Zor günlerin lideri: Castro-2
Che Guavera’yı Fidel Castro’nun önüne koyanlar, maceracı çizgilerine örnek aldıkları Kübalı liderlerin zor günlerinde yanlarında olmaması da ibret alınacak bir durumdu.
Küba Halklar ile Dostluk Komitesi (İCAP)’nin çağrısı Türkiye’ye 1984 yılı ortalarında ulaşınca başta İşçi Partisi olarak hemen harekete geçildi ve parti dışındaki kurumlara, kişilere, derneklere ve partilere çağrı yapıldı. İşçi Partisi bir heyet olarak katılmaya karar verdi. Ayrıca dayanışma grubunun oluşması için de harekete geçildi.
30 yılı aşkın ABD’nin ambargosu altında zorluklara göğüs geren Küba, Sovyetler Birliği’nin Gorbaçov marifetiyle dağılmasından sonra daha büyük sıkıntılar içine girmişti. Ekonomisi daha da bozulmuş, düşman da daha sinsi ve açık hücumlarına hız vermişti. Fidel Castro’nun önderliğinde Küba halkı boyun eğmiyor, onurlu, teslim olmayan tavrını sürdürüyordu. Ambargo ve baskılara karşı mücadele eden Küba halkının yanında olmak, elbette hepimizin görevi olmuştu. Kübalı devrimci liderler, “Durum en kötü noktaya gelmiş değil, bundan sonra daha da zor duruma düşebiliriz, bu nedenle her şeyimizi en zor duruma göre ayarlıyoruz. Bizim bir davamız var, vazgeçemediğimiz ideallerimiz var. En önemlisi emeklerimiz ve insanımız var. Bize güvenin, Türkiye halkına, Türkiyeli komünistlere, Sosyalist Parti’ye şu sözü veriyoruz: Direneceğiz. Küba bir direnme adasıdır. Bunu da Türkiye halkına iletin” (Teori, Nisan 1992, Kapitalizme Alternatif Bir Toplum: Sosyalist Küba.)
Bu mesaj 22-28 Şubat 1992 tarihlerinde Sosyalist Parti Genel Başkanı Doğu Perinçek’e ve halkımıza iletiliyordu. İşte bu iklim ve şartlarda Küba ile dayanışma hazırlıklarına hız verdik.
Sosyalist Parti, Daşar Karadağ, Nurcan Özgül (Karadağ) ve İsmail Üstün arkadaşlardan oluşan bir heyeti, dayanışma toplantılarına katılmak ve Küba Komünist Partisi ile görüşmeler yapmak üzere görevlendirdi.
Dönemin Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan başkanlığındaki dayanışma grubu Öğretmen Dünyası dergisi sorumlusu Zeki Sarıhan, HADEP Genel Başkan Yardımcısı Osman Özçelik, Yüksek Mimar Oktay Ekinci (Eski Mimarlar Odası Başkanı) gazeteci Ayşe Önal, Kanal D’den İbrahim Gürer, gazeteci Zekine Türkeri, 68’liler Birliği Vakfı’ndan Ali Balta, Ali Çakallı, Kerim Karakaş, Çağdaş Hukukçular Derneğinden Av. Cemil Orkunoğlu, Kutay Üstündağ ve iki iş adamı olmak üzere toplam 19 kişiden oluşmuştu.
Türkiye Dayanışma Grubu olarak hep birlikte hareket etme kararı alarak ve bir de Küba’nın ABD ablukasına ve kuşatmasına karşı bir bildiri hazırladık, bildiriyi Küba yolculuğu sırasında uçak içindeki yolculara dağıttık ve gidiş amacımızı açıkladık. Türkiye Küba ile Dayanışma Grubu, 20 Kasım1994 tarihinde Havana Havaalanına vardığımızda muazzam bir heyetin sevinç ve mücadele azmi içindeydik. Hava alanında ana baba günüydü. Misafirlerin otellerine tahliyesi bile saatler sürdü. Kimi gruplar 10 saate yakın alanda beklemek zorunda kaldı.
Türkiye Dayanışma Grubu ayrıca öğrencilerin ihtiyaçlarına katkı olsun diye 160 kg çeşitli kırtasiye malzemesi, 140 dolar ve çeşitli kişisel küçük armağanları da Kübalı yetkililere teslim ettik. Bu armağanlar 18 kuruluş adına verildi. Ayrıca içinde Sosyalist Parti’nin de bulunduğu 10 parti, dernek ve oda adına dayanışma masajları ilgililere teslim edildi. Küba ile dayanışma Dünya Birinci Buluşmasına, 109 ülkeden 200 parti, 115 muhtelif örgüt, parlamenter, belediye başkanı, aydın, Küba dostları, din adamları ve hükümet temsilcilerinden oluşan 2 bin 842 konuk katıldı. Toplantı Karl Marks Tiyatro salonunda 5 gün sürdü.
