2020: Majestelerinin ölümü
Stefan Zweig, Yıldızın Parladığı Anlar adlı eserinde, tarihi değiştiren büyük kırılma noktalarını şöyle anlatır; “ Çağları aşan bir kararın bir tek takvime, bir tek saate, çoğu kez de yalnızca bir tek dakikaya sıkıştırıldığı trajik ve yazgıyı belirleyici anlara, bireylerin yaşamında ve tarihin akışı içinde çok ender rastlanır. Ben böyle anları Yıldızın Parladığı Anlar diye adlandırdım; çünkü onlar, tıpkı yıldızlar gibi, hiç değişmeden geçmişin karanlığına ışık tutmaktadırlar (...) Çünkü tarih, kusursuzluğa ulaştığı böylesine eşsiz anlarda, kendisine yardım için uzatılan ellere gereksinim duymaz.”
2020 senesi, Zweig’in eserinde geçen büyük kırılma anlarının bir benzeri olarak insanlık tarihine geçiverdi. Fakat Zweig’in anlattığı insan odaklı kırılmalardan farklı olarak bu sefer doğa, bir salgın eliyle tarihi altüst etti.
İNSANLIĞIN TECRÜBELERİ
Elbette, insanlık tarihinin ilk büyük salgınını geçirmiyoruz ve geçmiş, geleceğe ışık tutan pek çok tecrübe içeriyor.
Veba, kolera, tifüs ve benzeri salgınlar tarih boyunca büyük kırımlara neden olurken, yoğun olarak görüldüğü bölgelerin siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda kaderini değiştirdiler.
Ortaçağ Avrupası’nı kasıp kavuran veba salgını esnasında, kıta nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 30 ila yüzde 50’sinin hayatını kaybettiği kayıtlarda mevcut.
Tarihe “Kara ölüm” adıyla geçen büyük kırımın siyasi sonucu ise özetle, salgın karşısında çaresiz kalan dönemin muktedir kuvveti Katolik Kilisesi’nin gücünü kaybetmesi oldu.
Bir başka örnek, I.Dünya Savaşı’nın hemen bitiminde, 1918’de dünyayı saran İspanyol Gribi.
Salgın nedeniyle, büyük savaştaki kayıpların yaklaşık iki katı, yaklaşık 50 milyon insan hayatını kaybederken Avrupa’da iflas eden ekonomik sistem, belki de gelmekte olan ikinci büyük savaşın yolunu açıyordu.
Listeyi 21.yüzyılın başında Asya’yı vuran SARS ve Afrika başta olmak üzere dünyaya yayılan AIDS’le uzatmak mümkün…
Bugün de ağır tahribatlara yol açan bir salgın sürecinin içerisinden geçiyoruz. Fakat gelişen tıbbi imkanların yardımı ve en önemlisi insanın özünde var olan hayatta kalma içgüdüsü sayesinde, bu salgının da geride kalacağına dair işaretler çoğalıyor.
Önümüzdeki soru, salgın sonrası dünyada kısa, orta ve uzun vadede ne gibi siyasi ve sosyal değişikliklere şahit olacağımızdır.
DÜNYA JANDARMALIĞI BİTTİ
Kovid-19 salgınının, hali hazırda uç veren siyasal değişimleri hızlandırdığı aşikar. Gelişmeler, ABD’nin başını çektiği Batı ittifakı ve kuyrukçuları için gerileme döneminin derinleştiğine işaret ediyor.
ABD’nin iç dengelerine dair veriler dahi bu tespiti doğrulamak açısından yeterli;
Salgın sürecinde, ABD’deki işsizlik oranı ikiye katlanırken (Şubat ayı yüzde 3,5 iken Aralık verileri yüzde 7 olarak açıklandı), enerji sektörü başta olmak üzere 600’den fazla şirket iflas etti.
Aynı süreçte, ülkede sağlık sistemindeki aksaklıklar ve gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle 350 bine yakın insan hayatını kaybetti.
Ülke içinde giderek derinleşen etnik sorunlar ve hala tartışılan Başkanlık seçimleri ise yıkımın dünya tarafından anlaşılmasını kolaylaştırdı.
ABD, salgın karşısında Avrupalı müttefiklerini yalnız bırakırken, Batı Asya başta olmak üzere “dünya jandarmalığı” iddiasının altını dolduramadı.
Bu süreçte Avrupa ülkeleri ise salgın karşısında yetersiz kalırken, gerileyen ekonomik durumla beraber kitlesel sokak hareketlerine şahit olduk.
