Yüzyılın soykırımını taçlandıracak tehcir için Amerika-Arap-İsrail koalisyonu-2! Direniş Ekseni’nin tutumu

İsrail rejiminin Refah’a sorunsuz şekilde saldırabilmesi için hazırlanan planlar, yapılan koordinasyonlar ve kurulan koalisyon dikkatlerden kaçırılıyor.

Peki gerçekten Amerika ve tüm bölge ülkeleri İsrail’in Refah kentine saldırısına karşı mı? Bunların yaklaşık “1,4 milyon sivilin” bulunduğu Refah kentine saldırı yapılmasına karşı olduğu doğru. Ancak hiçbiri “1,4 milyon sivilin” bulunmadığı Refah kentine saldırı yapılmasına karşı değil.
Bunu, Refah’taki 1.4 milyon sivilin yeniden tehciri için hazırlanan plandan ve Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin bu planı hayata geçirmek için Amerika ile sergilediği işbirliğinden anlıyoruz.
Amerika, İsrail ve Arap rejimlerinin işbirliğiyle hazırlanan bu tehcir planının ayrıntıları, Lübnan’da yayımlanan el-Ahbar gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni İbrahim el-Emin tarafından açıklandı. [1]
İbrahim el-Emin’in makalesine göre Refah kentine tehcir edilmiş olan 1,4 milyon Filistinlinin yaşadığı kampların gerçek bir sorun oluşturduğunu bilen İsrail rejimi kısa süre önce bir plan üzerinde çalışmaya başladı. Planlar Amerika, Mısır ve diğer Arap rejimleriyle tam bir iş birliği ve koordinasyon içerisinde geliştirildi.

TEHCİR PLANI İÇİN BÖLGESEL İŞBİRLİĞİ

Makaleye göre “İsrail, operasyon için Amerika ve Mısır’dan şartlı onay aldı.” Amerikan rejimi, İsrail’in Uluslararası Adalet Divanı’nın soykırım kararını destekler şekilde daha önce diğer bölgelerde işlediği cinayetleri tekrarlanmamasını ve operasyonu hem zaman hem de coğrafi alan açısından sınırlamasını şart koşuyor. Mısır rejimi ise Refah’taki halkın Sina’ya tehcir edilmemesini ve İsrail’in Filistin direnişini yok etmesinden sonra Gazze’deki yönetimin Kahire tarafından belirlenmesini istiyor. El-Ahbar gazetesi, Amerika ve Mısır’ın şartları doğrultusunda Refah halkının tehciri için üretilen planın detaylarını şöyle naklediyor:
1- İsrail ile Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri arasında yeni kampların nasıl kurulacağı, finanse edileceği ve yönetileceği konusunda bir siyasi güvenlik anlaşması imzalanacak. ABD, Mısır’a Mısır’ın harcamayı taahhüt ettiği kadar ödeme yapacak. Yani İsrail rejiminin Refah’a zahmetsizce saldırabilmesi için bir buçuk milyon Filistinlinin yerleştirileceği çadır kentlerin parasını Amerikan rejimi Birleşik Arap Emirlikleri’nden tahsil edecek. Kendi komisyonunu aldıktan sonra da bu işin hamaliyesi için Mısır’ı kullanacak.
2- Göçmenleri özellikle Gazze Şeridi’nin batı bölgelerinde ve el-Mevâsî bölgesinden (Gazze Şeridi’nin güneybatısından) Şeyh Aclin bölgesine (Gazze’nin güneyine) kadar uzanan bir kıyı şeridinde toplanması için yeni yer belirlenecek. Yani, Refah’tan tehcir edilecek olan bir buçuk milyon sivil, Mısır’a değil, Amerika ve Mısır’ın kazandığı parayla Gazze’nin kıyı şeridinde inşa edilecek olan çadır kentlere gönderilecek.
3- Çadır kentler için belirlenen 12 ila 15 arasındaki toplanma merkezinden en büyüğü iki noktada olacak. Yaklaşık bir milyon kişi de güney el-Mevâsî ile Gazze Şeridi’nin merkezine yakın ‘Şarm Park’ta kurulacak olan bu iki kampa sıkıştırılacak.
4- Şeyh Aclin bölgesinden ve Gazze Vadisi’nin kuzeyinden doğuya doğru uzanan Gazze’nin kuzeyinin tamamı izole edilecek ve burada hiçbir insani destek faaliyeti gerçekleştirilmeyecek, bunun yerine geri kalan nüfus, destek almak için kamp alanlarına taşınmak zorunda bırakılacak.
5- Her çadır kent yaklaşık 25 bin çadırdan oluşacak. Çadır kentlerin yönetiminde Hamas’la bağlantısı olan hiç kimseye siyasi veya idari bir görev verilmemesi garanti altına alınacak.
6- Mısır tarafındaki tüm sınır kapılarından yani Refah ve Kerem Ebu Salim sınır kapılarından İsrail sorumlu olacak.
7- Birleşik Arap Emirlikleri, Şarm Park’ın karşısındaki bölgede yüzen bir liman kuracak. Yardımlar İsrail tarafından önceden denetlenerek burada indirilecek ve er-Raşid Caddesi üzerinden araçlarla dağıtılacak.
8- Çadır kentlerin su, kanalizasyon gibi altyapı inşaatından da Mısır sorumlu olacak, Amerikan rejimi, bu işin finansmanı için de Suudi Arabistan’ı görevlendirecek. Sahra hastaneleri kurulacak. Şu anda da olduğu gibi yaralıların Gazze Şeridi’nin dışına çıkarılması tamamen İsrail rejiminin iznine bağlı olacak. Gazze Şeridi dışına tahliye edilecek olan hasta veya yaralıların listesi önceden İsrail rejimine verilecek. Çünkü İsrail rejimi, yaralıların İran’a, Suriye’ye ve hatta Lübnan’a nakledilmesine izin vermiyor.

