1 Mayıs’ın ardından

Geçen hafta 1 Mayıs işçi sınıfının yüceliğine yaraşan bir olgunluk içinde kutlandı. Yapılan kutlama törenlerine işçiler ve sendikalar geçmiş yıllarda görülmeyen bir çoğunlukla ve coşku ile katıldı. Bu önemli günün anlamını değiştirecek fraksiyonlara ve provokasyonlara yer verilmedi. İşçi sınıfı kendi dayanışma gününe sahip çıktı ve istenirse barış içinde, demokrasinin kurallarına uygun meydanları doldurabileceklerini, isteklerini, beklentilerini kamuoyuna aktarmada başarılı olabileceklerini kanıtladılar. Sendika başkanlarının işçinin önünde değil yanında, arasında yürüdüğü başka 1 Mayıs oldu. 1 Mayıs’ın neden böylesine barışcı, coşkulu ve işçi sınıfının geniş katılımına tanık olduğunun üzerinde durmak gerek. Her şeyden önce şunun altını çizmek gerekir ki işçi sınıfı, geç de olsa, sömürüldüğünün, ezildiğinin, düzenin kendinden yana işlemediğinin ayırdına varmaya başladı. 1 Mayıs’ı bu düzene karşı öfkesini dile getirmek için fırsat bildi ve meydanları doldurdu. 1 Mayıs’a işçinin geniş katılımı, iyi değerlendirilmesi gereken bir siyasi ve sosyolojik olgu oldu.

TÜRK-İŞ’İN HATAY’DA NE İŞİ VARDI?

Seyfi Demirsoy, Halil Tunç döneminden beri, ülkenin gerçekleri ile örtüşmeyen partiler üstü politika anlayışı nedeni ile çok eleştirdiğim Türk-İş’in son söylemleri beni bayağı umutlandırmıştı ve Türk-İş’in zincirlerini kırmaya kararlı olduğu izlenimini yaratmıştı. ŞEKER FABRİKALARININ ÖZELLEŞTİRENLERDEN SANDIKDA HESAP SORACAĞIZ söylemi çok önemliydi ve Türk-İş ilk defa AKP ile arasında var olan köprüleri atma işaretini veriyordu. Arkasından ILO’ya sendikaları temsilen Memur-Sen’in temsilci olarak gönderilmesi bardağı taşırdı. Böyle bir dönemde Türk-İş’i haklı bulan, doğru yaptığını söyleyen yazılar yazdım. Beklerdim ki Türk-İş 1 Mayıs’ta AKP karşısında dik duruşunu sergileyen bir duruş göstersin. Ama olmadı. 1 Mayıs’ı Hatay’da kutlama kararı alan Türk-İş’in Hatay’da ne işi vardı? Neden Türk-İş 1 Mayıs’ı, özelleştirilen şeker fabrikalarından birinin önünde yapmadı? Türk-İş’in 1 Mayıs’ı orada kutlaması çok anlamlı ve işçi sınıfına çok önemli bir mesaj olurdu. Türk-İş bu davranışı ile büyük puan toplardı ama yapamadı.

KADİFE DEVRİM OLUR MU?

24 Haziran işçi sınıfı ve sendikalarımız için çok önemli. İktidar partisi ve onun Genel Başkanı, işçileri ve sendikaları seven birisi değil. “Sendikalar nasıl olsa avucumun içinde” havasındalar. Bunu kırma ve işçinin oy gücünü gösterme zamanı gelmiştir. İşçinin desteği ile muhalefetin İttifak Cephesi TBMM’de çoğunluğu ve Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanır. Buradaki sorun YSK. Kamuoyunun önemli bir kesiminin YSK’ya güveni yok. ‘Özel seçilmiş yargıçlar kazanmayanı kazanmış olarak ilan edebilirler’ kuşkusu oldukça yaygın. YSK kararlarının temyizi yok. Kararlar kesin. Böyle bir durumda Meral Akşener, “Gider, YSK’nın kapısında, kararını değiştirinceye kadar otururum” diyor. Buna ne diyeceklerini sorduğum sendika başkanları, “Gider biz de otururuz, yüz binler sokağa iner, buna cesaret edemezler” diyor. Onlara, “Ya silahlı, sarıklı, sakallı militanlar, ya yüzlerce polis üzerinize gelirse” diye sorduğumda hiç duraksamadan, “Hiçbir zaman olmasını istemeyeceğimiz böyle bir durumda iç savaş çıkar, kadife devrim olur ve ancak bir olası kadife devrim demokrasiyi düze çıkarabilir. Biz demokrasinin egemen olmasını istiyoruz, gerekirse demokrasi için mücadele ederiz” yanıtını veriyorlar. Bu söylemler hep kuşkunun yarattığı senaryolar. Böyle olmasını kimse istemez. YSK’nın öyle bir yanlış yapacağına, halkı tahrik edeceğine inanmıyorum. Umarım demokrasinin kuralları işler, doğru olan yapılır ve ülke halkı aydınlık günlere kavuşur.