13 baroya birkaç ders -(TAMAMI)

Bu yazıyı Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Kars, Mardin, Muş, Şanlıurfa, Şırnak, Van ve Tunceli barolarının mutlaka okumalarını sağlamak için, adını biraz kaba da olsa “13 Baroya Birkaç Ders” koydum. Kaynak 29.04.2013 tarihli SOL gazetesinde yayınlanan “Laiklik değiştirilmez hüküm olmasın” başlıklı haber.

***

13 baronun bulunduğu 13 il, günümüzde, “Kuzey Kürdistan” tabelası altında yer alan iller. Ecnebi haritalarda “Kürdistan” olarak işaret edilen iller.

Bir de Cumhuriyet döneminde meydana gelen etnik ve irtica kökenli, ayrılıkçı isyanların çıktığı netameli bölge.

Yeni anayasanın her türlü etnik, dini, ideolojik ve kültürel referanstan arındırılmış olmasını isteyen 13 baronun yayınlandığı metin, sanki PKK’nın ültimatomlarında yer alan koşulların tekrarı gibi. Arınmış olmasını temenni ettiği bütün referanslarla yüklü.

Demek ki Cumhuriyet döneminin bütün marazlı saplantıları 13 baronun belleğine kazınmış durumda.

***

Yeni anayasa tartışmalarında, Türkiye için son derece önemli iki gösterge var:

1. Laiklik.

2. Ülkenin bölünmez bütünlüğü ve bölünmez egemenlik ile ilgili olarak “Anadilde öğretim” (öğrenim) hakkı.

Gerisi fasafiso. Fasafisolar tartışılıyor ve bu iki gösterge minderin altında saklanıyor. 13 baronun bildirisi bu iki göstergeyi masanın üzerine koyuyor. Bildiri masanın üzerine konunca da ülkenin dinsel ve etnik bakımdan ikiye (aslında dörde) bölünmüş olduğu ortaya çıkıyor.

***

13 baroya göre, yürürlükteki anayasada yer alan, devletin “Cumhuriyet” olan şekli ile “demokratik” ve “insan haklarına dayanan” niteliği dışında, değişmez hükümlere yeni anayasada yer verilmemeliymiş. Özellikle, mevcut anayasada yer alan “Atatürk ilkeleri ve inkilapları”, “laiklik” ve “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” gibi ilkeler yenisinde yer almamalıymış. Çünkü: “Bugüne kadar toplumun farklı kesimlerinin hak ve özgürlük taleplerini bastırmada referans norm olarak kullanılan kavramlar”mış bunlar.

Ancak geçinmeye gönlü olmayanlar böyle bir iddiada bulunabilir. Çünkü:

1. Çoğunluğu Müslümanlardan oluşan bir halkın yaşadığı ülkede laiklik olmadan demokrasi ve özgürlüklerin yerleşmesinin ve yaşamasının olanaksız olduğu ortada iken, laiklik ilkesinin anayasanın değişmez hükümleri arasında yer almasına karşı olmak, “şeriat isterük”çülük anlamına gelmez mi?

Modern ulusal devletin Allah’ı, kitabı ve dini yoktur. Olmamalıdır. Ama devlet ateist de değildir. Dine karşı ilgisiz ve bağımsızdır. Modern devlet dünyevîdir, uhrevî değildir. Bu devlette din ve yönetim işleri birbirinden kesinlikle ayrılmıştır. Sanıldığı gibi, evrensel laiklik din ve inanç özgürlüklüklerinin güvencesi değildir. Tam tersine, Tanrı’ya, kitaba ve dine karşı birey ve toplumu, devlet yapılarını korur, üçlüye karşı engel oluşturur. Bu nedenle laiklik ve değişmezliğine kesinlikle dokunulmamalıdır. Karşı çıkmak Cumhuriyet ve demokrasi ile bağdaşmaz. Ağam, sizin gül hatırınız için bile olmaz bu iş!

2. “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” toplumun hangi farklı kesimlerinin hak ve özgürlük taleplerini bastırmada referans norm olarak kullanılmış? Böyle bir cümlenin anayasada bulunmasının toplumun “bir kesimi”nin ayrılıkçılığını engelleyemediği ortada iken, neden icazet istenmekte?

Bulgar Anayasası’nın 2. Maddesi, Fransız Anayasası’nın 1. Maddesi “Bölünmezlik”le ilgilidir. Fransız Anayasası’nın 89. Maddesi’nde “Bölünmezlik”in değiştirilemeyeceği yazar.

Resmi dil Türkçe olsun ama...

3. Türkiye’deki Kürt asıllı vatandaş nüfusunun kabala 15 milyon olduğu iddialarını bir yana bırakalım: Kürtler, Lausanne Antlaşması’na göre azınlık değildir. Azınlık haklarından yararlanamaz. Ama, ülkede Türkçeden başka diller konuşan başka etnoslar da varmış. Ki vardır. Bu diller anayasal güvenceye kavuşturulmak suretiyle, “Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dili Türkçedir”in devamına “... diğer resmi diller de anayasanın koruması altında olup, diğer resmi dillere ilişkin hususlar kanunla düzenlenir” cümlesi eklenmeliymiş.

Bulgar Anayasası’nın 3. Maddesi’nde Türklerin, Makedonların, Romanların ve Romenlerin bulunmasına karşın resmi dilin Bulgarca; Fransız Anayasası’nın 2. Maddesi’nde, Brötonların, Baskların, Alsaslıların, Oksitanların bulunmasına karşın resmi dilin Fransızca olduğu yazar.

Barocular anlaşılan İspanya Anayasası’ndan etkilenmişler. Bu anayasanın “Kastilyanca ve diğer İspanyol dilleri” ile ilgili 3. Maddesi’nde, özerk bölgelerde kendi resmi dillerinin de kullanılabileceği yazar. Ama Türkiye’de şu anda herhangi bir özerk bölge yok. Demek ki özerk bölgeler istiyorlar.

Üniter devletlerde, resmi dil olmayan ana dillerin ikinci resmi dil ve öğretim dili olmasını zorlayan, gerektiren uluslararası herhangi bir dayanak yoktur.

Harbi olmak gerek!

4. Arkadaşlar, öteki devletlerin anayasalarını bilmiyor olabilirsiniz. Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp. Öteki devletlerin anayasalarını okumak için yabancı dil bilmeye gerek yok! Google’a girip Bulgar anayasası, Fransız anayasası, İspanya anayasası yazın. O zaman İspanyol, Fransız, Bulgar, İtalyan “ulusu” deyişini; İspanyollar, Fransızlar, Bulgarlar, İtalyanlar sözcüklerini okuyacaksınız.

Bunu yaparsanız, sizin sandığınız gibi, mevcut anayasadaki “Türk” ve “Türk ulusu” deyişlerinin bir etnosu işaret etmediğini anlarsınız.

Ayrıca yedi dereden su getirmenin ne gereği var. “Bağımsızlık” ya da “Federasyon” sözcükleri sizin meramınızı çok iyi anlatır. Bu ülkenin insanları, sizin sandığınız kadar kalın kafalı değil.

NOTA BENE: Bu konularda, değirmende yoğurt öğütmek istemeyenlere bu fakirin eski yazılarını ve kitaplarını okumaları hararetle tavsiye olunur.