'Hiçbir şeyin önünde eğilmeyen insan sonunda kendi önünde eğilir'

Kader, Masumiyet, C Blok, Yeraltı ve Hayat gibi filmleriyle sinemaseverlerin büyük beğeniyle takip ettiği ünlü yönetmen Zeki Demirkubuz, İzmir’deki bir alışveriş merkezinde düzenlenen film gösteriminin ardından sinemaseverlerle buluştu

İzmir Sinema Ofisi ve İstinye Park Renk Sinemaları’nın katkısıyla düzenlenen söyleşide yönetmen Zeki Demirkubuz, sinema serüvenine başlama sürecini ve son filmi Hayat (2023)’ı anlattı. Uzun süredir İzmir’de söyleşiye katılmayan ünlü yönetmene ilgi büyüktü.

“RASTLANTILARA DAİR ŞEYLERİ ANLATMAK ZOR OLUYOR”

Zeki Demirkubuz

Zeki Demirkubuz’a sinemaya başlama hikayesi sorulduğunda söze “Sinemanın mucize olmasına dair şeylerin başında aslında çok basit ve tuhaf bir hikâye var” diyerek başlıyor.

“Bir tesadüfün sonucu yönetmen Zeki Ökten ile tanıştım. O dönemler Güngören’de yaşıyordum ve işportacılık yapıyordum. Hayatımdaki olup biteni, yaşadıklarımı utana sıkıla yazmaya, notlar almaya çalışıyordum. En çok gözlemlerimi ve küçük hikayelerini yazıyordum. Bunların bazıları Basmane’deki otellerde geçen hikayeler bazıları da Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaşanan hikayeler. Bir gün ‘bunları kime gösterebilirim?’ derken Zeki Ökten ile tanıştık. Bana Bodrum Gümüşlük’te çekilecek bir film için danışman olup olamayacağımı sordu.

Ben o yıllarda işportacılık yapan, cezaevinden çıkmış biriydim. Kendisine nasıl yardım edebileceğimi merakla sordum. O da bana işkence danışmanı olabileceğimi söyledi. Sinemaya aslında böyle başladım. Sonrasında genel olarak her işte olduğu gibi sinemada da dürüst, namuslu ve çalışkan insanlara ihtiyaç olduğunu gördüm.”

“YÖNETMEN OLMAK GİBİ BİR DÜŞÜNCEM YOKTU”

“Yıllar sonra içeriden (cezaevinden) çıkmış biriydim, paranın ne olduğunu bilmiyordum. Geçekten yalan söylemeyi bilmeyen gerçeği insanların yüzüne söylemeyi bilen insanlardık (halen de öyleyim). Bu yüzden o dönemler çok az film çekilmesine rağmen bir sonraki çekilen Yoksul (1986) filminde Zeki Ökten beni tekrar istedi. Baktım asistanlık iyi, işportacılık çok zordu özellikle kışın çok üşüyordum.

Bir de o dönem çeşitli fikirlerim vardı fakat bunları hayata geçirmem için kaynak gerekiyordu. Böylece dokuz sene asistanlık yaptım fakat yönetmen olmak gibi bir düşüncem yoktu edebiyatçı olma arzum vardı. O dönem filmlerdeki inandırıcılık duygusunun eksikliği beni bu düşünceden alıkoymuştu. Bir sinema emekçisi olarak sonuna kadar asistan kalabileceğimi düşünüyordum. Kemal Sunal’ın bir dizisinde çalışıyordum bir gün bir sorun oldu. Yardımcı yönetmendim senaryoyu atıp setten ayrıldım. Issız bir yolda yürüyordum kendi kendime dedim ki ‘Bu puştlar bu işi yapıyorsa sen de yaparsın’.

Birkaç gün sonra bana Kemal Sunal’dan ilk dizi yönetmenliği teklifi geldi. Ben o dönem film çekmek istediğimi söyleyerek onu reddettim. Aslında öyle bir fikrim de yoktu ama neden öyle dedim bilmiyorum, kısmet de oldu. Özellikle Masumiyet (1997)’in tanınırlığı ve bilinirliğinden sonra ‘Aa bu böyleymiş’ düşüncesi beni Zeki Demirkubuz yapma sürecine götürdü.

C Blok (1994) [Yönetmen: Zeki Demirkubuz]

C Blok (1994)’u çektikten sonra filmi izlediğimde özellikle diyalogları beğenmedim. O filmden tam olarak ikna olmadım. İstanbul Film Festivali’nde izlediğim bir şeylere öykünerek bu filmi çektiğimi düşündüm. Sonrasında daha özgün bir film yapma isteğim oldu. Kendime dedim ki ‘Git bir film daha çek eğer böyle hissedersen kırtasiye dükkânı aç’ (çünkü kırtasiye bir işportacı açısından kapalı alan olmasından dolayı hayal edilebilecek sıcak bir yerdi). Biraz da bunun utancıyla Masumiyet filminde diyaloglara çok çalıştım sonrasında iş değişti, sinemanın anlamları ile ilgili çeşitli şeyleri keşfetmeye başladım.