İCAP Başkanı Serrio Corrieri toplantının açılış konuşmasını “Küba’ya evet ABD’ye hayır”, “Fidel, halklar senin yanında” sloganları eşliğinde devam ettirdi... Toplantının gerçek amacının Küba’nın içinde bulunduğu durumu dünyaya anlatmak, ABD ambargosu yüzünden düştükleri zor duruma karşı dayanışmaya, mücadeleye çağırmak olduğunu da belirtti.
Milli Halk Meclisi Başkanı Ricardo Allerco ise yaptığı konuşmada ABD emperyalizmine karşı bütün halkı örgütlediklerini ve sonuna kadar savaşacaklarını, tok ve gür bir sesle duyurdu.
Salonda çeşitli ülkelerden birer delegasyonun katılımıyla Fidel Castro’yu ortalarına alan misafirler, başkanlık divanını teşkil etmişlerdi. Castro asker elbisesi ile oturmaktaydı. Toplantının son gününde 3,5 saat süren, Küba hakkında siyasal durumla ilgili, Küba ekonomisi ve insanının sosyal yaşamı ile ilgili açıklamalar yapmış, sorulara cevaplar vermiş, hatta bazı delegelerin kadınların fahişelilik yaptıklarını söylemeleri üzerine, konuşmasının 45 dakikasını bu konuya ayırmak zorunda kalmıştı. “Hayatımız pahasına devrimi savunacağız” diye haykırıyor, bir yandan Sovyetler’in dağılmasının sonuçlarının ülkelerini zor duruma soktuğunu, gelinen durumdan ders çıkarmanın da gündemlerinde olduğunu örnekler vererek anlatıyordu.
Toplantıda konuşan misafir delegeler de kararlı bir şekilde Küba’nın yanında olduklarını belirtmiş ve her şart altında Küba’nın devrim kazanımlarının devam etmesi için gereken çalışmaların yapılacağına söz vermişlerdi. Bu toplantının bize gösterdiği bir gerçeği de yazmamak bir eksiklik olurdu. Küba yalakalığı yapan Küba devriminin derslerini, ideolojik tutumunu teorileştirenlerin ortada olmadığını da tespit ediyorduk. Che Guavera’yı Fidel Castro’nun önüne koyanlar, maceracı çizgilerine örnek aldıkları Kübalı liderlerin zor günlerinde yanlarında olmaması da ibret alınacak bir durumdu. Küba Komünist Partisi Merkez Komitesi Siyasi Büro üyesi Carlos Aldano’nun ifade ettiği gibi “İyi zamanda dost olmak kolaydır, gerçek dostluk kara günlerde belli olur” sözü, o günkü şartlarda çok anlamlıydı. (Teori, Nisan 1992, s.10.)
Küba’da 10 gün kalmıştık. Gördüklerimiz bizi çok düşündürmüş, üzmüş ve öfkelendirmişti. Küba ekonomisi yüzde 30 gerilerken, dış ticaretleri de durma noktasına gelmişti. Sovyetler Birliği’ne sattıkları nikel madeni satılamaz duruma gelmiş, şeker kamışı depolarda kalmıştı. Havana’da dükkânlar kapanmış, halkın ihtiyaçları mahallelerde kurulan dağıtım yerlerinden karşılanıyordu. Halk içinde moral bakımından bir çöküntü de gözlemleniyordu. İletişim kurumları gerekli görevlerini yapamaz duruma gelmiş, gazete basımları çok azalmıştı. Havana’da sadece rom içilen meyhaneler işler durumdaydı. İşleyen fabrika olarak puro imal edenlerdi. İşçi Partisi delegasyonundan Nurcan Özgül, o günlerde tuttuğu notlarında “Devrim kumara, uyuşturucuya, fahişeliğe son vermiş ama, ekonomik güçlüklerden dolayı bazı uygunsuzluklar da görülüyor” demişti.
Küba halkı, bizleri içten karşılamış, ellerinden geleni yapmaya çalışmışlardı. Okulları, hastaneleri, mahalleleri ziyaret ettiğimizde bunu görüyorduk. Devrimin başarılı olduğu alanları gözlerimizle görmüş biraz da rahatlamıştık. Okulları ziyaretimizde, öğrenimin aksamadan sürdüğünü, tertemiz kıyafetleri içinde öğrenci ve öğretmenlerin gelecekten umutlu oldukları, tavır ve konuşmalarından anlıyorduk. Hastaneler aynı durumu görmüş ve sağlık sektöründe başarılara imza atmışlardı. İlaç sanayinin bazı ürünlerinde dünyaca ün kazanmışlardı. Türkiye hakkında olumlu düşüncelerine de çok sevinmiştik.
