1929 Buhranı ve günümüz durumu arasında benzerlikler farklılıklar

Bugün içinde bulunduğumuz küresel krizin nedenlerini tekrarlayarak, 1929 yılında dünyada yaşanan krizle benzerlik ve farklılıklarına değinmek istiyorum.

İçten içe kaynayan volkan ilk kez yeryüzüne kendisini 2008 yılında başlayan kriz ile gösterdi. Krizin adını hatırlayalım. SUBPRIME MORTGAGE CRISIS. Türkçesi; Kötü Konut Kredileri olarak çevrildi. Neydi bu kötü konut kredileri; kredilendirme o kadar teşvik edilmişti ki, geri ödeme şansı olmayana bile, özellikle konut kredileri verilmişti. 2008 yılı Eylül ayında ise bu kredilerin geri ödemesinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle Lehman Brother’s INC. adlı banka 15 Eylül 2008 tarihinde 613 milyar dolar borcu ile iflas etmişti. Bu iflas, Amerikan tarihinin o güne kadar gördüğü en büyük şirket iflası idi.

Sonrası bildiğimiz kriz. Bugün hala o krizin içindeyiz. Peki bu kadar kredi verilmesine ne neden olmuştu? Durup dururken geri ödemeyeceği neredeyse kesin olan, bankanın önünden geçen herkese bu krediler neden kullandırılmıştı.

ÜRETİM GÜCÜNÜ KAYBEDİNCE

1990’ların başından itibaren gelişen, 2001 yılında 15 yıllık müzakerelerden sonra DTÖ’ne kabul edilen Çin Halk Cumhuriyeti kendi içinde olduğu gibi, dünyada da büyük değişime neden oluyordu. Çin Halk Cumhuriyeti “SOSYALİST PİYASA EKONOMİSİ” adı altında başlattığı ekonomik devrimini, 2001 yılı Ekim ayında DTÖ’ne kabul edilerek dünya serbest ticaretine tüm vücudu ile giriyordu.

Bu gelişme, o güne kadar dünya ekonomisinin en büyük kısmını üreten, özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde, buna karşı önlem almak zorunluluğunu gündeme getiriyordu. Artık ABD ile birlikte Avrupa kendi üretmemekte, fakat Çin’den ithal etmektedirler. Bu boşluk ne ile dolacaktır. En mantıklı çözüm, konut sektörünü lokomotif sektör haline getirerek resesyondan kurtulmaktır. 2001 yılından itibaren faizler düşürülerek, krediler teşvik edilmeye başlanmıştır. O tarihten sonrada dönem dönem artsa da faiz oranlarında genel eğilim aşağıya doğrudur.

Bu kredi vermenin sonu var mıdır? Amerikayı nereye kadar koruyacaktır. İşte sonun en belirgin başlangıcı, volkanın lav püskürtmesi 2008 yılıdır. Verilen krediler sistemi tehdit eder hale gelmiştir.

Peki, bu sistemi tedavi yolu nedir? Sistem çaresizlik içindedir. Buldukları çare para basarak tekrar kredi vermektir. Aslında yeni kredi vererek yangına su değil, benzin dökülmektedir.

1971 yılında altın karşılığından resmen kopartılan Amerikan doları dizginlenemez şekilde basılmakta, kredi olarak dağıtılmaktadır.

SAVAŞIN KREDİTÖRÜ ABD

Bugün sanki PANDEMİ bu ekonomik krizi 2020 başında tetiklemiş olarak görünmekle birlikte, pandemi sadece krizi erken almıştır.

Şimdi, 1929 bunalımına gidişin nasıl şekillendiğini görelim.

1929 buhranına gidişin hikayesini Hocam Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un “MUSTAFA KEMAL DÖNEMİNDE EKONOMİ-BÜYÜK DEVLETLER VE TÜRKİYE” adlı kitabının 3. baskısından okuyalım. Sh.45, 46, 47, 49

“Dünya Savaşı (1.) Amerika’ya yaramıştı…….Savaşın yarattığı sürekli talep Amerika için üretim motorunun benzini olmuştu. Üstelik, savaşanlar Amerika’ya borçlanmışlardı. Amerika büyük savaştan dünyanın yeni kreditörü olarak çıkmıştı. Bir bakıma, Amerika kapitalizmi dünya çapında ilk güç gösterisini yapıyordu.

Yüksek tempolu sürekli büyüme Avrupa’nın ve dünyanın soluk alıp verişini ayarlayan bir mertebeye erişti.

Amerika 1920’lerin ortalarına kadar ideal büyüme koşullarını iyi idare etti. Hızlı büyüme ile fiyat istikrarı birlikte yürütüldü. 1925-26’dan sonra sermayenin kar ve büyüme arzusu devam etti. Bu durdurulmaz arzu, büyük bir tüketiciler toplumu yaratan yolu açtı. Bir tür gözü doymazlığı tetikledi…..Yeni ürünler gitgide daha çok satılmalıydı. Tüketiciler toplumu ancak borçlanma mekanizmasını yaygınlaştırmakla kurulabilirdi. Önderliğini GM yaptı: Üçte biri peşin, gerisi taksitle otomobil satmaya başladı. Artık fiyatlar düşmüyor, tüketim arttıkça borçluluk artıyordu. Tüketim, borçlanmanın yapışık kardeşiydi. İkisi, kapitalizmin hayat damarlarıydı. Tüketim toplumu yolunda ekonomiyi genişletme görevi, artık borçlanmayı sanat haline getirmiş olan bankerlerinindi.

Amerikan kapitalizminin hızlı koşusu kredi genişlemesi sayesinde sürdürüldü. Kapitalizm genişleyebilmek için kredi artışına muhtaçtır……. Büyümeyi ha bire ateşlemek için faiz oranları bile bile düşük tutulmuştur…..

BİDEN SON ROMA İMPARATORUDUR

1928’den başlayarak, ekonomiyi yeni kazanç fantezileri sarar. Paradan menkul değerlere, taşınmazlara ve mallara geçilmektedir. Geçişi sağlayan şey kredidir. Wall Street’te hisse senedi fiyatları gitgide tırmanır. Getirileri yüzde bire, yüzde ikiye düşmüştür; ama “herkes yüksek değerli varlıklara sahip olma hummasına” tutulmuştur.

Sonrası malum, 24 Ekim 1929 Kara Perşembe.

Burada dikkat edilirse, benim 2008 yılında başlayan, halen devam eden krizde temel anlatımım düşük faizle kredi verilmesinin teşviki idi. Bilsay Kuruç’ta 1929 buhranına gelişi tüketim çılgınlığı, kredi artışı ve düşük faizle ifade ediyor.

Evet bir çok şey benziyor. Ama iki kriz arasında önemli bir fark var. 1929 yılında Sosyalizmin ve Milli Demokratik Devrimin ilk tecrübeleri çok yeniydi. ABD, İngiltere gibi batılı emperyalistlere altenatif henüz gelişmemişti. Bugün ise dünya büyüklüklerinin neredeyse hepsini, teknolojik gelişme de dahil Atlantikten devralan Çin Halk Cumhuriyeti var. Rusya, Çin, Hindistan, Türkiye, İran, Endonezya, Arap ülkeleri, Türki Cumhuriyetler ve diğerleri gibi gerek askeri gerekse çok dinamik genç nüfusu olan ülkeler var. Bu kez Atlantiğin işi zor. Belki, Biden son Roma İmparatorudur.