İÇİNDEN 10 KURUŞLAR ÇIKAN BİR RÜYANIN HİKAYESİ

Masumiyet (1997) [Yönetmen: Zeki Demirkubuz]

“Benim kaderimi değiştiren filmlerin arkasında çok rastlantısallık vardır. Masumiyet’i yazdıktan sonra Albert Camus’un bir hikayesini çekmek istiyordum fakat ağır bir hastalık yaşamıştım ve bu çıktı ortaya. Sonrasında bir otel aramaya başladım, bunun deprem görmüş bir şehirde olması gerekiyordu.

Dinar’a, Erzurum’a birçok şehre gittim fakat aradığımı bulmadım. Devamında bir otel odası hikayesi kafamda kaldı, o oteldeki sahne için birçok yer gezdim fakat kafama uyan bir yer bulmadım. Adana’da bir otel buldum tam ikna oldum derken İstanbul’a döndüğümde otel sahibi beni arayacak ‘Burada ne çekeceksiniz?’ dedi. Film çekeceğimizi bunun aşk filmi olacağını söyledim. Adam bana ‘Burada porno çekecek olmayasınız?’ dedi. Sonrasında bir duraksadım adamı ikna edemeyeceğimi düşünerek telefonu kapattım. O kadar yorulmuştum ki film iptal etmeyi düşündüm.

Ardında Bostanlı’da yaşayan bir sevgilim vardı onun için İzmir’e geldim. (Bakın kuralların, hayatın ve işin doğasının absürt olduğu bir yerde gerçeğe giden tek bir yol olmaz. Bu anlamla iştigal eden işlerde herkes bunu yapabilir.) İzmir’e geldiğimde beni arkadaşlarım garajdan aldılar, Alsancak’ta kahvaltı yapmak istedik fakat otopark yeri bulamadık. En sonunda Basmane’de bir oduncu deposu ve otopark olan bir yere arabayı koyduk.

Şimdi bunu anlatırken diyorum ki bazı gerçekler o kadar yalana benzer ki kimse o olay yaşanamayacak diye düşündüğü için anlatamazsınız bazen de yalanlar o kadar gerçeğe benzer ve basit olur ki çok kolay söyleyebilirsiniz. Neyse Basmane’de yolda yürürken bir sokak gördüm ve beş-on adım yürüdüm, aklım bir şeye takıldı, arkadaşlarımı durdurdum. Dönüp sokağa tekrar baktığımda inanılmaz heyecanlandım, sonra o sokaktan yürümeye karar verdik.

Ben bütün çocukluğum boyunca benzer bir rüyayı sürekli görüyordum. O dönem yokluktan dolayı da paraya karşı manevi bir sevgim vardı. Rüyamda sürekli bir 10 kuruş vardı, 10 kuruşa takmıştım kafayı. Rüyamda bir kumun içindeki 10 kuruşu alırken kumdan art arda 10 kuruşlar çıkıyordu ve aşırı mutlu eden bir şeydi bu rüya beni. Şimdiye kadar beni o kadar heyecanlandıran ve mutlu eden bir şey hatırlamıyorum.

Bir sene boyunca şehir şehir aradığım otelden Basmane’de onlarcasını buldum. Aynı o 10 kuruşlar gibi art arda oteller çıkıyordu karşıma. Konuştuğum herkes otelinde film çekmemi kabul ediyordu. Sonrasında bir telefon bularak İstanbul’u aradım ve hazırlıklara başlamalarını söyledim. İki gün Bostanlı’da kaldıktan sonra 3 tane alternatifli oteli bağladık. En iyi anlaşmayı da filmde görüşen o otelle yapmıştık.

O zamanlar Türkiye daha masumdu, 90’ların bütün kötülüklerine rağmen insanlar verdiği sözü reddetmezdi. Ben 2 gün içinde bütün prodüksiyonu, oyuncuları, diğer işleri hallettim. Hatta o dönem filmde Haluk Bilginer’in oynayacağı da net değildi, bir gün kala falan netleştirdik. O dönem hayatımın en güzel günleriydi. Onun heyecanıyla 10 yıl sonra Kader (2006) ile İzmir’e geldik tekrar ve inanın aynı şeyleri biraz daha zorlaşmış şekilde yaşadık.