KÜBA KOMİNİST PARTİSİ’NİN TEŞEKKÜRÜ
Sosyalist Parti, İşçi Partisi döneminde, 2000’e Doğru ve Aydınlık gazetesi, partinin gösterdiği doğrultuda, ABD kuşatmasının kırılması ve Küba’nın yaşamının devam etmesi için yayınlar yapıldı. Ayrıca kitle örgütleri, yurtsever aydınlar, Küba dostları da Doğu Perinçek’in Küba’yla dayanışma çağrılarına olumlu cevap verdiler. Hatta o zamanki hükümet, Meclis ve muhafazakâr çevrelere dahi çağrılar yapıldı ve olumlu sonuçlar alındı. Hükümet sebze tarımı için teknisyen ve mühendisler gönderdiler. Dahası ABD’nin kuşatma ambargo girişimlerine destek vermediler. Onun için Küba kamuoyunda Türk sevgisi bile oluştu. Uzun uzun yazmaya gerek yok ki, 1991 Küba KP ile kurulan resmi ilişki, geç ama faydalı bir temelde kısa zamanda pratik yararlara dönüştü. Bu çabaların Küba liderliğine yansıması, elbette ki Büyükelçi Jorge Castro’nun çabalarının da payı büyüktür. İşçi Partisi’nin görevlileri çat kapı büyükelçilik konutuna gidip gelmeye başladılar. Sıcak, samimi, candan bir ilişkinin doğmasının yararını kısa zamanda gördük.
Dayanışma ve ticari çalışmalar devam ederken, 1995 yılının başlarında Ferit İlsever, Daşar Karadağ ve Nuri Türkeeş, Küba Büyükelçiliğin daveti ile Ankara’ya gittiler. Elçilik binasına girdiğimizde, ortam her günkü görünüşünden farklı ve bir telaş seziliyordu. Biz de merakla işin nereye varacağını aramızda düşünmeye başladık. Jose Castro misafir odasında gelip hoş geldin davetinden sonra, bizi büyük salona götürdü. Büyük bir masa üzerinde Küba usulü yemeklerle içecekler düzgün bir şekilde yerleştirilmişti. Büyükelçi ile beraber masaya oturduk. Elçi bizi çağırma nedenini, İngilizce tane tane telaffuz ederek anlatmaya başladı. Bu yemeğin dostluk ve teşekkür yemeği olduğunu, Türkiye’de yürütülen dayanışma çalışmalarının, Küba KP ile sürdürülen ikili görüşmelerin Genel Başkan Doğu Perinçek’in Küba liderliğine cesaret ve ideolojik kuvvet verdiğini, buna karşı KKP’nin bu çalışmalara emperyalizme karşı mücadele azmimize hayranlık duyduklarını, KKP’nin dünyada iki parti ve genel başkanlarına teşekkür kararının iletilmesine karar verdiğini açıkladı. İşçi Partisi ve Genel Bakanı Doğu Perinçek ile Portekiz KP ve o zamanki lideri Carlos Carvalhas’a teşekkür mesajını Türkiye’deki Büyükelçi Jorge Castro görev verildiğini bize ifade etti. Sevinçle ayağa kalkıp birbirimizle tokalaşıp öpüştük. Türkiye-Küba dayanışmasına devam dedik.
CASTRO’NUN ANISINA
Fidel Castro öldü ama devrimci mücadele içinde unutulmayacak izler bıraktı. Küba’da düşmanla işbirliği edenler dışında sevilen sayılan bir lider olarak etkileri devam ediyor. Küba deyince Fidel ve arkasından Guavera gelmektedir. KKP’nin revizyonizme karşı tutum alamaması ve devrimin yolu ile ilgili katılamadığımız tutumları oldu. Ama Fidel Castro’ya sevgisinden dolayı Türkiye’de çocuklarına “Fidel” adını koyanları da hatırlatmakta yarar var. Atatürk’ün anıtını Havana’ya dikmek de bir tutumdur. Bunu bilmek onları anlamamıza kolaylık sağlamaktadır. Emperyalizme karşı vatanlarını ölümü göze alarak savunma azimleri de bize güzel bir örnektir.
“Ya sosyalizm ya ölüm! Ya vatan ya ölüm!”
Castro’nun bu seslenişini daim hatırlayacak, onu unutmayacağız. - BİTTİ -