2025

Cumhuriyet’imiz tarihsel açıdan bence üç dönemde incelenebilir…

Birincisi Büyük Atatürk’ün vefatına kadar olan “erken-dönem”.

İkincisi, özellikle kırklı yılların ikinci yarısından bu güne gelen “orta-dönem”.

Üçüncüsü; beş yıl sonra, Asya çağıyla birlikte başlayacağını tahmin ettiği “ileri-dönem”.

Orta dönemden ileri döneme geçiş, siyaset başta, büyük değişimlere konu olacak.

Türkiye’de neyin bitmekte olduğu bellidir, gelecek ise, bizim ellerimizdedir.

Nereye gidiyoruz? sorusuna, “nereden geliyoruz?” sorgusuyla başlamalı…

Çok-partili sistem, ara dönemler, “Cumhurbaşkanlığı sistemi”;

Tüm bunların başat “temas noktası” Atlantik-sistemiydi…

Oysa, erken-dönem Cumhuriyet, bölge merkezli dış siyasetin dengelenmesine dayanıyordu.

Pekiyi ‘tek kutuplu sisteme’ oynamak, şimdiye kadar bize ne kazandırdı, ne verdi?:

Yığınla işsiz, dağlar kadar borç, ticari kısıtlamalar, ambargolar..

Aramızdan koparılan aydınlar, bölücü terör, 15 Temmuz’da ‘sahaya inen’ gladyo!..

Erken dönem’de fabrikalar, okullar, planla kalkınma yaptık;

Orta dönem’de bunları ya sattık, ya kapattık, ya da unuttuk!

Nihayet… Burada ve her yerde insancıl ve hakça bir dünya aranmalıdır.

Denklemi doğru kuran, sonuca doğru ulaşır.

Dönen dünya, değişen devrandır:

2025 yılına işaret ediyorum; 21. yüzyılın ilk çeyreğidir.

NATO, Varşova, Berlin duvarı, Bağlantısızlar, Davos, Porto Alegre…

Kuzey / Güney, Doğu / Batı; paylaşım, sömürü, doğanın yıkımı!