28 Şubat’ın bin yıllık meydan okuması

28 Şubat, ABD’nin Kuzey Irak’taki kukla devlet girişimini bozma harekâtlarıyla başlamış, daha sonra iç cephede irticaya yönelmiştir. Bugün ABD’nin İkinci İsrail girişimini engelleme amacıyla ABD’nin piyonları olan FETÖ ve PKK terör örgütlerini bastırma mücadelesinin yakın tarihteki kökleri 28 Şubat’ta bulunabilir.

28 ŞUBAT’IN TEHDİT SAPTAMASI

28 Şubat süreci, başlangıçta FETÖ-Çiller ittifakını hedef almış, daha sonra Türk Ordusu ile ABD arasında karşılıklı meydan okumalarla devam etmiştir. Bu saptamayı yeni yapmıyoruz. O zaman yayımlanan yazılarımızda ve 28 Şubat ve Ordu başlıklı kitapta bu gerçeği sürekli vurguladık:

“28 Şubat sürecinde, Fethullahçılığın Cumhuriyet’e karşı tehdit olduğunun saptanması, belirleyici önemdeydi. Çünkü Fethullahçılık, doğrudan doğruya Washington’dan yönetilmektedir ve Amerikan emperyalizminin bölgeye yönelik stratejisinin vazgeçilmez araçlarından biridir. Fethullahçılığı hedef alan kuvvet, sadece Ortaçağ’la değil, aynı zamanda ABD’yle hesaplaşma, yani Kemalist Devrim rotasına girmiş demektir. 28 Şubat, böyle bir programla yola çıktığı içindir ki, ABD ve işbirlikçileriyle karşı karşıya gelmiştir.” (Doğu Perinçek, 28 Şubat ve Ordu, Birinci basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Nisan 2000, s.11.)

28 Şubat’ın karşısında bugün de ABD emperyalizmi ve FETÖ var. 28 Şubat Davası’nda savcılık mütalaası, bu cepheleşme içinde mevzileniyor.

28 ŞUBAT’I ‘BİN YIL SÜRDÜRME’ KARARLILIĞI

28 Şubat döneminin Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı, önlem alınmazsa, batı destekli irticanın devleti ele geçireceğini belirtmişti. Bugünkü FETÖ manzaraları, o uyarının ne kadar haklı olduğunu gösteriyor.

Görevi devralan Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, 3 Eylül 1999 günü, “28 Şubat’ı bin yıl sürdürme” kararlılığını açıklamıştı.

Millî Güvenlik Kurulu, 23 Haziran 1999 günlü toplantısında, hükümetten, irticaya karşı mücadelede “şimdiye kadar alınan tedbirlerin stratejik bağlamda, daha da genişletilerek, hiçbir taviz verilmeden uygulanması”nı istemişti. Ayrıca doğrudan doğruya Fethullahçılığa vurgu yapılmış ve ABD ile bağlantısı resmen saptanmıştı. Ne var ki, Fethullahçı örgütlenme, o tarihte DSP-MHP-ANAP iktidarının koruması altındadır.

BİN YILIN EN CİDDİ KONAĞI

ABD yönetimi, 28 Şubat’a Türkiye’yi işgal tatbikatıyla yanıt verdi. Tatbikat, kararı Türkiye Genelkurmay Başkanı’nın kararlılık açıklamasından hemen bir kaç ay sonra alındı. ABD Ordusu’nun tarihindeki en büyük tatbikat, 24 Temmuz 2002 günü Nevada Çölleri’nde başladı ve 22 gün sürdü. O günlerde Genel Başkan Yardımcımız E. Kur. Alb. Suphi Karaman ağabeyimiz, “Tarihe ve süreye bakın” demişti. 24 Temmuz, Lozan’ın yıldönümüydü ve 22 gün de Sakarya Savaşı’nın süresiydi. Tatbikatın ismi daha da anlamlıydı: “Millennium Challenge 2002.” Türkçesi: “Binyılın Meydan Okuması.”

ABD, Türkiye Genelkurmay Başkanı’nın irticaya karşı bin yıllık kararlılığına meydan okuyordu. Bin yıla bin yıl! Türkiye, şimdi o bin yılın belki de en ciddî konağındadır. Suriye’nin kuzeyinde Türkiye ile ABD karşı karşıya gelmişlerdir.

ABD’NİN HİZASINDAN ÇIKAN KOMUTANLAR

1990 sonrasına bakınız, şu önemli gerçeği göreceksiniz: ABD emperyalizmi, Türk Ordusu’na hep yan gözle bakmaktadır. Washington’dan Türkiye’ye yöneltilen baskıların odağında hep Türk Silahlı Kuvvetleri bulunmaktadır. Orduyu profesyonelleştirmek, Mehmetçik geleneğini tasfiye, orduyu küçültmek, pişirilip pişirilip önümüze konan ABD dayatmalarıydı. Foreign Afairs, Foreign Reports, Foreign Policy, Mediterranean Quarterly, Joint Forces Quarterly gibi ABD hükümetinin ve ordusunun organları, 1990 Körfez Savaşı’ndan başlayarak hep şu saptamada bulundular: “Türk generalleri hizadan çıktı.” Bu konudaki belgeleri Hasan Bögün arkadaşımızın ABD ve AB belgeleriyle Türk Ordusu başlıklı kitabında bulabilirsiniz. (Kaynak Yayınları, İstanbul 2007)

AMERİKAN-TÜRK SAVAŞI’NIN F SAVCILARI

ABD, İkinci İsrail’i kurma hedefinin önündeki engeli çok iyi görüyordu. Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat, Poyrazköy, İzmir Casusluk gibi davalara bakınız, hedefte Türkiye’nin toprak bütünlüğünü koruyacak silahlı gücün komutanları ve siyasal gücün (Vatan Partisi’nin) yöneticileri bulunuyordu.

Amerikan-Türk Savaşı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef alan tertiplerle ve yargılamalarla başlamıştır. ABD, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni savaşmadan yenme stratejisini izledi. Bu nedenle Ergenekon Davası’nda daha duruşmaların ilk gününde Ergenekon savcılarını “F savcıları” olarak niteledim ve hakaret iddiasıyla yıllarca hapis cezaları aldım. Verilen hükümlerin hepsi Yargıtay’da bozuldu. Şimdi o F savcıları, F yargıçlarıyla birlikte Silivri’nin F Blok koğuşlarında kalıyorlar.

28 ŞUBAT’A BUGÜNDEN BAKMAK

28 Şubat’a ve 28 Şubat Davası’na bugünün cepheleşmesi içinden bakmak durumundayız.

Darbe suçlaması, ABD’nin ve F Örgütü’nün suçlamasıydı.

28 Şubat, batı destekli irticaya karşı bin yıllık mücadele kapsamındadır.

O gün ABD’nin güdümünde, F Örgütü’nün yanında mevzilenenler, 28 Şubat’a bugünün mevzisinden bakmalıdırlar.

Türk Ordusu, bugün Türkiye’nin toprak bütünlüğünün ve yurtta barışın temel güvencesidir.

Savaşan bir orduyu içerden vurmanın kime hizmet edeceğini herkes düşünmek durumundadır.