‘AB, ÇAKALLAR MAĞARASI’
İtalyan ana muhalefet partisi lideri Matteo Salvini’nin salgın karşısında ülkesinin yalnız bırakılması sonrası kullandığı şu ifadeler AB’nin geleceğine ışık tutar nitelikteydi; “AB’den nefret ediyor ve tiksiniyorum. Birlikten ziyade, yılanlar ve çakallar mağarası. Önce virüsü yeneceğiz, sonra dönüp AB’yi düşüneceğiz. Gerekirse teşekkür etmeden ayrılacağız.”
Doğu’da ise salgının başlangıç noktası olarak görülen Çin, ülke sınırları içinde salgını kontrol altına almayı başarırken diğer taraftan Avrupa başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerine yardım götürdü.
Dış siyasette “salgın diplomasisi” üzerinden atağa geçen Çin, çatışma alanlarında da daha net bir siyaset izlemeye başladı.
Rusya, geliştirdiği aşı ve aldığı önlemler sayesinde salgınla mücadelesini sürdürürken, 360 derece dış siyasetle mevzilerini korumaya, Türkiye ve İran’la yaptığı ittifaklar yoluyla Ortadoğu ve Kafkaslar’da daha da etkin bir rol oynamaya başladı.
OLASILIKLAR
Eldeki veriler ışığında dünya siyasetinde yaşanması muhtemel gelişmeleri sıralarsak;
- ABD’nin Avrupa üzerindeki etkisi zayıflarken, Çin ve Rusya’nın bölgeyle bağlarının kuvvetlendiği bir süreç başladı.
- Avrupa Birliği’nin geleceği daha da tartışmalı bir hal aldı. Önümüzdeki dönemde birliğin geleceği tartışılırken, yükselen halk hareketleri yaşlı kıtadaki ABD destekli iktidarları devirebilir.
- ABD’nin Suriye başta olmak üzere Batı Asya’da etkisi azaldı. Dünya kamuoyunun tepkisini çeken ve aleni terör eylemleri olarak nitelendirebileceğimiz Kasım Süleymani suikastı benzeri eylemlere girişmek zorunda kaldı. Önümüzdeki süreçte ABD ve İsrail’in bu tarz maceracı eylemleri beklenebilir.
- Trump’ın gidişi sonrası Körfez’de Amerikan yanlısı Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri bloğu parçalanabilir.
- İsrail’in Arap ülkeleriyle “normalleşme” çabalarının, İran ve bölgede desteklediği kuvvetlere rağmen sürmesi olası değil. Bu noktada belirleyici faktör Rusya ve Türkiye’nin takınacağı tavır olacak.
TÜRKİYE İÇİN KESİN TERCİHLER ZAMANI
Özetle, Kovid-19 salgınıyla beraber dünyadaki dengenin Batı’dan doğuya doğru kaydığı süreç hız kazandı.
Türkiye ise uzun yıllardan bu yana sürdürdüğü denge siyasetini devam ettirirken, dünyadaki gidişata uygun bir biçimde ağırlığı Asya’ya doğru vermeye başladı.
Rusya ve Çin’le gelişen ilişkiler bu durumun en büyük kanıtı.
Diğer yandan Ankara’nın ABD ve AB’ye yönelik siyasetleri kapıların Batı’ya kapanmadığını gösterir nitelikte.
2021, dünyadaki değişimlerin keskinleştiği bir yıl olacak. Uluslararası dengelere bağlı olarak Türkiye’nin de net seçimler yapmakla karşı karşıya kalacağı bir sürece giriyoruz.
Dünya çapında, aşı çalışmaları ve gelişen tedavi yöntemlerine rağmen salgınla bağlantılı gelgitler ve belirsizlikler bir süre daha devam edeceğe benziyor.
Charles Dickens, 19.yüzyılda İngiltere’yi saran veba salgınıyla ilgili kaleme aldığı şu satırlarla yıkım dönemlerinin tek doğrusuna işaret ediyor; “Öldü, Majesteleri. Öldü, lordlar ve baylar. Öldü, her sınıftan çok saygıdeğer ve hiç saygıdeğer olmayan din adamları. Öldü, Tanrı’nın bağışladığı merhameti yüreklerinde taşıyarak dünyaya gelen erkeklerle kadınlar. Ve çevremizde böyle ölmekteler her gün…”
Dickens haklı… Salgında majesteleri de ölüyor ve belki de ilk o ölüyor.
Ve bugün de dünyanın majestesi ABD’nin ölümünü yaşıyoruz.
Not: Mutlu, sağlıklı ve huzurlu yıllar dilerim.