yaşanıyor. Hatırlanacağı gibi Disney+ tarafından yapılan bir Atatürk dizisi Ermeni diasporasının baskıları yüzünden yayına girememiş ve Türkiye’de tepkilere yol açmıştı. Disney+ bunun üzerine diziyi 3 bölüm halinde sinemalarda göstermeye karar verdi. Film, İsveç’in en büyük sinemalar zinciri Filmstaden AB tarafından Stockholm, Malmö ve Göteborg’da tam da 10 ve 11 Kasım’da gösterime giriyor. Bu haber duyulur duyulmaz “sözde Türkiye uzmanlarının” ve Türkiye karşıtlarının Atatürk’e ve Türkiye’ye hakaretleri basında yer almaya başladı. İsveç’in bazı yayın organları açıkça yalan söyleyerek Atatürk’ü Ermeni, Süryani, Kürt, Yunan soykırımıyla suçlayanlardan, filmi Atatürk’ün bir kahraman, bir savaşçı ve bir ülkenin kurucusu olarak tanıtan utanç verici bir propaganda filmi olarak tanımlayanların sözlerine yer verdi. En son kendilerine “Rojava Komiteleri” adını veren ayrılıkçı terör örgütü de eski Twitter yeni “X” hesaplarından filmi gösteren SF sinemalarına saldırarak, Atatürk’e hakaret etti.

Bu kişi ve gruplara verilecek en iyi cevap Mustafa Kemal Atatürk’e ve Türkiye’ye sahip çıkmak, tarihi gerçekleri öğrenmektir. İsveç basın temsilcilerine düşen görev de Atatürk hakkındaki İsveç arşivlerindeki yazıları okumaktır.

Ölümünün 85.yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün aziz hatırası önünde saygı, sevgi ve minnetle eğiliyorum.

DİPNOTLAR
[1] 1938-2018 Büyük Kaybın 80. Yıldönümünde Genişletilmiş Baskı, Kasım 1938 Dünya Basınında Atatürk, Hazırlayan: Nuri Çolakoğlu
[2] Nepotizm kayırmacılık, yakınlarını tanıdıklarını kayırmak
[3] Peter de Hemmer Gudme Danimarka’nın anti faşist gazetecisi ve birkaç direniş örgütünün üyesi. Oryantalist ve teolog. Danimarka’yı işgal eden Alman Naziler tarafından 1944 yılında tutuklandı. İşkence altında konuşmamak ve kimseyi ele vermemek için kendisini merdivenlerden atarak intihar etti.
[4] Kont Carlo Sforza (24 Ocak 1872 - 4 Eylül 1952), İtalyan diplomat ve faşizm karşıtı bir politikacı. İstanbul’da İtalyan maslahatgüzarı. Jön Türk devrimine tanık oluyor, Atatürk’ü Libya savaşı sırasından tanıyor. Hem Atatürk hem de saray ile ilişkisi var.

Sonraki Haber