2. Abdülhamit’i niye seviyorlar dersiniz?

Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, bütün AKP’liler Padişah 2. Abdülhamit’i çok severler. Onun için TRT’de dizi bile yayımlıyorlar. Hem de yüzde 90’ı uyduruk olan dizi...
Herkesin bildiği bir gerçek var: Bu padişah, Düyun-ı Umumiye adlı borçları yönetecek bir organizasyon kurdurarak Osmanlı Devleti’nin ekonomisini Batılı para babalarına teslim etti. Ve yabancılar, bundan sonra ülkeyi iliklerine kadar sömürmeye başladı.
Yabancıların eline verilen ürünlerimizden birisi de Türk tütünü idi. Tütün Tekeli’nin başına da İsviçreli Rui Lamber atanmıştı. Rui Lamber’in günlüğü, dilimize Tercüman Yayınları tarafından çevrildi. Gizli Notlar adlı bu kitapta, 2. Abdülhamit ve dönemiyle ilgili başka hiçbir yerde bulunmayan bilgiler yer alıyor.
Bu müdürle birlikte çalışan büyük Türk romancısı Halit Ziya Uşaklıgil, onu “Türk dostu” olarak tanıtmaktadır. Üstelik Padişah Abdülhamit kendisini, olumlu çalışmaları nedeniyle Liyakat Madalyası ile ödüllendirmiştir. (Sayfa 161)
25 yıl Türkiye’de kalan ve ülkenin birçok yerini dolaşan Rui Lamber; ülkenin Batılı tüccarlar tarafından soyulmasına şiddetle karşı olan birisidir. Şöyle yazmaktadır: “Şurası muhakkak ki burada çalışıp servet sahibi olan Avrupalıların, umumi harcamaya katılmamaları adaletsizliktir. Ben bunu her vakit söyledim. Basılı eserlerimde de yazdım.”
Bu Avrupalı yönetici, Batılı hükümetlerin haksız imtiyazlarını, güç kullanarak hükümete kabul ettirdiğinin altını çizdikten sonra buna yol açanın da Türkiye’de bulunan ciddi iktidar yokluğu (hükümetsizlik) ve taraf tutma olduğunu vurguluyor.

DERİSİ YÜZÜLENLER
Kapütülasyonlar ve tek tek verilen diğer imtiyazlar yüzünden Osmanlı Devleti içindeki yabancılardan vergi alınamayınca iş Türk halkının soyulmasına kalıyor. Ve asıl zulme uğrayan da Türk köylüsü oluyor.
1903 yılı eylülünde ahır hayvanlarına bile vergi konuluyor. “İnekten şu kadar; beygir, eşek ve deveden bu kadar” diye... Yetmiyor, erkek nüfusun yarısına da kelle vergisi getiriliyor. Ama nüfus sayımı yapılmadığından ne kadar vergi toplanacağı bile bilinmiyor.
Maliye Bakanlığı o kadar parasız kalmıştır ki Tütün İdaresi’nden 500 lira borç istemektedir.
Padişah, parasızlığa çözüm olarak durmadan vergileri artırmaktadır ama yabancılar buna karşı çıkmakta, etkisiz hale getirmektedirler. Ramber, 15 Nisan 1900 tarihindeki durumu şöyle anlatıyor: “Gümrük vergisinin artırılmasını bütün sefaretler protesto ettiler. Göçmen puluna gelince, bütün yabancılar, eski Kapütülasyonlara dayanarak böyle bir vergiye tutulamayacaklarını ileri sürüyorlar.
Yegane şikâyetini dinletemeyenler, zavallı köylülerdir. Onların savunacak kimseleri yok. Âşar Vergisi (toprak vergisi) esasen lüzumundan fazla yüklü olduğu halde artırılmıştır. “Derisi yüzülmeye layık” addedilen köylünün bu suretle ezilmesi köylerin yavaş yavaş boşalmasına sebep oluyor. Bu muhaceret gittikçe kuvvet peyda edecek ve nihayet vergi alınacak kimse kalmayacaktır.” (sayfa 53)

