Zayıflama hayali kabusa dönüşmesin: Obezite cerrahisinde hataya yer yok
Obezite oranlarındaki artış, cerrahiye başvuruları da artırdı. Ancak deneyim sahibi kişiler tarafından yapılmayan obezite ameliyatları olumsuz sonuçlar doğurabiliyor. Ucuz maliyetler sunarak kazanç sağlamaya çalışan bazı merkezlerin günde 8-10 operasyon yaptığı belirtiliyor.
Obezite, en basit tabiriyle vücuttaki yağ kitlesinin sağlığı bozacak ölçüde ve orantısız şekilde artması olarak tanımlanıyor. Fazla kilolarından kurtulmak isteyenler çeşitli yöntemlerle hayallerindeki ideal vücut ölçülerine ulaşmaya çalışsa da azimle çıkılan bu yol hayli zorlu olabiliyor.
Diyet, spor ya da uzman desteğine rağmen fazla kilolarından kurtulamayanlar çözüm olarak obezite cerrahisine başvuruyor. Ancak deneyimli kişilerce yapılmayan bu cerrahi müdahaleler, beraberinde başka sağlık sorunlarını hatta acı sonları bile getirebiliyor.
TRT Haber'den Pınar Bıkım'ın haberine göre, obezite cerrahisinin ne olduğunu, hayati önem taşıyan özelliklerini ve dikkat edilmesi gereken ayrıntıları İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekim Yardımcısı ve Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Hasan Ökmen anlattı.
AŞIRI KİLOSU OLAN HERKES OBEZİTE CERRAHİSİNE BAŞVURABİLİR Mİ?
Fazla kilolardan kurtulmak her bünye için kolay değil. Cerrahi müdahalelerle kilo vermek için de belli şartları taşımak gerekiyor. Onlardan biri obez olmak. Peki kimler obez kabul ediliyor? Opr. Dr. Hasan Ökmen öncelikle bu soruya yanıt veriyor:
“Dünya Sağlık Örgütü'nün ve Sağlık Bakanlığı'nın yayınladığı vücut kitle indeksi diye bir formülümüz var. Bu, bir kişinin kilogram cinsinden ağırlığının, metre cinsinden boyunun karesine bölünmesi olarak tanımlanıyor. Mesela bir kişinin kilosu 90, boyu da 1.60 diyelim. 90’ı 1.6’nın karesine bölüyoruz. Çıkan sonuca göre bir tablomuz var. Orada obez mi değil mi? Ona göre tanımlıyoruz.
Eğer bu vücut kitle indeksi 25-30 arasındaysa fazla kilolu, 30-35 arasıysa 1. derece obez, 35-40 arasıysa 2. derece obez, 40’ın üzeriyse 3. derece obez oluyor. Buna da biz morbid obezite diyoruz. Aslında bizim obezite cerrahisinde hasta grubumuz vücut kitle indeksi 40’ın üzerinde olan hastalar.”
Morbid obez hastalar, obezitenin neden olduğu hipertansiyon, diyabet, kolesterol yüksekliği, uyku apnesi, idrar kaçırma, diz ve kalça ağrısı gibi ek hastalıklara da sahip oluyor. Riskli hasta grubu olarak kabul ediliyorlar. Kendi çabalarıyla, diyetle ya da sporla kilo veremedikleri noktada son çare olarak ameliyat masasına yatıyorlar. Opr. Dr. Ökmen vücut kitle indeksine ilişkin ameliyat şartlarının hastaya göre değişkenlik gösterebileceğini de belirtiyor.
“Vücut kitle indeksi 40’ın üzerindeyse ameliyat için ek hastalık şartı aramıyoruz. Ama diyelim ki bize başvuran hastanın vücut kitle indeksi 33 ama diyabeti, tansiyonu, kolesterol yüksekliği var ve ilaçlara rağmen bunlar bir düzene sokulamıyor. Öyleyse o da obezite cerrahisi ameliyatı olabiliyor.”
Vücut kitle indeksi 30’un üzerinde olup ek hastalıkları olan kişiler ile vücut kitle indeksi 40’ın üzerinde olan kişiler ameliyat adayı olabiliyor. Ancak bir şart daha var. Ökmen o şartı şöyle anlatıyor:
“DSÖ ve Sağlık Bakanlığı’na göre hastaların, ameliyat öncesi 6 ay uzman gözetiminde diyet ve egzersiz programlarına devam etmesi isteniyor. Buna rağmen kilo veremediklerinin tespit edilmesi, gerekirse ameliyat dışı yöntemlerle zayıflaması, onlarla da vücut kitle indeksi 30’un altına çekilemiyorsa o zaman ameliyat olması sağlanıyor. Ama o 6 aylık süreçte kişinin biraz efor sarf etmesi gerekiyor.”