DİRENİŞ EKSENİ NEYİ BEKLİYOR

Çok güçlü ekonomik potansiyellere sahip olan bölge ülkelerinin üç tane önemli örgütü var. Arap Birliği, İslam İşbirliği Örgütü ve Körfez İşbirliği Konseyi, potansiyellerini bölgenin veya üyelerinin ulusal çıkarları yönünde kullanması halinde çok büyük küresel etkiler yaratabilecek örgütler.
Dr. Muhammed Ali Senoberi’nin dikkat çektiği gibi bölge ülkeleri 1973’te yaptıkları gibi sadece petrolü bile bir siyasi silah olarak kullansa küresel siyaseti değiştirebilecek potansiyellere sahip.[2] Yani sanılanın aksine bölge ülkeleri zayıflıkları veya imkansızlıkları sebebiyle değil, siyasi iradesizlikleri sebebiyle etkili olamıyorlar.
Söylem düzeyinde dahi kuruluş amaçlarına uygun davranan bir Arap Birliği veya İslam İşbirliği Örgütü olmadığı Gazze savaşının ilk günlerinde açıkça görülmüştü. Zira sadece bir hastane bombardımanında 500 kişi ölmüş olmasına rağmen İsrail rejimiyle diplomatik ilişkilere sahip olan hiçbir bölge ülkesi, ilişkilerini kesmek şöyle dursun İsrail’deki elçisini istişare amacıyla geri çağıracak bir tepki dahi göstermemişti.
Arap Birliği üyesi ülkelerden Mısır ve Ürdün, Körfez İşbirliği Örgütü üyesi olan Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, İslam İşbirliği Örgütü üyesi olan Türkiye, İsrail rejimiyle siyasi ilişkilere sahip. Uluslararası adalet Divanı’nın soykırım tedbir kararına rağmen bu ülkelerin İsrail rejimiyle gerilimi sadece liderlerinin kendi iç kamuoyunda imaj parlatmak için yaptığı açıklamalarıyla sınırlı kaldı.
Liderler arası ağız kavgaları dışında bu ülkeler İsrail rejimine ekonomik veya siyasi herhangi bir yaptırım uygulamadı.
Savaşın ilk günlerinde “İsrail’in kendini savunma hakkını destekliyoruz” diyerek açıkça soykırıma destek veren Batılı rejimlerin aksine bölge ülkeleri “Gazze halkının kendini savunma hakkını” desteklemedi. Bütün bu tavırlar ise bölge ülkelerinin ‘zorunluluklar veya zayıflığı’ ile izah edildi.
Ancak İsrail karşısındaki edilgen tutumu ‘zorunluluk veya zayıflık’ ile izah eden bu ülkelerin medyası, Direniş Ekseni’ne karşı oldukça güçlü tepkiler verdi. Direniş Ekseni güçlerini “hiçbir şey yapmamakla”, “savaşmamakla”, hatta “Amerika ile danışıklı dövüş” yapmakla suçladılar.
Bu rejimlerin ve onlara ilişik medyanın muhtemel Refah saldırısı karşısındaki tepkisi de sadece ‘1,4 milyon sivil’ söylemi üzerinden dramatize etmekle sınırlı.
