Dendias'tan kriz yaratacak açıklama: 3 milin ötesindeki her şey Yunanistan'ın

Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias, Lozan Barış Antlaşması'na atıf yaparak Ege'de, Türkiye'den 3 mil ötedeki her şeyin Yunanistan'a ait olduğunu ileri sürdü.

Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias, 22 Şubat tarihinde Athens Voice'un podcast kanalında Makis Provatas'ın sorularını yanıtladı.

Sunucu Provatas'ın, Türk Sahil Güvenliği'nin geçen hafta Oniki Ada civarındaki Yunan balıkçı teknelerini kovaladığını hatırlatması üzerine Dendias, benzer bir durumun Kardak civarında da yaşandığını söyledi. “Lozan Antlaşması ve diğer tüm antlaşmalar, bizim tarafımızdan olduğu kadar Türkler tarafından da rahatlıkla okunabilir.” diyen Dendias, “(Ege'de) 3 milin ötesindeki her şeyin Yunan olduğunu Türkler de bizim gibi çok iyi biliyor.” ifadelerini kullandı.

Dendias ayrıca Türkiye'nin, Yunanistan'ın haklarına meydan okuyan uzun vadeli bir strateji kapsamında adaların egemenliğine yönelik anlaşmazlıklar “üretme” girişiminde olduğunu ileri sürdü. Türkiye'nin, adaların kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge hakkına sahip olmadığı yönündeki tezini “kesinlikle işe yaramaz” bir ilk savunma hattı olarak niteleyen Dendias, şimdi de adalar sorunu yaratılarak ikinci bir savunma hattı kurulmaya çalışıldığını, ancak buna müsaade etmeyeceklerini kaydetti.

Dün, bir basın açıklaması yayınlayarak Ukrayna'ya desteğini ileten Türk Dışişleri ise Dendias'ın ithamlarına henüz bir yanıt vermedi.

LAFZI VE RUHU UYUMLU OLMALI

Yunanistan Savunma Bakanı'nın “3 mil” tezi, bir kez daha 1923 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşması'nın 16. Maddesi'ni gündeme getirdi. Uzun yıllardır Atina tarafından Türkiye'nin 3 mil dışındaki (Md. 6/son ve 12/son c.) “tüm adalardan feragat ettiği” şeklinde yorumlanan bu maddede şöyle deniliyor:

“Türkiye işbu Andlaşmada belirlenen sınırları dışındaki tüm topraklar ile bu topraklardan olup gene bu Andlaşma ile üzerinde kendi egemenlik hakkı tanınmış bulunanlar dışındaki Adalarda -ki bu toprak ve Adaların geleceği ilgililerce saptanmış ya da saptanacaktır- her ne nitelikte olursa olsun, sahip olduğu tüm hak ve senetlerden vazgeçtiğini açıklar. İşbu Maddenin hükümleri komşuluk nedeniyle Türkiye ile ortak sınırı bulunan ülkeler arasında kararlaştırılmış ya da kararlaştırılacak olan özel hükümleri bozmaz.”

Her şeyden önce hukukçular, antlaşmaların lafzı yanında ruhunun da bulunduğunu, dolayısıyla antlaşmaların bir bütün olarak ve hükümleri anlam ifade edecek şekilde yorumlanması gerektiğini vurguluyor.

Madde 16, Lozan Antlaşması'nın yarıda kesilmesine neden olan maddelerden biriydi. İlk hali, Sevr Antlaşması'nın 132. Maddesi'nin muadili olarak Lozan'a eklenmiş, bu nedenle Türk heyetinin masadan kalkmasına neden olmuştu. Ancak yoğun itirazlar neticesinde madde değiştirildi ve Türkiye'nin “toptan feragat” bölümleri kaldırıldı.

Mevcut halinin ise tamamlayıcı mahiyette olduğunu belirten uzmanlar, bu hükmün tüm Ege'ye teşmil edilmesinin mümkün olmadığını belirtiyor. Çünkü Ege'de egemenlik konusu, Madde 12 ve 15'teki özel hükümlerle zaten düzenlenmiş durumda. Yani 3 mil dışında Yunanistan'a devredilen adalar, tek tek ismi sayılarak verilmiş. Dolayısıyla hukuken bir konuyu düzenleyen özel hükümler varken, genel düzenlemelere başvurulması kabul edilebilir değil. Yani 16. Madde'yi toptan feragat şeklinde yorumlamak, kapsamlı bir düzenlemeye yer veren 12. ve 15. Maddelerin yok sayılması anlamına geliyor.

Ayrıca 15. Madde'de “adacık” kavramının da ayrı bir coğrafi formasyon olarak kullanıldığı görülüyor. Madde 16 kapsamına ise sadece adalar girerken; adacık ve kayalıklardan bahsedilmiyor. Bu adacık ve kayalıklar üzerinde ise ne Lozan'da ne de sonrasında herhangi bir antlaşma imzalanmış değil. Dolayısıyla Lozan'da ismi sayılarak bir egemenlik devrine konu olmuş adalar dışındaki hiçbir formasyon, hukuken Yunanistan'a ait değil.

