1 Kasım sonrasına dair
Bu yazı, seçim sonrasına dairdir ve seçim sonuçları belli olmadan yazılmıştır. Çünkü verili olasılık yelpazesi içinde, seçim sonuçlarının şu ya da bu biçimde gerçekleşmesi, Türkiye’nin ana mücadele eksenini değiştirmeyecektir. Olağan koşullarda seçimleri görece bir mücadelesizlik döneminin izlemesi beklenebilir. Ancak bu beklenti, yol açtığı beğeni ya da hoşnutsuzluktan bağımsız olarak, seçim sonuçlarının en azından bir süreliğine kabul gören bir siyasal dengeye yol açtığı durumlarda geçerlidir. Oysa 1 Kasım seçimleri yeni toplumsal mücadeleleri tetiklemeye adaydır.
STRATEJİ VE TAKTİK ARASINDAKİ MAKAS Kimi zaman taktik adımların stratejik yaklaşıma olan etkisi dolaylılaşıp zamana yayılabilir. Ama özellikle ülkenin geleceğini belirleyecek temel mücadeleler sonul aşamasına yaklaşmışsa, strateji ile taktik arasındaki makas iyice daralır. En basit sorunlar bile, ancak ülkenin devrim yoluna girmesiyle çözülebilir hale gelir. Böyle dönemlerde ülkenin rotası geçeklere dayalı biçimde belirlenmiş, görüş ufku açık ve dümeni sağlam tutan yol göstericilere olan gereksinimi yaşamsal hale gelir. Çünkü miyop bir bakış açısının mücadelenin sonul aşamasında yol açabileceği hasarın büyüklüğü, olağan dönemlere göre kat kat artar. Karşı devrim taktik alanı, devrimden yana olan güçlerin ufkunu karartmak için kullanır. Taktiğin stratejiden kopartılması, devrimin güçlerini fırtınalı bir ortamda dümeni kilitlenmiş bir gemiye hapseder. Gemi alamete, gidilen yolun sonu kıyamete dönüşür.
EĞİTİM ZOR İŞTİREğitim zor iştir. Çünkü eğitim, bilinç ile biyolojik ve toplumsal evrimin mirası olarak beraberimizde sürüklediğimiz karmaşalar yığını arasındaki bir mücadeledir. Gerçeğin kendini çıplak biçimde dayatması, bilincin egemenliğine hizmet eder. Bulanıklık, kendiliğinden güdü ve tepkelerden oluşan karmaşalar yığınının alanını genişletir. Kitlelerin kendi deneyimleri içinde öğrenmelerinin diğer bir ifadesi de, mücadele süreci içinde gerçeğin kendini dayatarak bilince çıkmasıdır.
TÜRKİYE’NİN KADERİ Ülkemizin kaderinin başta bölge ülkeleri olmak üzere Ezilen-Gelişen Dünya’nın kaderiyle bugünkü kadar örtüştüğü başka bir dönem yaşanmamıştır. Bu gerçek, her geçen gün daha duru bir biçimde bilinçlere çıkmaktadır. Ülkemizin toprak bütünlüğü ve milli birliğinin gündemin birinci maddesine oturması bu sürecin bir sonucudur. İnisiyatifin bölgemizde ve dünyada ABD’nin elinden Ezilen-Gelişen Dünya’nın eline geçmekte oluşu, bu süreci hızlandırmıştır. HDP dışındaki bütün partilerin özde değil, sözde de olsa “Önce Vatan”cı bir söyleme yönelmeleri bu gelişmenin bir ürünüdür. Türkiye’nin “üreten bir ülke” haline dönüşmesi, iktisadi düzlemde kendi gücüne dayanan ve bu gücü geliştiren bağımsız bir ülke olarak bütün dünya ülkeleriyle olan ilişkilerini “normalleştirmesi” programıdır. Hayat bu gereksinimi de dayatmaktadır.
TORTULARIN TEMİZLENMESİBugün Türkiye, zihinlerdeki mücadelenin en yoğun olduğu ülkelerden biridir. Önümüzdeki dönem, Türkiye’nin geleceğinin milletin mücadelesiyle belirleneceği bir dönemdir. Böyle bir ortam bilincin galebe çalması için en uygun ortamdır. Çünkü bu ortam, tortuların temizlenip bilincin durulaşması için hayatın önünü açmaktadır. Üstelik Türkiye’nin çok önemli bir üstünlüğü daha vardır. Geçen yüzyılın devrimleri içinde gerçekleştiği ülkede zihinlerindeki canlılığını en çok korumuş olan devrim, Atatürk Devrimi’dir. Cumhuriyet ve bağımsızlık tepkesi, bizim toplumsal dokumuza işlemiştir. Aslında bugüne kadar emperyalizmin ülkemizde başa çıkmayı başaramadığı gizilgüç, Atatürk Devrimi’nin gücüdür.Onun için “Böyle gitmez, artık Vatan Partisi!”, 1 Kasım seçimlerinin değil, Türkiye’nin mücadele programının sloganıdır.