İsrail rejiminin Refah’a sorunsuz şekilde saldırabilmesi için hazırlanan planlar, yapılan koordinasyonlar ve kurulan koalisyon dikkatlerden kaçırılıyor.
Eğer plan uygulanabilir ve Refah halkı yukarıda ayrıntıları nakledilen plan doğrultusunda kıyı şeridine balık istifi yapılırsa Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün’ün ‘Refah halkının kurtarıcısı’ ilan edilmesi bile mümkün.
Bütün bu şartlara rağmen hala şu soru sorulabiliyor: Peki Direniş Ekseni Gazze için ne yaptı? İsrail’e karşı savaşmak için daha ne olmasını bekliyor?
Direniş Ekseni, “Gazze halkının kendini savunma hakkı var.” dedi.
Direniş Ekseni, Filistin direnişine askeri altyapı kurdu.
Direniş Ekseni, Lübnan, Irak, Yemen, İran ve Suriye bileşenleri ile askeri ve diplomatik alanda savaş veriyor. Direniş Ekseni bileşenlerinin verdiği bu savaş İsrail, Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa, Kanada, Avustralya, Hollanda vs. gibi ülkeleri caydırmaya yetmiyor. Bütün bir küresel Batı sistemi karşısında yetersiz kalıyor. Bu kesinlikle doğru.
Peki Direniş Ekseni’nin yetersiz kaldığı bu savaşta Arap Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi ve İslam İşbirliği Örgütü üyesi ülkeler kimin yanında yer alıyor? Kimle koalisyon yapıyor?
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın son Lübnan ve Suriye turu ve buradaki direniş liderleriyle yaptığı görüşmeler muhtemelen refah saldırısına karşı tepkileri koordine etmeye yönelikti.
Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin İsrail’in rahatça saldırabilmesi için Amerika’yla yaptığı bu muazzam işbirliği karşısında Direniş Ekseni’nin tepkileri de muhtemelen saldırıların dozunun biraz daha arttırılmasıyla sınırlı kalacak ve Refah saldırısını önleyemeyecek. Peki İran, Suriye, Hizbullah, Ensarullah ve Irak Halk Seferberlik Güçleri’nin İsrail’e topyekûn savaş ilan ettiğini varsayalım. Batılı ülkelerin safı zaten açık. Böylesi bir savaşta Arap Birliği, İslam İşbirliği Örgütü ve Körfez İşbirliği Konseyi hangi safta yer alır? Sorulara geri dönelim: Direniş Ekseni savaşa girmek için daha neyi bekliyor? Cevap: Bölge ülkelerinin Filistin’in yanında durmasını bekliyor.

DİPNOTLAR:
[1] İbrahim el-Emin, el-Ahbar, 13 Şubat 2024, Makalenin Türkçesi için bkz. Gazzelileri Tehcir Planlarının Ayrıntıları Sızdı
[2] Muhammed Ali Senoberi, YDH, 8 Şubat 2024, Gazze soykırımının durdurulması için İsrail’in hayat damarlarının kesilmesi (*) Bu yazı, ydh.com.tr’den alınmıştır.

Sonraki Haber