'Yaptığınız işte en iyisi olmalısınız'

Son yıllarda Almanya'da ismini oyunculuğuyla duyuran Didem Ercin, kariyer yolculuğunu Aydınlık Avrupa'ya anlattı.

NİDA İŞBAŞ

Dünyaya gözlerini İstanbul'da açıyor Didem Ercin ve henüz küçük bir çocukken ailesi Almanya'da yaşama kararı alıyor. Sanata merakı da yine çok küçük yaşlarda başlıyor, “her duyduğum müzikte dans ediyordum” diyor. Uzun yıllar aldığı dans eğitiminin yanı sıra hayatında tiyatro hep oluyor. Daha ilkokuldayken profesyonel tiyatro kariyerine adım atıyor. Arkasından reklam filmleri, 16 yaşına geldiğinde Almanya'nın tanınmış dizisi “Tatort”ta oynuyor. “Oyunculuğu profesyonel anlamda yapacaksam mutlaka eğitimini almam gerekiyordu” diyor ve bu sebeple önce konservatuvar sonrasında tanınmış koçlardan alınan derslerle devam ediyor eğitim hayatına. ‘Bir süper gücün olsaydı dünyada neyi değiştirmek isterdin’ diye sorduğumda, “herkese eşit empati yapabilme yeteneği verirdim, böylece dünya daha güzel bir yer olurdu” diyor.

Çocukluğunuza gidecek olursak sanata merakınızı ilk ne zaman fark ettiniz?

Aslında 3 yaşlarında ailem dansa olan merakımı fark ediyor. Her duyduğum müzikte dans ediyordum (gülümsüyor). Küçük yaşlarda baleye başladım daha sonrasında uzun yıllar Latin Amerikan dansları, rock n' roll, contemporary ve hip hop dansı yaptım. İlkokulda okulun tiyatro ve dans kulüplerinde oynuyordum, öğretmenimin de yönlendirmesiyle Almanya'nın en köklü ve tarihi devlet tiyatrolarından biri olan Wiesbaden devlet tiyatrosu gençlik grubunun sahnelediği “Vampirlerin dansı” müzikalinin elemelerine katıldım ve kazandım. Böylelikle henüz ilkokul çağında profesyonel anlamda ilk oyunculuk deneyimimi yapma fırsatı buldum.

Bir sene sonra "Tanz der Leidenschaft" yani tutkunun dansı adlı oyunda oynamaya başladım. Ardından reklam filmleri ve tiyatro oyunları devam etti.16 yaşında da Tatort'un elemelerine katıldım ve ilk film, oyunculuk deneyimimi yapma fırsatı buldum.

'OYUNCULUK YAPACAKSAM MUTLAKA EĞİTİMİNİ ALMALIYDIM'

Peki sonrasında kariyeriniz nasıl şekillendi?

Tatort benim için çok değerli bir projeydi, fakat o zamanlar henüz 16 yaşındaydım ve bu mesleği profesyonel anlamda yapacaksam mutlaka eğitimini almam gerektiğini düşündüm. Daha çok konservatuvara yöneldim. Acedemy of Stage Arts konservatuvarının müzikal ve oyunculuk bölümünü bitirdikten sonra bir sene Acting Studio'da master class yaptım. Daha sonra da tanınmış oyuncu koçlarından dersler alarak kendimi yetiştirdim. Yanı sıra birçok kısa filmde oynadım. Bu şekilde ilerlediğim için hiç pişman olmadım, aksine hep avantajını gördüm.

Oscarlı yönetmen Kathryn Bigelow'un çekeceği “Chanel”in reklam filmi için teklif almışsınız. Bu çok gurur verici bir şey olmalı. Teklifi alınca siz ne hissettiniz?

Avrupa'da Fransız oyuncu Gaspard Ulliel'le, Chanel'in reklam filminde oynayacak kadın oyuncu aranıyordu. Benden de audition (deneme çekimi) istendi. Tabii Chanel ismini görünce çok mutlu oldum. Hem dünyaca ünlü bir markanın filmi olması, hem de yönetmeninin Bigelow olması ve bana bu proje için teklif getirmeleri çok heyecan vericiydi. Binlerce kişi arasından deneme çekimim beğenildi, bir sonraki görüşmeye çağırıldım. Fakat Ulliel, bu senenin başında, kayak tatili yaparken maalesef hayatını kaybetti. Dolayısıyla filmle ilgili çalışmalar da donduruldu. Çok sevdiğim bir oyuncuydu kendisi.

Gelecek günlerde yeni projeler olacak mı?

Şu sıralar Almanya'nın en köklü devlet kanallarından biri olan ARD ve MDR için "Whitelightning" adlı bir filmde oynuyorum. Filmin konusu polisiye ama bildiğimiz polisiyelerden çok daha farklı, masalsı bir hikayesi var, biraz Sindirella (Külkedisi) biraz da Shakespeare’den alıntı gibi…

Oynadığım karakterin ismi Lina Hilpert. Filmin başında Lina Hilpert'in kim olduğu bilinmiyor, bu yüzden ona güzelliğinden dolayı Ophelia (Hamlet'teki Ofelya) ismini veriyorlar. Aslında sanıldığı kadar masum olmayan Lina bir cinayet hazırlıyor ve deneyimsizliğinden dolayı olaylar istediği gibi gelişmiyor ve maalesef "kendi kazdığı tuzağa" kendi düşerek hayatını kaybediyor…

Bende de oldukça merak uyandırdı film. Almanya'da sıklıkla duyduğumuz bir klişe var: “Yabancı kökenli oyuncular daha çok yabancı karakterleri canlandırıyorlar.” Lina Hilpert sanırım başrol karakteri ve aynı zamanda bir Alman. Siz bu klişeyi yıkmışsınız…

Evet, bir Almanı canlandırdım, bu konuda şanslı olduğumu söyleyebilirim. Şimdiye kadar birçok farklı kültürden karakterleri canlandırma fırsatım oldu. Örneğin bir projede İspanyol’u, diğerinde Fransız’ı, başka bir dönem projesinde Yahudi bir Polonyalıyı oynadım.

