19 Mayıs’tan Lozan’a…
Bugüne, günümüz Türkiye’sine uzanan yol 19 Mayıs 1919’da, Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışıyla başladı. Ancak bu yolun bir öncesi de vardı. Nasıl gelmiştik 19 Mayıs’a ve sonrasına? Son günlerde bir solukta okuduğum, uzun, 526 sayfalık ama çok sürükleyici bir araştırmacı tarih kitabı olan “The Ottoman Endgame”, Türkçesi “Osmanlı’da Son Fasıl” Abdülhamit’in tahta çıkışıyla başlayıp Lozan Anlaşmasıyla bitiyor. Stanford ve Berkeley mezunu, Yale, Koç ve Bilkent üniversitelerinde çalışmış, Bard Üniversitesi hocası tarihçi, Profesör Dr Sean McMeekin’in uzun bir öykü tadında yazdığı kitap çok sürükleyici, hemen okunuyor.
Batıda yazılmış çoğu kitap Osmanlı’nın son yılları ve Lozan’a uzanan süreci tek taraflı bir açıdan işlerken bu kitap konuları bilimsel bir tutumla eşit ve tarafsız dile getiriyor. Kitap çok uzun ve kapsamlı olduğu için burada ancak kısaca 19 Mayıs’a gelinen yoldaki Sevr ve takip eden yıllardaki Atamızın liderliği, Kurtuluş Savaşı, Lozan Anlaşması bölümlerine kısaca değinebildim.
Yıllarca bu konuda çalışan McMeekin bu konuya yakın birkaç kitap yazmıştı: 2010’da “Berlin-Bağdat Ekspresi”, 2011’de “Birinci Dünya Savaşının Rus Kökenleri” gibi. “Osmanlı’da Son Fasıl” kitabında ise Birinci Dünya savaşının ardından Osmanlı İmparatorluğunun çöküşüyle ilgili tutarlı bir öyküyü, tüm bu ipuçlarını bir araya getirerek toplamış. Daha önceki çalışmaları da göz önüne alınırsa 2006-7 yılında bir ayağıyla başladığı bu araştırma 2015 de bir kitap haline gelmiş.
BALFOUR DEKLARASYONU
1916’da (Sykes-Picot anlaşması denilen ama aslında Sazanov-Sykes-Picot anlaşması olan) İtilaf Güçleri tarafından hazırlanan, Osmanlı’yı bölmek, petrol havzalarına çökmek, İsrail’i kurmak amaçlı kurnaz ve gizli anlaşmalar içeren haritaları inceleyerek başlamış ve 1920’deki Sevr haritalarını özellikle ilginç bulmuş McMeekin. Bu haritalar ilginç çünkü hem önce Rusya, Britanya ve Fransa’nın Osmanlı bölgesindeki tasarımlarını gösteriyor, hem de zamanla nasıl değiştiklerini ve sonra 1922’de İtilaf kuvvetlerinin (özellikle Britanya’nın) Sevr sınırlarını kabul etmeyi reddeden Mustafa Kemal, Türkiye Millet Meclisi ve silahlı kuvvetleri tarafından nasıl dağıtıldığını gösteriyor.
Kitaptaki haritalara yakından bakmak önemli çünkü aynı zamanda bu haritalar Sykes-Picot tarafından tanımlanmış olduğu düşünülen Orta Doğu gibi bugün inanılan popüler mitleri ortaya çıkarıyor. Sazanov (Rus Dışişleri Bakanı), Sykes ve Picot’un1916’da çizdiği sınırların hiçbiri bugün haritanın üstünde görünmüyor. Sevr sınırları da dayanmadı. Yani İtilaf Kuvvetlerinin emperyalist tasarımlarını yansıtan toprakları bölme planlarını çizen kartograf ve diplomatları göründüklerinden daha az etki ettiler ancak İsrail Devleti Filistin topraklarında kuruldu ve genişledi. Sonunda şimdiki Orta Doğu’nun sınırları uzak Avrupa kentlerindeki diplomatlarla değil savaş alanlarındaki orduların kanıyla yaratıldı.
Kitap bunları anlatsa bile yaklaşık son çeyrek yüzyıldır bölgemizi kana bulayan, milyonların ölümüne neden olan saldırılar hala daha devam etmekte, emperyalist güçler ellerini bölgemizden inatla çekmemekte. Birinci Dünya Savaşı esnasında imzalanan ünlü Balfour Deklarasyonu ve savaş sonrası önce İngiliz mandasıyla, 1948’de ise açıkça Yahudilere verilen Filistin topraklarında o yıllardan bu yana hiç bitmeyen kan Irak, Suriye, Lübnan, Yemen, en son Gazze’de masumların canını almaya devam etmekte.
CETVELLE DEĞİL KANLA ÇİZİLEN SINIRLAR
Prof. Sean McMeekin kitabında sınırların kanla yaratıldığı temasına devam ederek, kendisini en çok etkileyen Türkiye Cumhuriyeti veya ABD gibi sağlam, istikrarlı ülkelerin bağımsızlıkları için savaşmış olmalarını belirtiyor. Kimse bu ülkelere bağımsızlıklarını vermediğini söylüyor. Diplomasinin önemli olduğunu, Mustafa Kemal’in Türkiye’nin bağımsızlık savaşında zor bir jeopolitik ortamda mücadele ettiğini ekliyor. Fransa ve İtalya’yı, Britanya ve Yunanistan’la birbirine düşürdüğünü ve Rusya’nın İtilaf Kuvvetlerine olan ortak antipatisini kullandığını yazıyor.
Benzer bir şekilde, yeni oluşmaya başlayan ABD, 1775-1781 bağımsızlık savaşında Fransa’nın Britanya’ya olan düşmanca tutumundan ve 1756-1763 arasındaki 7 Yıl Savaşındaki kayıplarındaki intikam isteğinden faydalandığını anlatıyor. Ancak bu çeşit diplomatik manevralar savaş alanındaki askeri başarılar olmasaydı bir işe yaramazdı diyor. Bu savaş alanındaki başarılar 1923’de Lozan’daki ve 1783 de Paris’teki (ABD bağımsızlığı) barış anlaşmalarına yansıdığını açıklıyor. Önümüzdeki hafta kitabın kısa özetine devam edeceğim.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.