Mavi Vatan’da doğru rota
Batı baskısı iktidarın yelkenlerini indirdi, Mavi Vatan'da yol alınamıyor. Altılı Masa zaten Amerikan zırhlısında kuruldu, Atlantik'in dümen suyunda ilerliyor. Türk'ü yeniden büyük ülküsüne, açık denizlere kavuşturmak gerek.
Denizler tükenmez bir servet ve kuvvet membasıdır. Onunla yaşamayı bilene büyük zenginlikler sunar, güvenlik ve istikrar getirir. Kavga edenlerin nasibi ise hep acı, ölüm ve işgaldir. Dünyanın en büyük deniz imparatorluklarından birini kuran İngilizler bile, öncesinde tam 21 kez denizden işgal edilmiştir. Uzun kıyılara sahip olmak, su geçitlerinde bulunmak, herkes için benzer sonuçlar yaratmayabilir. O nedenle önce denizleri anlamak, ona mutlak uyum sağlamak gerekir.
Günümüzde dünya deniz taşımacılığının yüzde 90'ı denizlerden yapılıyor. Hinterlandın sınırlarını yalnızca hayalleriniz kısıtlıyor. Dünyadaki petrolün yüzde 30'u, doğal gazın yüzde 50'sinin kaynağı denizler. Bir milyardan fazla insanın gıda ihtiyacını ve geçimini denizler sağlıyor. Soluduğumuz oksijenin yarısını denizler üretiyor. İletişimin yüzde 99'una deniz dipleri yataklık ediyor. Arşa çıkıp baktığımızda, dünyamız koskoca bir deniz küredir.
DENİZ KOKAN ÜLKEYİZ
Türkiye'miz de üç tarafı denizlerle çevrili, 8 bin 592 kilometre kıyı uzunluğuna haiz, İtalyanların Osmanlı için dediği gibi; “deniz kokan” bir ülkedir. Yalnızca Doğu Akdeniz, 500 yıllık doğal gaz ihtiyacımızı karşılayacak kaynaklara sahiptir. Akdeniz ticaretinin merkezinde, dünyanın en kritik su yollarını kontrol eden, tarihi konaklardan biridir. Balıkları boldur, hem de çok lezzetlidir. Denizlerimizin bize sunduklarından yararlanmak ise, tamamıyla bir siyaset, bir bilinç meselesidir. Atatürk'ün dediği gibi; “Topraklarının ucu deniz olan bir ulusun sınırını, halkının kudret ve yeteneğinin hududu çizer.”
SİSTEM PARTİLERİ AYNI DÜMEN SUYUNDA
Türkiye 14 Mayıs'ta tarihi bir seçime gidecek. Adaylar oy toplayabilmek için kampanyalarına başladılar. Fakat meydanlarda, televizyonlarda, seçim kampanyalarında ne Mavi Vatan'dan bahseden var, ne de yaklaşan tehditlerden. Aksine Doğu Akdeniz'de, Ege'de taviz verme yarışındalar. Hem Cumhur İttifakı, hem Millet İttifakı, aynı dümen suyundalar. Örnekleriyle anlatalım...
CUMHUR İTTİFAKI
AK Parti Hükümeti, 27 Kasım 2019'da Libya ile Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Mutabakat Muhtırası imzaladığında, büyük bir ümit yaratmıştı. Mavi Vatan'ımızın batı sınırı çizilmiş, yeni sondaj sahaları belirlenerek ihalelere çıkılmıştı. Böylece Türkiye'yi Antalya Körfezi'ne hapseden Seville Haritası çöpe atılıyor, büyük zenginliklerin kapısı aralanıyordu. Ama olmadı, devamı gelmedi, baskılara, tehditlere direnilemedi. Neredeyse üç yıldır Doğu Akdeniz terk edildi. 2020'den bu yana Navtex'ler sustu, tek sismik/sondaj gemimiz dayatılan sınırıların ötesine gönderilemedi. İhaleyi kazanan TPAO'ya ruhsatları bile verilmedi. Üstüne Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu çıktı, “Mısır’ın Yunanistan’la yaptığı anlaşma aleyhimize değil. O anlaşmada Mısır, bizim kıta sahanlığımızın sınırlarına riayet etti.” dedi. Satır arasında vazgeçti vatan suyundan...
