28 Mayıs dersleri

Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimi kazasız belasız tamamlandı. Onca iç ve dış kışkırtmaya rağmen Türk milleti demokratik kültürünün yüksekliğini gösterdi. Her iki aşamada da katılım yüksekti ve sonuçlar olgunlukla karşılandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ikinci turda yüzde 52.18’e tekabül eden 27 milyon 835 bin oyla ipi bir kez daha göğüsledi. Cumhur İttifakı Meclis’te çoğunluğu sağladı. Muhalefet, bir iktidarı değiştirebilmek için bütün nesnel koşullar mevcutken, Türkiye’nin taşıyıcı kolonu milli değerlere dayanmadığı için iki kulvarda da kaybetti.

Amerika ve Avrupa’nın müdahaleleriyle adeta bir bağımsızlık referandumuna dönen 2023 seçimleri, Türkiye’ye kesin çözümler sunmasa da, herkesin önüne büyük dersler getirdi.

1. İşbirlikçilik kaybetti… ABD Başkanı Joe Biden “Erdoğan’ı devirmek için muhalefeti destekleyeceğiz.” demişti. Avrupa’nın sömürgeci aklının sesi dergi ve gazeteler ardı ardına Türkiye’yi küçük düşürmeye çalışan kapaklar yayınlamıştı. Atlantikçiler, Türkiye’nin hizadan çıktığı teziyle tavrını istikrarlı bir şekilde sürdürdü. Millet İttifakı cephesinden ise Türkiye’nin iç işlerine müdahale girişimlerine tek bir karşı çıkış yapılmadı. “Siz kim oluyorsunuz da bize karışıyorsunuz” denilmedi. Aksine bundan memnun olundu. “İlişkileri onarma”, “AB’ye tam üyelik”, “hukuk ve demokraside batı normları” gibi vaatlerle bu merkezlere selamlar çakıldı. Tamamıyla batıcı bir programla, açık bir işbirliğine gidildi. Devlet ve milletin onur ve gururunu önemsemeyenler yenildi.

2. Bölücülük kaybetti… Türk milleti, emperyalist merkezlerin desteği ile silahlanan ve örgütlenen ayrılıkçı hareketle, yani terör örgütü PKK ve siyasi ayağı HDP ile kurulan ittifakı affetmedi. Araştırmalar, PKK/ HDP ile ittifakın Millet İttifakı’na getirisinden çok götürüsü olduğunu söylüyor. Kılıçdaroğlu taraftarlarının büyük çoğunluğunun da oy vermesine rağmen benimsemediği konunun bu olduğu biliniyor. Bütün inkârlara rağmen ittifak deşifre oldu. PKK’nın siyasi talepleri Altılı Masa’nın Ortak Programı’na yazıldı ve miting meydanlarında dillendirildi. Bir kaç milyon oy uğruna Türkiye’yi parçalamak isteyenlerle iş tutanlar, bölücülüğü ezici çoğunluğa “anahtar” diye dayatanlar tokat yedi.

3. Mezhepçilik kaybetti… Sayın Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği kendi masasında oturanlar dışında kimse tarafından sorun edilmedi. Ancak o, sanki rakipleri Alevi kimliği üzerinden kendisini hedef alıyormuş gibi davrandı. Konuyu deşti. Propaganda ekibi ve militan takımı, tekkeye baş seçecekmiş gibi “Piro” aşağı, “Piro” yukarı bir dil geliştirdi. Ortaçağdan kalma, mezhepçi bir lakap aylarca kullanıldı. Kılıçdaroğlu, bir genel başkan ve cumhurbaşkanı adayı olarak değil “Dedem” hitabıyla anıldı. Laikliği işine geldiği gibi hatırlayanlar hüsrana uğradı.

4. İlkesizlik kaybetti… Millet İttifakı ile HDP, FETÖ ve Ümit Özdağ’ı bir araya getiren tek şey Erdoğan karşıtlığıydı. Altılı Masa ve destekçileri süreç boyunca hem siyasi hem de gündelik konularda birbirine dirsek attı. Anayasadaki “Türk” tanımı tartışmaya açıldı. Ergenekon-Balyoz yargılamalarının yeniden yapılması gündeme getirildi. Daha bir sürü şey… “Biz zaten kazandık” edasında tüm değerler alt üst edildi. Öyle ki mesele “Erdoğan’ın karşısında ceketimizi koysak seçiliriz” basitliğine indirgendi. Bu indirgemecilik aşağıya “Erdoğan’ın karşısında damacana olsa ona oy veririm” acayipliği şeklinde tezahür etti. Kılıçdaroğlu’na oy veren yurttaşların büyük kesiminin de bu konudaki rahatsızlığı aktarılmıştı. Değerleri yok sayarak halkı kendileri gibi omurgasız sananlar ceket ve damacanayla baş başa kaldı.

