28 Şubat’taki FETÖ damgası

Bu ülkeye yıllarca hizmet etmiş, 80 yaşını aşmış Komutanların yargılandığı “28 Şubat Davası” kamu vicdanını ciddi şekilde yaralıyor. Tüm veriler bu davanın diğer kumpas davaların devamı olduğunu gösteriyor. Emekli personeli üzerinden Türk Silahlı Kuvvetlerini (TSK) rencide eden bu tür davalara artık son verilmelidir. Çünkü Türkiye’nin önünde sadece TSK ile çözebileceği sorunlar bulunuyor. Bu konuda TESUD, KUMPASDER ve sanık avukatları tarafından yapılan ortak basın açıklaması son kerte çarpıcı öğeler içeriyor. Seçtiğim bölümlere hep birlikte göz atalım. Ara başlıklar bana aittir.

DAVANIN ASIL SAHİPLERİ

28 Şubat Kumpas Davası’nda 21 Aralık 2017 tarihinde savcılık mütalaası verildi. Buna göre toplam 93 duruşmanın sadece son beşine katılan Savcı Mehmet Hanefi YILDIRIM, 99 sanıktan 60’ının ağırlaştırılmış müebbet ile cezalandırılmasını, 39’unun beraatını talep etmiştir. Böylece Sayın Savcı’nın aylarca süren savunmaları hiç okumadığı ya da hiç dikkate almayıp uydurma, üretilmiş ve tahrif edilmiş belgelerle hazırlanan mevcut iddianame üzerinden mütalâasını hazırladığı görülmektedir.
Soruşturma kumpası; Fethullahçı olduğu için 1997’de Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edilen Bnb. Tamer TATAR, İstanbul Cumhuriyet Savcılığında görevli, Balyoz kumpasının tezgâhçılarından firari FETÖ’cü savcı Fikret SEÇEN, yine Balyoz kumpasının FETÖ’cü hâkimlerinden Mehmet HAMZAÇEBİ, Mehmet ERDOĞAN ve Vedat DALDA; dönemin Ankara Cumhuriyet Savcısı Mustafa BİLGİLİ ve yardımcısı Kemal ÇETİN; Genelkurmay Adli Müşaviri, ihraç edilen eski Albay Muharrem KÖSE; halen firari FETÖ’cü TÜBİTAK görevlisi Ünal TATAR başkanlığındaki bilirkişi heyeti ve sayamadığımız bir grup FETÖ’cü hâkim tarafından, el ele - kafa kafaya verilerek hazırlanıp kotarılmıştır.

28 ŞUBAT’TA HUKUKUN ‘A’ TAKIMI

Peki, kimdir bu davanın savcısı ve iddianamesini yazan Mustafa BİLGİLİ? Bu şahıs kamuoyunda Kozmik Oda olarak bilinen soruşturmayı yürüten, aynı zamanda 15 Temmuz ihanet kalkışmasından sonra ortadan kaybolan, FETÖ’cü olduğu iddiasıyla aranan, meslekten atılan, 15 Temmuz’dan 4 ay sonra da sahte bir kimlikle yakalanan kişidir. Halen 1 yıldan fazla süredir cezaevindedir. Ergenekon kumpasında Zekeriya ÖZ, Balyoz Kumpasında Fikret SEÇEN neyse, 28 Şubat kumpasında da Mustafa BİLGİLİ odur.
Özetle; bu süreçte “hukuki pozisyon” anlamında aklınıza gelebilecek kişilerin neredeyse tamamı 15 Temmuz olayından sonra FETÖ’yle irtibatlı ve iltisaklı oldukları gerekçesiyle meslekten ihraç edilmiş ve tutuklanmışlardır. Büyük bir kısmı halen cezaevinde olup, 2-3 kişi firaridir.

HUKUK VE İNSANLIK VİCDANI KABUL EDER Mİ?

Durum bu iken, yani bu davanın tam bir FETÖ kumpası olduğu gün gibi açığa çıkmışken; tıpkı Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk ve diğer kumpas davalarla birebir örtüşen özellikler görülüyorken; iddianamesi bile terörist olarak yargılanan bir şahıs tarafından kaleme alınmışken, hâlâ bu şahsın hazırladığı iddianameye birebir sadık kalarak ısrarla bu davayı devam ettirme çabasını; dahası, 60 kişinin “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” ile cezalandırılmak istenmesini hukuk ve insanlık vicdanı açısından çok acı ve vahim olarak niteliyoruz.

MAĞDUR OLMASI GEREKENLER DEĞİL, BAŞKALARI ŞİKÂYETÇİ!

Hukuken mağdur kişiler, olsa olsa dönemin hükûmet yetkilileri, yani Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri olması gerekir. Oysa davaya tanık olarak gelen hükümet yetkililerinin çok büyük çoğunluğu mağduriyetini beyan etmemiş, şikâyetçi de olmamıştır. Buna mukabil mahkemeye her gün “mağdur” sıfatıyla birçok kişinin başvurduğu görülmektedir. Duruşmalara tanık olarak gelen eski başbakanlardan Mesut YILMAZ bir müşteki avukatının, “o dönemde kadınların türbanla işe ya da okula gidilemediğini” söylemesi üzerine, “Bu sanıkların türbanla ne ilgisi var? Bunlar asker kişiler... Yasaları onlar mı çıkardı? Meclis olarak biz çıkardık ve bir sorumlu aranacaksa siyasi olarak biziz!” demiştir.
Somut verilere dayanan ortak bildiri vicdanları bıçak gibi kesiyor. Şu akla gelebilir: “Ama 39 kişi de beraat etti!” Ergenekon, Balyoz, Casusluk ve daha birçok davada da böyle olmadı mı?