Atina ziyaretinin soğuk savaşı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Atina ziyareti sırasında Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'e sorunları 'paket halinde' görüşmeyi önerdi. Miçotakis ise bu teklifi geri çevirdi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 yıl aradan sonra Atina'yı ziyaret ederek Türk-Yunan ilişkilerinde yeni bir sayfa açma isteğini dile getirdi. Ziyaret sırasında iki ülke arasındaki sorunlar gündeme getirilmezken, “pozitif gündeme” odaklanıldığı belirtildi. Erdoğan, “Bardağın dolu tarafıyla konuşmak çok daha hayırlı olacaktır.” diyerek bu yaklaşımının altını çizdi. Yunan Başbakan da mukabil sözler ve “vize jesti” ile Erdoğan'a karşılık verdi. Ancak iki lider, bu sıcak mesajların arasında pek de dikkat çekmeyen bir atışma yaptı. O anlaşmazlığın arka planında ise sinsi bir Yunan oyunu vardı.

MİÇOTAKİS ERDOĞAN'IN TALEBİNİ REDDETTİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ziyaret öncesi Kathimerine'ye verdiği röportajında, “Kıta sahanlığının yanında pek çok sorunumuz var. Bunları paket halinde bir bütün olarak ele almalıyız. Meselelere seçici yaklaşıp bazılarını konuşup bazılarını konuşmamak doğru bir yaklaşım değil. Çünkü hepsi birbirleriyle bağlantılı. Uluslararası yargıya gittiğimizde geride hiçbir sorun bırakmamalıyız.” demişti.

Ancak Miçotakis, Erdoğan'ın bu talebini ortak basın toplantısında diplomatik bir dille reddetti. Erdoğan'a doğrudan yanıt vermekten kaçınan Yunan Başbakan, “gerekli şartlar oluştuğunda Ege ve Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge konularının gündeme gelebileceğini” söyledi.

Buradaki nüans, iki ülkenin bırakın sorunları görüşmeyi, sorunları tanımlamakta dahi fikir ayrılığı yaşamasından kaynaklanıyordu.

GELİN ŞU ADALARI KONUŞALIM!

Ege Denizi'nde Türkiye ile Yunanistan arasında bir dizi sorun bulunuyor. Bunlar kara suları ile başlayan; kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge, arama-kurtarma sorumluluk sahası, uçuş bilgi bölgesi (FIR Hattı) ve gayri askeri statüdeki adaların silahlandırılması ile devam eden; nihayetinde konunun egemenliği antlaşmalarla Yunanistan'a devredilmemiş ada, adacık ve kayalıklara (EGAYDAAK) dayandığı bir dizi başlıktan oluşuyor. Ancak Yunanistan, bu sorunların varlığını kabul etmekten kaçarak, iki ülke arasında yalnızca deniz yetki alanlarının belirlenmesi sorunu olduğunu iddia ediyor. Yunanlara göre adaların mülkiyeti ile ilgili bir tartışma yok, çünkü bunların tartışmasız şekilde kendisine ait olduğunu ileri sürüyor. İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm sorunların bir paket halinde görüşülmesini talep ederken aslında gelin şu adaları da konuşalım demiş oluyor. Miçotakis'in yanıtı ise kaçak: “Gerekli şartlar oluştuğunda kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge gündeme gelebilir.”

TEK SORUN VARMIŞ!

Nitekim Yunan yöneticiler, daha önce de pek çok kez Türkiye ile kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge dışında herhangi bir konuyu görüşmeyeceklerini beyan etmişlerdi. Örneğin 8 Ağustos 2020 tarihli konuşmasında Yunan Başbakan Miçotakis, şunları söylüyordu: “Türkiye'yle aramızda tek sorun teşkil eden Ege Denizi ve Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusunu müzakere etmekten her zaman mutlu olacağımı Cumhurbaşkanı Erdoğan'a çok açık şekilde anlattım. Eğer Ankara, bunun ülkelerimiz arasındaki tek sorun olduğunu ve iki taraf bunun çözümü için Lahey'e (Uluslararası Adalet Divanı) başvurmayı kabul ederse, Yunanistan Lahey'den çıkacak kararı uygulayacak.”