5. Kasetçilik kaybetti… “KHK’lıları devlete geri döndürme” sözüyle arka çıkılan FETÖ, Muharrem İnce’ye yaptığı kaset kumpasıyla seçimlere yönelik stratejik bir eylemde bulunmuştu. Firari isimler "Biletlerimizi aldık, 15 Mayıs'ta geliyoruz", "Gelişimizi 29 Mayıs'a erteledik" gibi cümlelerle konuşuyorlardı. İntikam mesajları yayınlıyorlardı. Millet ihanet şebekesiyle birlikte saf tutmayı cezasız bırakmadı. Şebekenin ve medetçilerinin hevesleri kursaklarında kaldı.

6. Üsttencilik kaybetti… Kendisinden olmayanı yada kendisiyle aynı tercihte bulunmayanı aşağılayan, beğenmeyen veya izafi kavramlarla niteleyen seçkinci anlayış battıkça battı. İkna edemediğini linç etmeye kalkan baskıcılık sandık altında kaldı. Hayatlarında farklı görüşten bir tanıdığa, arkadaşa sahip olamayanlar bol keseden yargı dağıttı. Depremzedelere beddua edecek kadar insanlıktan çıktı. Bu üsttencilik son olarak insanlığın büyük demokratik kazanımı genel oy hakkını sorgulayacak; yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının oy hakkının elinden alınmasını önerecek kadar çıldırdı. Herkesi kör, bir tek kendilerini akıllı belleyenler yine kuytu yalnızlığında boğuldu.

7. Palavracılık kaybetti… Sosyal medya trol ordularıyla, anket şirketlerinin operasyonlarıyla, medyadaki sevimsiz ve Türkiye gerçekliğinden kopuk vasat  kadrosuyla milleti yanıltabileceğini sananlar rezil oldu. Popülist söylemlere, uçuk vaatlere kanılmadı.

8. Lümpenlik kaybetti… İçinde bulunduğu toplumun genelinin kültürüne yabancı propaganda tarzı sonuç vermedi. Z kuşağı safsatasının peşine düşülerek çıkılan yolda “Sana söz” gibi içi boş bir sloganla, Temel Karamollaoğlu’na kalp işareti yaptırarak bu işin olabileceği düşünüldü. Millet İttifakı temsilcileri ne kadar çok bağırarak laf sokar, artistik hareket yapar; onu da ne kadar güzel videoya çekerse o kadar oy alacağını zannetti. Hakikat, yankı odalarındaki alkışlarla kulakları sağır olanların yüzüne buz gibi çarptı.

9. Yalancılık kaybetti… 29 Mayıs’ta şeriat gelecekti. Kadınlar zorla eve kapatılacak, çarşafa sokulacaktı. Ekonomi çökecekti. Nüfusu 17 milyon olan Suriye’den 13 milyon sığınmacı daha gelecekti. Demokrasi rafa kaldırılacaktı. Olmayan ve olmayacak şeyler varmış gibi yapıldı. Bazı meselelere de olduğundan fazla anlam yüklendi. Sayısız asılsız iddia ve abartıyla halkı korkutarak oy alma yöntemi tutmadı. Nitekim tüm bu felaket tellalları şimdi “Hayat devam ediyor” avuntusuyla koltuklarını koruma mücadelesine girişti.

10. İkiyüzlülük kaybetti… 15 Mayıs’a kadar HDP Eş Genel Başkanı gibi davranan Kılıçdaroğlu, 16 Mayıs’ta Altı Ok’un önemli maddesi milliyetçiliği anımsadı. Açılım taahhüdünde bulunan, her yerde Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakacağını ilan eden, PKK elebaşlarından gelen lehte açıklamaları görmezden gelen Kılıçdaroğlu Kandil’i keşfetti. Suriyeli sığınmacıları baş düşman işaret ederek Ümit Özdağ’a dönüştü. Kendisi için özel olarak kurgulanan bir algı programında geçmiş söylemlerini reddetti. Ancak millet riyakârlığa da aldanmadı.

Türk milletini küçümseyenlerin vadesi doldu.