AMELİYAT KARARI SADECE CERRAHA BIRAKILMIYOR
Obezite cerrahisinin ne kadar önemli olduğunun göstergelerinden biri de onay süreci. Çünkü bu operasyonun yapılması sadece bir doktorun inisiyatifinde değil.
“Sağlık Bakanlığı'nın koyduğu şartlar arasında dört ana branş var. Birincisi endokrinoloji, ikincisi psikiyatri, üçüncüsü anestezi, dördüncüsü cerrahi. Obezite cerrahisi ameliyatının yapılabilmesi için bu dört branşın dördünün de onay vermesi gerekiyor. Birinden onay çıkmazsa bu hastayı ameliyat etmemiz doğru olmuyor.”
OBEZİTE CERRAHİSİNDE UYGULANAN YÖNTEMLER NEYE GÖRE BELİRLENİYOR?
Opr. Dr. Hasan Ökmen Sağlık Bakanlığı protokolüne göre Türkiye’de obezite cerrahisinde 4 tekniğin kullanıldığını söylüyor. Birincisi halk tarafından en çok bilinen tüp mide (mide küçültme olarak da ifade ediliyor), ikincisi by-pass, üçüncüsü duodenal switch, dördüncüsü ise mini gastrik by-pass ameliyatı. Ökmen, bunlardan hangisinin hastaya uygulanması gerektiği kararının hastanın şartlarına göre alındığını belirtiyor:
“Ameliyat kararını vücut kitle indeksine, hastanın yaşına ve varsa ek hastalıklarına göre alıyoruz. Örneğin; genç bir hasta geldi. Vücut kitle indeksi 40’ın üzerinde ama ek bir hastalığı yok. Tansiyon, şeker için herhangi bir ilaç kullanmıyor. O kişi tüp mide ameliyatı oluyor. Ama hasta geldi, biraz yaşı var. Ciddi hipertansiyon hastalığı, diyabeti var. Kolesterolü yüksek. Bunda by-pass ameliyatlarını tercih ediyoruz.
Kişinin yaşam tarzı da çok önemli. Mesela hastanın tatlı ve karbonhidrat bağımlılığı varsa, ciddi mide reflüsü varsa, yüksek kalorili beslenmeye devam edeceğinden şüpheleniyorsak by-pass ameliyatlarını tercih ediyoruz.”
OBEZİTE CERRAHİSİNİN KORKUTAN HATASI: KAÇAK
Opr. Dr. Hasan Ökmen obezite cerrahisinin diğer cerrahi yöntemlere göre daha zor bir alan olduğuna vurgu yapıyor. Obez bireylerin ameliyatıyla normal bireylerin ameliyatı arasında fark olduğunu söylüyor. “Normal hastalara göre yağ dokuları çok fazla, karaciğerleri daha büyük, çalışma alanı biraz dar” diye anlatıyor. Laparoskopik yöntemlerle yapılan bu zor ameliyatları uygulayan cerrahların deneyim sahibi hekimler olması gerektiğini dile getiriyor. Ameliyat öncesinde, sırasında ve sonrasında izlenecek yolun tecrübeli kişilerce takip edilmesi gerektiğinin önemine dikkati çekiyor.
Ökmen’e göre olumsuz bir durumla karşılaşmamak için öncelikle belirlenen kriterlere uygun kişilere obezite cerrahisi uygulanmalı. Kriterlerin dışında kalan kişilerin sırf kolay yoldan zayıflamak için bıçak altına yatması doğru değil. Obezite cerrahisi uygulamaları ve sonrasında ortaya çıkan sorunları da anlatıyor. Bunların başında ise fistül yani kaçak geliyor.
“Biz cerrahları en çok korkutan şey fistül komplikasyonlarıdır. Halk arasında buna kaçak, sızıntı da deniliyor. Kaçak ne demek? Tüp mide ameliyatından örnek verelim. Midenin yüzde 80’ini çıkarıyoruz. Geride kalan muz şeklindeki küçük mideyi kesip zımba dediğimiz aletlerle kapatıyoruz. Yaklaşık bir 30 santimlik zımba hattı oluyor. O hattan milimetrik küçük bir yerden karnın içine yediği gıdaların kaçması, hastanın yuttuğu tükürüğün bile kaçması ciddi sıkıntılara, hayati risk oluşturacak komplikasyonlara sebep olabiliyor.”
Oluşabilecek bir sızıntı ciddi enfeksiyonlara yol açıyor. “Karın içi steril bir bölge, orada bakteri ya da virüs yok. Mideden kaynaklanan sızıntı ile meydana gelen enfeksiyon lokal de olabilir, karın içinde de kalabilir ya da kan yoluyla tüm vücuda da yayılabilir” diyor Ökmen.