“FİLMİN BAĞIMSIZ OLUP OLMAMASININ SEYİRCİ İÇİN BİR ÖNEMİ YOK”

Zeki Demirkubuz 'Hayat (2023)' filminin setinde

“İlk filmlerimi 30’lu yaşlarımın başlarında çektim ama 22-23 yaşında olarak beni kabul etmeniz lazım. Eğer hapishane vb. süreçler olmasaydı ilk filmimi 20 yaşımda çekebilirdim. Öfkelerin, sakladıkların, anlatmak isteyip anlatamadıkların bir de gençliğinle birleşirse bazen tehlikeli biri de olursun. Sinemaya başladığım ilk yıllarım böyle manyaklıklarımla geçti. Bazen bunları seviyorum bazen de pişman oluyorum. Bu duygularla bunları süsleyerek insanlara göstermek istersin. Bu yüzden filmlerimin başına bu bağımsız bir filmdir gibi şeyler yazdım.

Sonrasında sinemayla daha çok tanışınca bundan utanmaya başladım. Bunun bağımsız ya da burjuvazinin parasıyla yapılmasının filmin kalitesine etki etmediğini gördüm. Sonrasında bu vb. sempati devşiren şeylere karşı pişmanlık duydum. Sonralarında bağımsız sinema diye başta masum olarak çıkan bir şeyin sonrasında Avrupa’yı mıymışlardığını, özellikle fonlar, kurumlar, liberal uygulamalarla bunları asalaklaştırdığını düşünmeye başladım. Ben ortaya bir ürün koyuyorum bunun bağımsız olup olamamasının seyirci için bir önemi yok. Samuel Beckett’e göre de insan olmanın, bu dünyaya gelmekle yenik olmuş olduğunu fark ettim. Evet şanslısın doğdum ama sonunda öleceksin. Hayat güzel ama bazen de kötü şeyler karşına çıkıyor. İnsan olmanın derdini taşıyan biri için bu sözün ne kadar değerli olduğunu öğrendim.”

YERALTI FİLMİNİN DEVAMI GELİYOR

Yeraltı (2012) [Yönetmen: Zeki Demirkubuz]

‘Zeki Demirkubuz ana akımdan bir film yapar mı?’ sorusuna, ünlü yönetmen şöyle cevap verdi: “Ben aslında kafası sinemaya çalışmayan biriyim. Aslında kategorik şeylerle ilgilenmeyen bir kişiyim. Yönetmenliği bende oluşan bilgi ve birikimden ötesinde taşımayı düşünmüyorum. Bir insanın en kötü yapabileceği şey kendini kendine angaje etmektir. Kişiliği ile kimliği arasında başka bir bağ kurmak ve kendini bir kimlik olarak görmek en korkuncu da budur.

İnsanın ne yapacağı insanın içinde olmalı orada bir şey yoksa da onu zaten yapmayın. Dolasıyla bir tür seçmek gibi bir derdim olmadı halen Marvel filmlerini yönetmenliği bir kenara bırakarak bir çocuk gibi izlemeyi seviyorum. Önümüzdeki 2 proje kara komedi olacak birisi Yeraltı 2 zaten fakat ilk Yeraltı (2012) filmine göre daha komik, diğeri de Yeraltı’ndan çıkma bir hikâye olarak yerel insan ve modern insan arasında bir karşılaştırma gibi olacak.”

“TWITTER FENOMENİ OLAYIM DEDİM”

Zeki Demirkuz yıllardır Twitter'da aktif olsa da son yıllardaki paylaşımları birçok kitle tarafından merakla takip ediliyor.

“Bir şeyin olabildiğince senin kafanda mükemmelleşmesi olması lazım ki insanların karşısına bunu koyalım. Bazen de çok istediğin bir şey vardır ve toparlanması gerekiyordur zaman lazımdır. Benim de öyle oldu. Her zaman aklımda aslında bir fikir, proje vardır, kafam hiç durmuyor çok yürüyorum, çok çalışıyorum, çok hayat hakkında düşünüyorum.

Bu arada birçok roman projem, bir yığın aforizmalarım var sonrasında Twitter'da bir şeyler yazmanın güzelliğini gördüm. Bir şey söylüyorum bazen söyleyeyim mi diyorum sonrasında bakıyorum ki çok güzel yayılıyor bu muhteşem bir şey. Sonra dedim ki Twitter fenomeni olayım. İnsanın temel dürtüsü dışa dönük olmasıdır. Bazen de twitlerimi zaman zaman öfkeden sonra düşünerek siliyorum. Kendinizi kişiliğine rağmen karakterine rağmen başka bir kişi olamıyorsunuz.