'ALMANYA'DA YAŞANAN KADIN CİNAYETLERİNİ ANLATAN BİR FİLM ÇEKTİK'

Yakın zamanda ZDF için çekilen bir filmde oynadınız. Bu filmden biraz bahseder misiniz?

Filmin ismi "Mörderische Wahrheit" yani ölümcül gerçekler. Film bu senenin başında Bernd Reufels tarafından çekildi. Ben de başrol oyuncusuydum. Filmin konusu kadın cinayetleri. Yaşanmış bir hikâyeyi anlattık. Kadın cinayetlerinin çokça konuşulduğu bir dönemde böylesi bir projede oynamak tüyler ürperticiydi ama aynı zamanda dikkatleri bu konuya çekmek, insanları pozitif anlamda etkileyip bilgilendirebilmek beni çok mutlu etti. Filmimiz bu senenin sonunda vizyona girecek.

En çok oynamak istediğiniz bir rol var mıdır ya da hangi tür rollerde oynamak istersiniz?

Kesinlikle bir "Bond Girl" olmak isterim. Aksiyon ve polisiyeyi çok seviyorum. Böylesi projelerde en önemli olan şeylerden birisi de vücut hakimiyetidir. Silah kullanabilmek, dövüş sporları bütün bunları konservatuvar zamanında öğreniyorsunuz, ben ek olarak kılıç kullanma ve binicilik konusunda eğitimler aldım. Fakat dönem projeleri de beni hep büyülemiştir. Aslında birçok karakter var saymakla bitmez.

Almanya ve Türkiye’deki film sektörünü kıyasladığınızda aradaki farklar nelerdir?

Almanya'da çok fazla enternasyonal projede yer alma fırsatınız oluyor, bu da oyunculuk alanında dünyaya açılma fırsatı sağlıyor. Türkiye'deki film sektörünü maalesef henüz pek bilmiyorum ama dünya çapında çok başarılı olduklarını biliyorum. Özellikle son zamanlarda dijital platformlar için yapılan projeler çok iyi, çok başarılılar.

Türkiye'de beğendiğiniz, çalışmak istediğiniz yönetmenler var mı?

Reha Erdem'i çok beğeniyorum. "A Ay" filmi izlediğim en güzel filmlerden biriydi. Çağan Irmak'ın filmlerini de çok seviyorum. Nuri Bilge Ceylan'ın da büyük hayranıyım. Aslında saymakla bitmeyen birçok başarılı isim var… Elbette en önemlisi oynayacağım karakterin beni etkilemesi.

'YAPTIĞINIZ İŞTE EN İYİSİ OLMALISINIZ'

Başarınızın sırrı nedir? Oyunculuğa meraklı gençlere ne önerirsiniz?

Başarının sırrı yetenek ve çok çalışmak, biraz da şans. Bir de uluslararası düşünmeli oyuncu, ufkunu genişletmeli, tanımadığı ülkeleri, kültürleri tanımalı. Almanya'da çok kültürlü büyüyoruz. Farklı din ve milletten arkadaşlarınız oluyor. Bu da bize başka bir dünyanın kapılarını açıyor. Almanya'da yaşamanın verdiği artı yanlardan birisi de bu.

Bir de çok iyi olmak gerekiyor. Örneğin ister başrol ister yan rol olsun, en iyilerinin arasından kırk kişi seçiliyor ve bu kırk kişiden sadece bir kişi rolü alıyor. Yani diyeceğim şu ki, bir işi yaparken en iyisi olmalısınız, eğer olamayacağınıza inanıyorsanız başka bir meslek seçmelisiniz. Fakat bu işten başka bir iş kesinlikle yapamam diyorsanız da o zaman çok çalışmanız ve kendinize inanmanız gerekiyor.

Türkiye´de bir projede yer almayı düşünür müydünüz?

Kesinlikle, şu anda değerlendirmekte olduğum birkaç proje var. Uygun projeyle karşılaştığım zaman Türkiye'de çalışmayı çok isterim.  

Dünyada bir şeyleri değiştirme gücünüz olsaydı neyi değiştirmek isterdiniz?

Dünyada bir şeyi değiştirebilme yeteneğim olsaydı kesinlikle her insana eşit empati yapabilme duygusu verirdim. O zaman belki dünya daha da güzel bir yer olurdu.

Oyunculuk dışında başka neler yapıyorsunuz?

Senaryo yazıyorum. Kısa bir süre önce senaryosunu yazdığım ilk kısa filmim olan "Audition"ı çektim. Yönetmenliğini de yine Julian Bermeiser ile birlikte üstlendik. Bir festival filmi oldu. Soncunu heyecanla bekliyoruz. Onun dışında dünyayı gezmeyi, yeni kültürler tanımayı çok seviyorum. Bir gün sırt çantamı alıp Güney Amerika turu yapmayı planlıyorum. Geçen sene koronavirüs salgınından dolayı yapamadım. Kim bilir belki önümüzdeki yaz olur…

Sonraki Haber