OBEZİTE CERRAHİSİNDE “DENEYİMLİ HEKİMLERE YAPTIRIN” UYARISI
Kaçak, obezite cerrahisinde karşılaşılabilecek en büyük sorunlardan biri. Ancak başka sorunlar da var. Opr. Dr. Ökmen, operasyonun ardından ilk ya da ikinci gün kanamaların olabileceğine vurgu yapıyor:
“Ameliyat sırasında düzgün malzeme kullanılmadıysa, yeterli kanama kontrolü yapılmadıysa, ameliyatı yapan kişinin yeterince deneyimi yoksa kanama riski artacaktır.”
Bir diğer sorun da ameliyat sonrası yeme bozuklukları… Ökmen, bu durumun ehil ellerde yapılmayan obezite cerrahisinin bir sonucu olduğuna dikkati çekiyor.
“Sindirim sistemimizi düz hortum şeklinde düşünürseniz, herhangi bir yerde bir katlanma veya bir darlık, bir yeri fazla kesme ya da birbirine bağlarken daha küçük çaplarda bağlama gibi durumlar kusmalara sebep oluyor. Erken dönemde çok riski olmadığı için dikkate alınmıyor ama başka merkezlerde ameliyat olup altı aydır kusan, katı gıda alamadığını söyleyerek bize başvuran hastalarımız var. Normalde kişide böyle bir sıkıntının olmaması gerekir.”
“GÜNDE 8-10 AMELİYAT YAPANLAR VAR, BU NORMAL DEĞİL”
Opr. Dr. Ökmen’e obezite cerrahisinde yaşanan olumsuzlukların ardındaki nedenleri soruyoruz. Ökmen’in anlattıkları, merdivenaltı uygulamaları ve sağlık hizmetini ticarete dönüştürenleri akıllara getiriyor.
“Obezite metabolik cerrahi sadece devlet hastanelerinde uygulanmıyor. Birçok merkezde, küçük, büyük özel hastanelerde de uygulanıyor. Bize yapılan başvurular sonucunda gözlemlediğimiz; bazı merkezlerde günde 15 vaka yapıldığını duyuyoruz ya da günde 8-10 vaka yapan arkadaşlar oluyor. Açıkçası biz bunu tasvip etmiyoruz. Mesela biz günde 2 en fazla 3 hastaya bu ameliyatı yapıyoruz. Çünkü tek bir cerrahın kapasitesi o kadardır. O sayının üzerine çıkınca komplikasyon oranının artabileceğini düşünüyoruz. Hastaya ameliyatta ve sonrasında ayrılacak vaktin kısıtlandığını düşünüyoruz.”
“BİZE REVİZYON AMELİYATI TALEBİYLE GELEN ÇOK HASTA OLUYOR”
İşin ehli olmayan kişilerin dikkatsizce yaptığı ameliyatlar, ne yazık ki revizyon ameliyatlarını gerekli kılıyor. Opr. Dr. Ökmen zayıflama hayaliyle bıçak altına yatıp başka sorunlarla karşılaşan çok sayıda hastası olduğunu anlatıyor.
“Obezite cerrahisi sonrası sorunlar yaşayıp bize başvuran çok hasta oluyor. Bu hastaları mecburen revize ediyoruz. Çünkü kişi kalan hayatını bu şekilde sürdüremez.
Daha çok kusma şikayetiyle başvuruyorlar. Revizyon uygulanmazsa hastada çeşitli vitamin, element eksiklikleri, protein, albümin düşüklüğü oluyor. Bunlara bağlı nöropatiler gelişebiliyor. Kas güçsüzlükleri oluşabiliyor. Bu nedenle yatağa bağımlı olan, yoğun bakıma dahi alınan hastalarımız oluyor.”
OBEZİTE, ÇAĞIMIZIN EN ÖNEMLİ SAĞLIK SORUNLARINDAN BİRİ
Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının yüzde 15-18'i, kadınlarda ise yüzde 20-25'ini yağ dokusu oluşturuyor. Bu oranın erkeklerde yüzde 25, kadınlarda ise yüzde 30'un üstüne çıkması obeziteye yol açıyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2023 verilerine göre dünya genelinde 1 milyardan fazla kişi aşırı kilolu veya obez. Bu kişilerin 650 milyonu yetişkin, 340 milyonu genç, 39 milyonu ise çocuklardan oluşuyor. Her 7 erkekten 1’i ve her 5 kadından 1’i obezite ile mücadele ediyor.
Geleceğe dair yapılan çalışmalar ise bu tablonun daha da vahim olacağını gösteriyor. Dünya Obezite Federasyonu tarafından yayımlanan verilere göre, fazla kilo ve obezite ile mücadele edenlerin sayısının, 2035’te 4 milyarı aşması bekleniyor. 2035 yılında aşırı kilolu veya obezite hastası çocuk ve gençlerin oranının, 2020'ye kıyasla iki katına çıkması; 18 yaş altı erkek çocuklarda bu oranının yüzde 100, kız çocuklarında ise yüzde 125 artması olasılığı var.