Tıpkı Yeraltı filminin filminde olduğu gibi. Zaten buna karşıt bir şey yaparsanız ya sahtekâr olursunuz ya da şizofren olursunuz. Bazıları sağdan soldan çalıyor film yapıyor, ben çok çalışıyorum. Bu bir vaka. Bir insan kendini ahlaki bir varlık değil de sosyal bir varlık olarak görmenin ardından kendini göstermek için her şeyi yapabilir oluyor. Artık ne istediğimi ve istemediğimi o kadar çok biliyorum ki. Bulantı ya da Kor sonrasında durdum. Yeraltı 2’de de eğer çekersem ve izlersek bu yaşadığım durumların nasıl tutsaklık durumuna bizi geçirdiğini göreceksiniz.”

“İNSANIN KENDİSİNE TOSLAYAN EN ACI ŞEY İMKANSIZLIK DUYGUSU”

Zeki Demirkubuz filmlerindeki ‘toksik’ erkek olgusu ve Hayat (2023) filmindeki Rıza karakterinin özeleştiri yapan bir karakter olarak buna zıt bir yerde durup durmadığı yönetmene sorulduğunda şunları söyledi:

“Son 20 yılda muhafazar olduğunu söyleyen bir ülke zamanında ülkenin modernite olan ilişkisini anlayamıyorum. Böyle bir dönemde sokağa çıktığım zaman insanlarla ilişkilerimde, bir şeyler okuduğumda çokça bir histeri olduğunu görüyorum.

Çokça korkuyla karışık, tedirginlikle karışık ve kendini asla olduğu gibi göstermeyen kendini histeri olarak dışarı vuran bir durum var. Bunların tam ortasında da herkesin kendini dünyanın merkezinde olarak görerek davranması bu nörotizm son yıllarda beni en çok meşgul eden şeylerden birisi. Bunu ideolojilerin, inançların azalmasını düşünerek söylemiyorum. İnsanlar neden ben ben ben diye ön planda olmak ister? Bunu gerçeklik olarak düşünüyorum. Sonrasında bunu insanların başta kendine, yakınlarına ve sonra herkese yabancılaştığını görüyorum.

Bu zamanda herkesin, sevginin, yaşamın başkalaşarak ortaya çıktığını yaşıyoruz. Fotoğraf çekimlerinde Rıza gibi ve Dede gibi insanların, kendini unutabilen, verebilen, fedakârlık edebilen insanların aslında bu huzur arayışında olduğunu gördüm. O kadar çok ihtiyacımız olan şeyleri hep kenarda köşede kalmış insanlarda gördüm.

Dostoyevski’nin bir sözü var ‘Hiçbir şeyin önünde eğilmeyen insan sonunda kendi önünde eğilir’ tam da onun gibi isteyen değil de verebilen bir karakterlerin ne kadar da farklı olduğunu fark ettim. Zaten insanın kendisine yetişkinlik yaşlarında toslayan en acı şey de bu imkansızlık duygusu.”

KADINA BAKIŞI KONUSUNDA ELEŞTİRİLERE CEVAP

Hayat (2023) [Yönetmen: Zeki Demirkubuz]

Sosyal medyada ve çeşitli çevrelerde Zeki Demirkubuz filmlerinde kadın karakterlerin yapısına dair eleştiriler ve kadına şiddet öğelerinin filmleri içinde yer alması sorulduğunda Demirkubuz şunları ifade etti:

“Utanç duyuyorum. Bu eleştirilerden insanların kendi hayatları dışında çevrelerinde farklı yerlerdeki kadınların yaşamını bilmeden mastürbasyon yapan kişiler olduğunu düşünüyorum. 50 sene sonra bu filmler kalır ve 100 sene sonra bir taşralı genç kızın hayatı merak edildiği zaman bu filmde var olan şeyler o insanın araştırmasına yardım eder. Farklı çevrelerden daha çok eleştiriler de aldım fakat bunlar beni etkilemiyor. Bu insanlar ilerleyen zamanlarda bunun gerçekliği ile yüzleştikleri zaman en çok onlar utanacaklar. ‘Toksik’ ne kadar büyülü bir söz değil mi, bu sözü edip kendini bir üst perdeye çıkarıp kendi ilişkinin mükemmelliğine inanarak senin dışındaki herkesin yaşadıkları olayları ne kadar büyük bir marifetle ortaya koyuyorsun. Hayatta bu böyle değil, bu tarz insanların cennet vadeden sahtekarların yaptığından bir farkı yok. Kelimenin böyle bir etkisi olmamalı. Kelimenin bu kadar büyük bir gücü olmamalı. Kelimelere büyük anlamlar yüklemek bir takım kendimize imtiyazlar için bunları kullanmak hiç doğru değil.”

Sonraki Haber