2019 yerel seçimi hakkında
Başka hiçbir yere benzemez Başkent Ankara için ortaya çıkan “İşin Özü Özhaseki Sözü” broşürü, bu seçimin iyi bir özeti. İktidar partisi AKP’nin adayı Özhaseki’nin sözünün özü, broşürdeki fotoğraflardan belli. Avusturalyalı öğrencilerin fotoğraflarını Ankara bebelerine verdiği vaatlerde kullanan, Türkiye’nin Ankara’daki mobilya dünyası Siteler’i yabancı bir ev eşyası satıcısı şirketin vitrin fotoğrafıyla anlatan kes-kopyala-yapıştır acayiplik.
Örnek çok.
Akılsız büyükşehir belediyesi yasası yürürlükte, ama partilerle adaylar ‘akıllı kentler’ yapma sözü veriyorlar. Meydansız kentlerimiz, dizkıran kaldırımlarımız, hür otoparka dönüşmüş sokaklarımız başka bir memleketin gerçeğiymiş gibi. Kaldırımı yoldan ayırmak için plastik babalar dikmeyi çözüm gören belediyecilerin akıllı kent tasarımı nasıl bir şey olur ki? Yıkılmış bedene kimsenin aldırdığı yok, içine akıl yerleştirmeye kalkışan ise çok.
Henüz yaşayan çarşılara karşı AVM’ler ve AVM’lerin otobanımsı yolları her yeri kaplarken, partilerin ‘tarihi ve kültürel mirası’ korumaktan söz eden bildirgeleri de bir o kadar hayret verici. Henüz işlevi canlı olan özgün kurumlarımızı tarumar edenlerin, işlevsiz tarih-kültür mirasına karşı duyarlı olduklarına nasıl inanırız? Daha yaşadığı yeri tanımlayamayan, neyin korunup geliştirileceğine neyin değiştirileceğine karar vermemiş kadroların kamu gücü kullanmaları kadar ürkütücü bir şey yok.
2012 yılında kabul edilip 2014’te uygulamaya giren, ne toprağa ne nüfusa uygun büyükşehir modeli hem megapolis İstanbul’da, hem metropol sayılabilecek Ankara ve İzmir’de, hem de bildiğin geleneksel kentlerde uygulamada. Buralarda köyler artık mahalle, köylere merkez oluşturan beldeler tarih oldu. Belediye ‘şehir’ yönetir, ama bu belediyelerin çoğunda az şehir çok kırsal alan var. Belediyeci, yönettiği zemin gereğince tarımdan anlasa anlasa hobi bahçelerini anlar; gel gör ki büyük tarımsal alanlar şimdi onun yetki alanında. Bir yanda plaza projeleri, öbür yanda köyden mahallerde tavuğu koyunu sokaktan nasıl toplarız derdi...
Modelin belediyecilik, şehircilik bakımından akıl-dışılığı ve dolayısıyla muazzam yüksek bedeli ortada. Buna karşın duyuyoruz ki, iktidar ve kent anayasacılığından dem vuran muhalefet çevrelerinde 81 ilin hepsini büyükşehir yapma havası var. Gerçeklere aldırmadan, akılsız büyükşehir belediyesi modelini yaymak için sürdürdükleri ısrar, her ortalama zekânın gördüğü gerçeği görmemelerinden değil. Meseleleri başka.
Meseleleri belediyecilik değil, meseleleri Türkiye’nin idari yapısını ademi-merkeziyetçilik temelinde değiştirme hedefi.
Nasıl derseniz, şöyle:
Türkiye’nin tüm illerini büyükşehir belediyesi adı altında tek belediye haline getirmek planı, nüfus şartı üzerinde oynamakla başlıyor. Büyükşehirlik için şimdi bir ilin nüfusu 700 bin olmalı. Bunu 400 bin, yok 300 bin, hayır 250 bin yapalım diyenlere dikkat. Böyle böyle memleketin her ilini tek belediye yaptıktan sonraki adım, bir ipte iki cambaz oynamaz deyip “bir ilde hem vali hem belediye başkanı gereksiz” demekten ibaret. “Hangisini kaldıralım” derseniz yanıt belli değil mi? Elbette atanmışı! Hiç seçilmiş olanı kaldırmak olur mu? Bunun bir adım sonrası ise, belediyenin tüzelkişiliğini ilin kendisine giydirmektir; böylece avucunuza düşen şey ‘özerk il sistemi’ olur. Ötesi artık çorap söküğü....
İlkesiz partilerin kararlarına karşı başka partiye geçenler, ‘vallahi onunla ittifak yapmıyoruz’ deyip yapan partiler, akılsız yasalı yıkık kentleri akıllı kent yapma ya da Özhasekinin Sözü gibi kes-yapıştır vaatler, kısacası maddi kayıplarımız ve manevi çürüme... Bunların hepsi Türkiye’nin yönetim yapısını merkeziyetçilikten alıp eyaletçiliğe sürükleyen o sinsi sürecin parçaları diye görülmesi gereken göstergelerdir. Başka bir şey değil.