‘Zalalı’ romanındaki kadim kültür izleri

“Amasanga” adlı romanıyla 2020 yılında ‘Fakir Baykurt Roman Ödülü’ne layık görülen Turan Ali Çağlar ile bu ödülden on yıl önce yayınlanan ‘Zalalı’ adındaki romanı hakkında yaptığımız söyleşiyle, Anadolu halkları arasındaki hümanist yaklaşımı ön planda işleyen duyarlı bir romanı anlattık.

Roman kahramanımız Zalalı eski bir silah kaçakçısıdır. Antep’in Elbeyli düzlüğündeki Barak obalarındandır. Yapılı, iyi silah kullanan, adil bir yiğittir Zalalı. Bir gece kaçak dönüşü, karısına tecavüz eden yöre beyinin oğlunu öldürüp kaçar. Gâvur Dağları’ndan Çukurova’ya iner. Mersin’in, Erdemli’nin, Silifke’nin köylerine uğrar. Halkın başına bela olmuş azgın eşkıyaları öldürür. Sonunda eşkıyalardan kurtardığı bir Ermeni kızına sevdalanır.

Halk kültürüyle ilgili nasıl çalışmalar yaptınız?

Yıllarca Toros yörüklerinin ve yayla köylerinin halk kültürünü derledim. “Mersin ve Tarsus Halk Kültürü” ve “Tarsuslu Âşık Mahrumi” adlarında iki kitap dosyası hazırladım. Mersin ve Tarsus Halk Kültürü adlı yapıtım Şinasi Develi Kent Kültürünü kazandı ve Mersin Büyükşehir Belediyesince ödüllendirildi. Dergilerde halk kültürü yazılarımı okuyan ünlü yazar Osman Şahin, “Sende Yaşar Kemal dili var. Romana ve öyküye yönelmelisin,” demişti 2002 yılında. 2003 yılından sonra öykü ve roman yazmaya başladım.

Mert ve yiğit bir roman kahramanını olan Zalalı’yı siz mi yarattınız, gerçekten böyle biri yaşamış mı?

Her ikisi de var. Zalalı’nın yarısı; sarı tabancasıyla Ulaşlı’nın adamlarını yıldıran büyük dedem Keşli Hüseyin’dir. Diğer yarısı, Toroslara kaçırılan bir ağa karısını tek başına kurtaran eski bir eşkıyanın öyküsüdür. Gerisi kurgu tabii.

Feodal düzeni geniş bir şekilde anlatmışsınız. Buna dair ayrıntılar, yaşadığınız gerçekler mi, gözlemleriniz mi yoksa okuduklarınız ve size anlatılanlar mı?

Ben ağalık düzenini yaşamadım. Çocukluğumda pamuk toplamaya inerdik Çukurova’ya. Oradaki ağaların davranışlarından kısmen bir izlenim edindim. Ama asıl bilgilerimi babamdan, çevremden topladım.

Yörük kültüründe müziğin yeri nedir?

Yörük kültüründe müziğin yeri kaval kadardır. Başka çalgının onun kadar hükmü yoktur. Ama kavalı da konuşturur hani. Kuşağının arasından çekti de çalmaya başladı mı, dağa taşa dinletir. Kaval en sert ağaçtan yapılır. Eskiden matkap makinesi olmadığı için özel kaval burgularıyla delinirdi ustalarınca. Iyi bir kaval için bir çebiç ya da teke vermek zorunda kalabilirdi yörük.

Roman çeşitli objeler, bitkiler, yerel kültüre ait Türkçe sözcüklerle dolu. Bu sözcükleri özel olarak biriktirdiniz mi, yoksa zaten sizde yaşayan sözcükler mi bunlar?

Yaşadığım ortamdaki objelerdi onlar. Anam şaman bir kadındı, pek çok doğa bilgimi ondan öğrenmiştim. Sözgelimi; bir çayır mantarının yenilip yenilmeyeceğini on metreden tanırım. Otların, çiçeklerin dilinden anlarım.

Yaralıların geçmişte nasıl sağıtıldıklarına ilişkin etraflıca bilgi var, bunları nereden edindiniz?

Hastalıkları iyileştiren kişilere bizde otacı denmez, “Ocak” denir. Ocak inancı şamanist bir külttür. Göktürk yazıtlarında “Ülken Üy” diye geçer. Yani, Kutsal Ev. Bu inanç, katı sünniliğe karşın yüzyıllardır kendini korumuş dağ köylerinde. İşte, anam da onu yürütenlerden biriydi. Yarası olan da, sarası olan da ona gelirdi.

Yeme içme kültürü çok genişçe yer almış romanda. Günümüzde bu kültür sürüyor mu?

Sürüyor doğallıkla. Saydığınız bu yiyecekler kolay taşınabilen, tez bozulmayan çoban yiyecekleri. O üretim ilişkisinin bir gereği yani. Beslenme kültüründe alışkanlıkların payı çok fazla. “Kursak kavurgasını arar” diye boşa söylememiş atalar.

Eski seyahatleri, hanları, terleyen atları, posta arabalarını gerçekçi biçimde anlatmışsınız, bu bilgileriniz nereden geliyor?

Yüzyıl önceki şehirlerarası yolculuk arabalarını araştırdım. Şinasi Develi gibi kent tarihimizi en iyi bilen kişilere sordum. Silifke’deki yaşlılardan aldım bilgilerin çoğunu. Atlara gelince; terlemesi, koşumu, bakımı gibi bilgileri kendim bilirim. Çocukluğumuzda atımız vardı.

Sonraki Haber