21. yüzyılın en büyük buluşu

Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’nun orta öğretim için hazırladığı “Tarih Ders Programı” taslağında Atatürk’ün adı hiç geçmezken, “Türkiye Cumhuriyeti” ve “Kurtuluş Savaşı” da “tarihten silinmiş”. “Türk milleti” kavramı, Anayasa’dan önce “tarih”ten çıkarılmış. AKP yanlısı Eğitim-Bir-Sen’in Genel Başkan Yardımcısı, “Kemalist ruhu müfredattan silme”yi önermiş. Aynı sendikanın yönetimi, “Kemalist ideolojiye dayalı müfredatın varlığını ortadan kaldırma”yı kendi kuruluş amaçları olarak ilan etmiş. Diyanet İşleri Başkanı, “medreselerin legalleştirilmesi” önerisini Bakanlar Kurulu’na iletirken, Gençlik ve Spor Bakanlığı, İstiklal Savaşı düşmanı Teali-i İslam Cemiyeti’nin kurucularından İskilipli Atıf Hoca’yı anma kararı almış.
Atatürk Devrimi, iktidarın kaynağı olarak dinin yerine milleti, dogmanın yerine de akıl ve bilimi geçirmiştir. Osmanlı’nın ümmetini devrimin temel gücünü oluşturan millete dönüştürmüş; bilimi de “hayattaki en gerçek yol gösterici” ilan etmiştir. Karşı devrim, milletin yerine yeniden dini, akıl ve bilimin yerine de yeniden dogmayı geçirmeye çabalamaktadır.

ORTAÇAĞ’IN SERGİLENECEĞİ YER MÜZEDİR
Bugün etnik köken ve dinsel inanç ayrımı gözetmeksizin bütün milletin kaynaşmasını olanaklı kılacak biricik çerçeve Atatürk Cumhuriyeti’dir. Çünkü bu çerçeve, farklı köken ve kültürlerin birbirlerinden gönül rahatlığı içinde öğrenerek daha ileri bir millet kültürü bireşimine ulaşmalarını sağlar. Farklı kültürlerin bir zenginlik kaynağı olması, ancak daha ileri bir kültürün yapı taşlarını oluşturmalarıyla anlamını bulur. Yoksa bu kültürleri geri yönlerini pekiştirecek biçimde kendi içlerine kapatarak koruma altına almak, bir özgürlük değil, onları tarihsel ömrünü doldurmuş bir yaşam biçimine mahkum etmek demektir. Tarihe gömülü kalması gereken Ortaçağ çeşitliliklerinin sergileneceği yer, hayatın kendisi değil, müzelerdir.

‘YÜZDE ELLİCİLİK”‘TÜRKİYE’Yİ ZAAFA UĞRATIR
Daha da önemlisi, günümüzde Ortaçağ’dan kaynaklanan etnik ya da dinsel temele dayalı her parçalanma, bölücülüğün ve bölücü terörün ekmeğine yağ sürmektedir. Bugün Türkiye de, bütün bölge ülkeleri de, ancak topyekûn milletin gücünü seferber ederek başa çıkabilecekleri sorunlarla karşı karşıyadır. AKP’nin izlediği “yüzde ellicilik” çizgisi, milleti her gün başka bir doğrultuda ikiye bölmekte ve ülkemizi zaafa uğratmaktadır. Oysa ülkemizin yakıcı gereksinimi, bugün hangi partinin etkisi altında ya da hangi etnik ya da dinsel kökenden olursa olsun, bütün işçileri, bütün köylüleri, bütün kamu çalışanlarını, bütün esnafı, bütün tüccar ve iş adamlarını, özetle bütün milleti birleştirecek bir önderliğedir.

ATATÜRK’ÜN BÖLGEDE YENİDEN KEŞFİ
Karşı devrim ülkemizde Atatürk’ü silmeye çalışırken, bölge ülkeleri O’nu yeniden keşfetmektedir. Irak’ta bir dönem milletvekilliği yapmış olan Şii din adamı İyad Cemaleddin, “ülkesini ancak yeni bir Atatürk’ün kurtarabileceğini” söyleyerek, “Saddam’ı lâik olmasının değil, peş peşe girdiği savaşların devirdiğini” ekliyor. Pakistanlı şarkıcı Basit Subhani, Lahor’da bir lunaparkta gerçekleştirilen bombalı terör saldırısına, “Pakistan’ın bir Atatürk’e ihtiyacı var” diyerek karşı çıkıyor. Saha araştırmacılarımız, Suriye’de Atatürk’ün kimin gönlünde yattığına ilişkin bir sormaca yapsalar, acaba sonuç ne çıkar? Atatürk, bugün Ezilen-Gelişen Dünya’nın emperyalizme, bölücülüğe, teröre karşı durma ve barış içinde kendini geliştirme programıdır.

ŞAŞMAZ BİR ÖLÇÜT
Dünyada hangi değerlerin yükselmekte olduğunun şaşmaz bir ölçütü de, Amerika’dır. Çünkü onlar her yükselen değerin sahtesini yaparak kullanmaya çalışırlar. Eğer ülkemiz için darbe senaryoları yazan Michael Rubin, “Atatürk’ün Türkiye için bir ‘rol modeli’ olarak alınmasını” öneriyor ve Christian Amanpour, Tayyip Erdoğan ile yaptığı söyleşide arkasına destek olarak Atatürk’ün portresini koyuyorsa, Atatürk bütün dünyada yükselişte demektir.
21. yüzyılın bugüne kadarki en büyük buluşu, “milletin yeniden keşfi”dir ve Atatürk bu keşfin en seçkin simgesidir.