'TÜRKİYE'NİN SÖZ HAKKI VAR'

Bunun da ötesinde 16. Madde'de ilginç bir ifade yer alıyor. Ki bu ifade de yoğun tartışmalar sonucunda Türk heyetinin isteğiyle eklenmiş. Deniliyor ki; “Bu toprak ve Adaların geleceği ilgililerce saptanmış ya da saptanacaktır.”

Bu ifadenin ne anlama geldiğini ise Amiral Cihat Yaycı anlatıyor:

“Türkiye Lozan Barış Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinden sonra, 16. Madde'de sözü edilen ilgililerden biri, daha doğru bir ifade ile birinci öncelikli ilgili devlet olarak, egemenliğini devrettiği ülke kesimlerinin geleceği konusunda söz hakkına sahip olacağını saklı tutmuştur. Yani Lozan Barış Antlaşması’na göre Türkiye’nin rızası olmadan Musul ve Kerkük’ün statüsü değiştirilemez, Irak’ın kuzeyinde ve bu bağlamda Suriye’de yeni ülkesel statüler ortaya çıkamaz ve Kıbrıs’ta şu veya bu şekilde dışlanamaz, her ne aksi irade, istek ya da talep olursa olsun Türkiye’nin onayı olmadan ne bugün ne de gelecekte hiçbir statü değişikliği yapılamaz. Esasen Lozan’da söz konusu olan tüm eski Osmanlı Devleti topraklarında Türkiye’nin onayı olmadan sınır değişiklikleri ve devlet kurmalar olamaz.”

Bu yaklaşımla ilgili Türkiye'nin Kıbrıs meselesine dahil olmasını ve Eritre-Yemen Davası'nı örnek gösteren Amiral Yaycı, şöyle devam ediyor:

“21 Mayıs 1996 yılındaki Eritre-Yemen Davası doğrudan Lozan Anlaşması'nın 16. Maddesi'ni referans göstererek ilerlemiş ve Türkiye’ye atıflarda bulunmuştur. Gerek Kıbrıs meselesine dahil oluşumuz gerekse Eritre-Yemen Davası'nın yapmış olduğu referanslar göstermektedir ki; Türkiye, egemenliğini devrettiği ülkelerin geleceği, idari kaderleri hatta deniz alanlarının sınırlandırılması hususunda bile haklara sahip bir ülkedir. Türkiye’nin bundan faydalanması gerekir.”

KARARIN EGE'DEKİ TESİRİ

Sertaç Hami Başeren ise “Ege Sorunları” adlı çalışmasında Eritre-Yemen davası kararındaki “egemenliği belirlenmemiş toprak statüsü”nün Yunan tezleri üzerindeki tesislerini inceliyor:

“Egemenliği belirlenmemiş toprak statüsü, uyuşmazlık konusu ada, adacık ve kayalıkların Yunanistan'a ait olmadıklarını ortaya koymaktadır. Lozan Barış Antlaşması Md. 16 Ege'de uygulanırsa, Yunanistan'ın 'Lozan Barış Antlaşması'nın İtalya ve Türkiye'ye bıraktığı adaların sınırlayıcı bir şekilde sayıldığı, bunun istisnai bir durum olduğu ve Ege adalarının blok halinde Yunanistan'a verildiği' tezinin savunulamayacağı görülecektir. Ayrıca Yunanistan'ın, Türkiye'nin feragat ettiği ülkeleri işgal (doğrusu kazandırıcı zaman aşımı) yoluyla edinebilmesi de mümkün değildir. Hakem Mahkemesi'nin yorumuna göre, Lozan Barış Antlaşması Md. 16 ile yaratılan egemenliği belirlenmemiş toprak statüsü buna engeldir. Ege Denizi'ndeki durum bu yorum ışığında değerlendirilir ise şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Eğer Ege Denizi'nde Md. 16 kapsamına giren adalar varsa bunlar üzerinde Yunanistan'ın tek taraflı işlem ve uygulamalarla egemenlik tesis edebilmesi mümkün değildir. Eğer Türkiye ve Yunanistan, bu Hakem Mahkemesi'nden (Eritre-Yemen) Ege'de Lozan Barış Antlaşması Md. 16 ile sınırlı bir değerlendirme yapmasını isteselerdi, uyuşmazlık konusu ada, adacık ve kayalıklar gelecekleri ileride belirlenmek üzere egemenliği belirlenmemiş toprak statüsüne sokulacaklar ve bu nedenle Yunanistan tarafından tek taraflı olarak edinilemeyecekleri için, bunlar üzerinde Yunan egemenliği bulunmadığına karar vermesi gerekecekti. Bu durumda, adaların geleceğini belirleyecek olan ilgili tarafların kimler olacağı sorusuna Hakem Mahkemesi'nin kararında verilen cevap ön plana çıkmakta ve Yunanistan'ın, Türkiye'nin rızası olmadan bu adalar üzerinde hakimiyet kurmasının mümkün olamayacağını göstermektedir.”

Sonraki Haber