MARKS’IN ÖVDÜĞÜ O KÖYLÜNÜN HALİNE BAK
2 Şubat tarihli Aydınlık’ta, Doğu Perinçek’in düşünür Karl Marks’tan yaptığı bir alıntıyı okuduk. Türk köylüsünü övüyordu o büyük ekonomist. Bakın Marks’ın övgüsünün üstünden daha 50 yıl geçmeden o Türk köylüsü, Ulu Hakan Abdülhamit Han (!) sayesinde ne hale gelmiş ve köyler ne durumdadır?
“Türkiye, gittikçe tasfiye olunan (ortadan kaldırılan) bir imparatorluk halini aldı. (....) Arazi ya kaybediliyor veya sadece terk olunup gidiliyor. Eyaletlerdeki halk iaşeden mahrum bırakılıyor. Müstahsil (üretici) vaziyetindeki arazi çöl haline getiriliyor. Anadolu’da bu usul uygulanarak tasfiyeye gidiliyor. İmparatorluğun doğu tarafı muazzam bir sahra (çöl) halini almıştır. Eski köylerin birçoğunun bugün yerlerinde yeller esiyor. Yüzlerce köy kaybolmuştur. Anadolu’nun öteki kısımlarına gelince âşarın (arazi vergisinin) sürekli artırılması, ziraati imkansız kılmakta ve göçleri artırmaktadır.”

AYNISINI YAŞIYORUZ
Ekonomide dışa bağlı; içeride üretimi sıfırlamış; fesi bile Avusturya’dan satın alan bir sistemin yürümesi mümkün değildi.
Bugün de “İçeride çiftçiler malı pahalı üretiyor; biz dışarıdan alalım!” diyen zihniyet köylerimizi ıssızlaştırmadı mı? Bu yanlış ekonomi politikası yüzünden köylerde oturanların oranı yüzde 7’ye gerilemedi mi?
Ve tıpkı Abdülhamit gibi, borç yüzünden ekonomimizi yabancı para babalarının sömürge alanına çevirmedik mi?
O yüzden diyorum ya; bugünlerde 3. Abdülhamit çağını yaşıyoruz...
Bulabilirseniz Rui Lamber’in bu çok değerli kitabını mutlaka okumanızı öneriyorum...

BORSACI ABDÜLHAMİT
Hükümetinin kasasında kimi zaman 500 lira bile bulunamazken Padişah Abdülhamit, kendisine ait muazzam serveti Rum Banker Yorgo Zarifi’nin kullanımına veriyor; o da Avrupa borsalarında oynuyor; padişaha para kazandırıyordu. Prof. Metin Hülagü’nün elde ettiği belgelere göre, Avrupa bankalarında 250 milyon dolar tutarındaki parası da araya gitmişti. Ondaki bu paraseverlikle AKP’liler arasında da muazzam bir bağlantı olması, tesadüf olmasa gerekir.
Lakin; Abdülhamit Han’ın Çerkez kızlarına olan düşkünlüğünün bugünkü taklitçilerince taklit edilmediğini de söylemek zorundayız. Öyle bir şey olsa Emine Hanımefendi adamın gözünü oyar...

TEŞEKKÜRLER SAYIN PERİNÇEK
Başyazarımız Doğu Perinçek’e, yazısında niçin “Türk halkı” değil de “Türkiye halkı” dediğini sormuştum. Basında ilgi gören bu yazımıza; dün, adımızı anmadan da olsa; gayet ayrıntılı ve bilimsel bir cevap verdi. Bu öğretici yazısı için kendisine teşekkür ediyorum.
Buna karşın ben, “Türkiye halkı” kavramını “Türk halkı”nın reddi gibi gören “bağnaz”lardan olduğum için, Türk halkı demeye devam edeceğim.