MİLLET İTTİFAKI
Millet İttifakı'nın tüm bileşenleri ise sessiz bir mutabakat içinde Mavi Vatan politikasına karşılar. Liderler, hiçbir konuşmalarında Türkiye'nin denizlerdeki çıkarlarını, hak ve menfaatlerini ağızlarına almazken, yardımcıları dönem dönem gerçek hissiyatlarını ağızlarından kaçırıyorlar. CHP Genel Başkan Başdanışmanı Ünal Çeviköz'ün, “200 mile kadar uzanan alanı Mavi Vatan diye kendi egemenlik alanınız olarak görürseniz, o zaman saldırgan ve yayılmacı bir algı yaratırsınız.” sözleri hatırlanacaktır. Masanın altından çıkıp ortasına oturan HDP'nin ise geçen yıl Hafter'in ayağına giderek verdiği Libya Mutabakatı'nı iptal etme sözü, 7'li masanın Batı'ya sunduğu en büyük teminattır.
TEHDİT YAKLAŞIYOR
Önümüzde denizlerden yaklaşan büyük tehditler bulunuyor. Bir yanda çok uluslu tatbikatlar ile Türkiye'yi işgal senaryoları işleniyor, diğer yanda enerji kaynaklarımıza çökmek için üçlü, dörtlü, beşli mutabakatlar imzalanıyor. Komşumuz Yunanistan da uzun süredir 12 mil hazırlığında. Yunan'a ses çıkarılmak bir yana, son günlerde bir de övgüler düzülüyor.
Diğer yandan nükleer güçler kapımızda cirit atıyor. ABD'si, Fransa'sı alıyor uçak gemilerini, sık sık bölgemizde gövde gösterisi yapıyor. Onlar bize saldıradursun, biz de NATO'nun deniz unsurlarının komutanlığını üslenerek Rusya'yı düşmanlık yapmaya devam ediyoruz.
Nereden baksanız tutarsızlık, nereden baksanız ahmakça!
SEÇENEK PERİNÇEK
Peki Türkiye seçeneksiz mi? Tabi ki değil! Uzun yıllardır Mavi Vatanımıza, kaynaklarımıza, sularımıza, göllerimize, balıklarımıza sahip çıkan bir lider var: Doğu Perinçek. “Karadeniz-Akdeniz Dostluk ve Barış Planı” ile bütüncül bir politika sunan Perinçek; Hazar ve Umman Denizi'ne kadar ABD ve NATO üslerini tasfiye etmenin yollarını gösteriyor, KKTC'nin tanıtılması için antlaşmalar yapıyor, Suriye ile ilişkilerin tesisi için çalışıyor, Batı'ya karşı Avrasya Cephesi'ni öneriyor, yeni dünyanın koşullarını yaratıyor... “NATO'dan çıkalım” diyen de o, “casus belli” kararını hatırlatan da...
Öyleyse seçim sathı mahalinde Mavi Vatan konuşulsun diye, imzalar Doğu Perinçek'e... Türk'ün büyük ülküsünü, ancak böyle gündeme taşırız.
28’İN BATISINA GEÇME ZAMANI
Türkiye, 18 Mart 2019'da Birleşmiş Milletler'e gönderdiği mektupta, “32 derece, 16 dakika, 18 saniye Doğu Meridyeni ile 28 derece Batı Meridyeni arasında kalan bölgede Türkiye’nin çıkarları vardır.” demiş; “28 derece boylamının batısı da müteakip sınırlamalara esastır.” beyanında bulunmuştu. Daha sonra 27 Kasım 2019'da Libya'yla varılan mutabakat neticesinde Mavi Vatan'ın Doğu Akdeniz'deki batı sınırı da tam anlamıyla çizilerek 26 derece 19 dakika 11 saniye olarak belirlendi. Anlaşmanın ardından Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), 26-28 boylamları arasındaki bu yeni bölge için ruhsat başvurusunda bulundu. Enerji Bakanlığı ise bölgede 7 adet yeni saha belirleyerek ihaleye çıktı. İhaleyi TPAO kazandı ve askı süreci 30 Kasım 2020 itibarıyla sonlandı. Fakat TPAO'nun ruhsatları, 2,5 yıl geçmesine rağmen hala verilmedi. Bu süreçte TPAO'ya bağlı hiçbir gemi 26-28 derece boylamı arasında sismik/sondaj faaliyet yürütemedi. Bu durum, özellikle Avrupa Birliği'nde Türkiye'nin geri adımı olarak yorumlandı.