15 Temmuz’u okumak

15 Temmuz kalkışmasının yıldönümü… Bir-iki gün ortalığı bolca “FETÖ’cü hainler” nakaratları kaplamaya başlar. Oysa bu meseleyi adli vaka sınırlarının ötesinde nasıl okumak gerektiğini tartışmak gerek.

FETÖ’cülerin hainliği tartışma dışı. Sorun, bu ajanlaşmış unsurların yetenekleri ile açıklanamayacak uzun vadeli bir operasyona maruz kaldığımızı anlamak. Sorunu anlayabilirsek, çözümü de anlayabiliriz.

SIZINTININ KAYNAĞI

Devletin içine 1980’lerden başlayarak adım adım sızmış ve kadrolaşmış bir dini örgütten bahsediyoruz. Kaynak Yayınları tarafından yayınlanmış çok sayıda devlet kurumunun raporları, bu sızıntının 1990’lardan beri bilindiğini gösteriyor. Kaldı ki, Aydınlık Gazetesi, 1990’larda Gülen cemaatinin yurtdışındaki okullarında görev yapan İngilizce öğretmenlerinin CIA ajanı olduğunu, Fethullah’ın sunulmak istenenin aksine, açık görüşlü bir din âlimi değil ABD’nin kontrol ettiği Cumhuriyet düşmanı bir unsur olduğunu açıklamıştı.

Bilinmeyen bir şey yoktu.

Türkiye, ABD öncülüğündeki Batı uluslararası sisteminin parçası olduğu, NATO’su, Dünya Bankası ve diğer kurumlarıyla kendi egemenliğini ABD karşısında sınırlamayı kabul ettiği için, FETÖ sızıntısını göz göre göre kabul etti. İç siyasete baktığımızda, sızıntının önünü açacak siyasi kadrolar, yine “sistemin” gücü ve etkisi sayesinde hükümet koltuklarına oturtuldular. Bu gidişata karşı çıkan, ülkemizin bağımsızlığını, egemenliğini ve Cumhuriyet Devrimi’ni savunan başta Vatan Partisi olmak üzere bütün devrimci ve milliyetçi kurum ve kişiler ise sistemin kıyılarına (marjlara) sürüldüler. Baskı altında tutuldular, psikolojik savaşa ve fiziki baskılara maruz kaldılar.

TEMMUZ DERSLERİ

Bizde 1945 sonrasının “Küçük Amerika” dönemi adetlerindendir: Her milli bayramda içi boşaltılmış vaziyette kutlamalar yapılır. Birbirini tekrar eden ve hiçbir faydası olmayan hamasi nutuklar atılır. 15 Temmuz kalkışması ise “Küçük Amerika” sürecinin sonu ile yeni bir dönemin başı arasındaki geçiş dönemini işaretleyen kırılmalardan bir tanesi.

Bu nedenle 15 Temmuz değerlendirmelerinde hamasetle bilanço, sırayı savan değerlendirmelerle Türkiye’nin önündeki süreci anlamaya çalışan analizler iç içe geçiyor. Örneğin AK Parti çevrelerinden yapılan değerlendirmelerde, bir taraftan kalkışmanın arkasındaki NATO desteğine işaret ediliyor, diğer taraftan fatura FETÖ ile sınırlı tutularak (hatta FETÖ içinde de yer yer seçmeci bir değerlendirme yapılarak) kesiliyor. CHP ve diğer partilerin değerlendirmelerinde de bu hedef küçültme tutumunu görüyoruz.

İşin esası, Türkiye her yıldönümünde 15 Temmuz kalkışmasını, o kalkışmaya giden yolu döşemiş zihin yapıları, programlar, kadrolar ve partilerle ne kadar sağlıklı değerlendirebilirse, o kadar değerlendiriyor.

ÇEMBER

15 Temmuz, “Küçük Amerika” sürecinin faturasıdır. Hem sistemin içinde olup hem de milli çıkarlarınızı sistemin çıkarlarıyla çelişecek düzeyde savunamazsınız. Ne diyordu şarkının sözleri: Ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın.

Çemberde sorun yok, o yerinde duruyor. Rusya’ya saldırıyor, İsrail’i destekliyor, sınırlarımızın dibinde bir Kürdistan kuruyor. Sorun, biz bu çemberle geleceğimizi tayin edebileceğimize inanıyor muyuz, ona karar vermekte.