LAHEY İKİYÜZLÜLÜĞÜ

Aslında Atina, bu iki konuda bile Lahey kararlarını uygulayacağı yönünde samimi davranmıyor. Uluslararası Adalet Divanı (UAD)'nın zorunlu yargı yetkisini ilk kez 14 Ocak 2015 tarihinde kabul eden Atina, bir liste sunarak bazı konulara şerh koymuştu. Bu listede Ege'deki Türk-Yunan sorunları hariç tutulmuştu. O beyanda şu ifadeler yer alıyordu:

“Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti adına, aynı yükümlülüğü kabul eden başka herhangi bir Devletle ilgili olarak, özel bir anlaşma olmaksızın, karşılıklılık şartıyla, Uluslararası Adalet Divanı’nın yargı yetkisini, aşağıdaki durumlar hariç, Divan’ın Statüsü’nün 36. maddesinin 2. paragrafında atıfta bulunulan tüm hukuki anlaşmazlıklarda, kendiliğinden zorunlu olarak kabul ettiğimi açıklamaktan onur duyuyorum:

a) Yunanistan Cumhuriyeti’nin, egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması, ulusal savunma amaçlarının yanı sıra ulusal güvenliğinin korunması için yaptığı askeri faaliyetler ve aldığı önlemlerle ilgili herhangi bir anlaşmazlık;
b) Karasuları ve hava sahasının genişliği ve sınırları konusundaki herhangi bir anlaşmazlık da dahil olmak üzere,Yunanistan Cumhuriyeti toprakları üzerindeki Devlet sınırları veya egemenliği ile ilgili herhangi bir anlaşmazlık;
c) Uyuşmazlığın diğer taraflarından herhangi birinin, Mahkemenin zorunlu yargı yetkisini sadece bu uyuşmazlıkla ilgili veya bu amaçla kabul ettiği herhangi bir ihtilaf; veya Mahkemenin zorunlu yargı yetkisinin, uyuşmazlığın başka bir tarafı adına kabulünün, uyuşmazlığı Mahkeme önüne getiren başvurunun yapılmasından on iki aydan daha kısa bir süre önce tevdi edildiği veya onaylandığı durumlar.

Bununla birlikte, Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti, özel bir anlaşmanın (uzlaşma) müzakeresi yoluyla, burada muaf tutulan herhangi bir anlaşmazlığı Mahkemeye sunabilir.

Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti, ayrıca, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne herhangi bir zamanda bildirimde bulunarak ve bu bildirimin yapıldığı andan itibaren geçerli olmak üzere, bu Beyana, ilave yapma, değiştirme veya geri çekme hakkını saklı tutar.

Atina, 13 Ocak 2015
Evangelos Venizelos”

ADALARIN MÜLKİYETİ

İşte Yunan tarafı, bu beyanı ile Türkiye'nin konuşmayı istediği, anlaşmazlık durumunda ise Adalet Divanı'na götürmeyi önerdiği tüm sorunları masadan kaldırıyordu. Böylece sorunu teke indiriyor ve gelin kıta sahanlığı ile münhasır ekonomik bölgeyi konuşalım diyordu. Halbuki deniz, karaya tabi idi. Yani adaların mülkiyeti belirlenmeden, deniz yetki alanlarının ya da hava sahasının belirlenmesi mümkün değildi. Ancak Atina, bu konuları Adalet Divanı'na götürmeyi yasaklamıştı. Tam da bu nedenle Cumrhubaşkanı Erdoğan “paket halinde” görüşmeyi istemiş, Miçotakis ise bundan kaçmıştı. İşte Atina ziyaretinin soğuk savaşı, o an yaşandı.

ATİNA'NIN MISIR PLANI

Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 33. maddesine göre, taraflar “müzakerelerden bir sonuç alınamazsa, Lahey Uluslararası Adalet Divanı’na başvuracağı” konusunda mutabakat sağlamışlardır. Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Adalet Divanı Mahkemesi’ne ait kararlar, taraflar için bağlayıcı nitelikte ve bu kararlara karşı temyiz başvurusu yapılamamaktadır. Türkiye ile Yunanistan’ın Uluslarası Adalet Divanı’na gidebilmesi için, önce mahkemeye hangi anlaşmazlık konularında mutabık kalındığını gösteren ortak bir tahkimname sunmaları gerekiyor. Çünkü UAD’nin bir uyuşmazlık üzerinde çekişmeli yargı yetkisini kullanabilmesi için, uyuşmazlığa taraf devletlerin ortak rızası aranıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin rızası olmadan Divan’a gidemeyeceğini bilen Atina, bu kez de Mısır ile bir sınırlandırma davası açarak Türkiye’nin davaya en azından “müdahil” olmasını istiyor. Çünkü UAD Statüsü’nün 62. maddesi, “Bir devlet bir uyuşmazlıkta kendisi bakımından hukuksal nitelikte bir çıkarın söz konusu olduğunu görürse, davaya katılmak amacıyla Divan’a başvurabilir.” diyor. Ancak Atina'nın hesaplamadığı bir madde daha var. 59. madde, Atina’nın planlarının her şekilde suya düşeceğini gösteriyor:

“Müdahale talebi kabul edilen bir devlet, uyuşmazlığın tarafı haline gelmemektedir ve bu devletin ad hoc yargıç atama hakkı bulunmamaktadır. Divan’ın kararı ancak uyuşmazlığın tarafları bakımından ve karar verilen dava için bağlayıcıdır.” Yani Yunanistan ve Mısır’ın Lahey’den çıkartacağı kararlar, Türkiye için bağlayıcı nitelik taşımıyor.

Sonraki Haber