29 Ekim 1923’e giderken Atatürk’ün kaleminden: Bütün her şeyini tehlikeye atan kahraman insanları görünüz

Geçen ay Tarih Rüzgârı yazılarında bir diziye başlamıştık. (Bkz. Aydınlık, Şule Perinçek, Tarih Rüzgârı, 24 Eylül 2023) Sizi her ay 1923 yılına götüreceğim. Cumhuriyet’in ilanına doğru giderken tarih sırasına göre Atatürk’ün yazışmalarından, konuşmalarından örnekler vermeye başlamıştım. Önemli günler. Türkiye’nin geleceğinin yol haritası çiziliyor. Dünden Bugüne Cumhuriyet Devrimimizin yeni Yüzyılına ışık tutmak üzere izlemeye devam ediyoruz…

  • 22 Ocak1923 Bursa Şark Sineması:

“Resim, heykel yapmayan bir milletin noksanı var demektir”

Efendiler! Bizim milletimizin kuvvetli iki şeyi var: Dili ve dini . . . Hiçbir kuvvet, hiçbir tesir, hiçbir tahakküm ve istibdat, milletimizin bu iki faziletini kalp ve vicdanından söküp alamamıştır ve alamaz. Heykel yapmak, şunu ve bunu yapmak, milletimizin dinî akidelerinde bir eksiklik vücuda getirsin, işte buna imkân yoktur. Hissiyatını, inceliğini, ruhunu yüceltmek için yapılması lazım gelen şeylerde tembellik eden millet, medeni icaplara tamamıyla girişmiyor demektir. Resim yapmayan, heykel yapmayan, güzel sanatları anlamayan bir milletin noksanı var demektir. Böyle bir milletin ilerleme yolunda yeri yoktur. Halbuki Türk milleti, bütün fıtri vasıflarıyla en medeni, en gelişmiş bir millet olmaya layıktır ve olacaktır. (Atatürk’ün Bütün Eserleri (ATABE), c.14, s.361)

  • 23 Ocak 1923 Amerikan Milletine Beyanname, The New York Herald gazetesi:

Amerikalılar anlamıyor
Tıpkı onların 150 yıl önce yaptığı gibi yapıyoruz

"Öyle görülüyor ki, Amerikalılar, Türk milletinin uzun yıllar önce kaybettiği hürriyetini tekrardan kazanmak için icra eylediği fedakarlıkları, geçirdiği sıkıntıları idrak etmiyor. Aksi takdirde Birleşik Devletler Hükümeti ve matbuatı, Yakındoğu'daki vakalar hakkında hüküm verirken, eminim ki, daha adil olurdu. Tıpkı Amerikalıların 150 yıl önce mücadele ettiği gibi Türk halkı da yabancı tahakkümü ve istismarından kurtulmak için mücadele ediyor; zira Türkiye geçen asırda büyük Avrupa devletlerinin müstemlekesi haline getirilmişti.

YABANCI AJANLARIN YAYDIĞI SİNSİ YALANLAR

Fakat, Amerikan halkının, Türklerin bugünkü mücadelesi ile Amerikan müstemleke ahalisinin bağımsızlık savaşı arasındaki benzerliğin farkına varmasına müsaade edilmiyor.

Yabancı propaganda, cahilce taassup ve peşin hüküm, Amerika'nın gözlerini gerçekler konusunda yanıltıyor. Eğer yabancı ajanlar tarafından yayılan sinsi yalanlara ehemmiyet vermeden gözlerini açsalar, Amerikan Bağımsızlık Beyannamesi'nde ölümsüz ifadesini bulan aynı hakların ele geçirilmesi için bir düşmanlar dünyası karşısında bütün her şeyini tehlikeye atan kahraman insanları görürler." (c.15, s.20-21)

  • 25 Ocak 1923 Manisa Alaşehir:

Askerî zaferlerimizle mağrur olmayalım yeni ilim, iktisat, irfan zaferleri kazanalım

“Arkadaşlar! Bundan sonra pek mühim zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zafer süngü zaferleri değil, iktisat ve ilim ve irfan zaferleri olacaktır. Ordumuzun şimdiye kadar elde ettiği muzafferiyetler memleketinizi hakiki kurtuluşa sevk etmiş sayılamaz.

Bu zaferler ancak gelecek zaferimiz için kıymetli bir teminat hazırlamıştır. Askeri zaferlerimizle mağrur olmayalım. Yeni ilim ve iktisat zaferlerine hazırlanalım.”
(c.14, s. 389)

Uşşakizade ailesi,(Soldan) Rukiye Hanım, Mustafa Kemal Paşa, Vecihe Hanım, Adeviye Hanım, Muammer Bey ve Lâtife Hanım.
  • 29 OCAK 1923 İzmir:

Latife Hanımla evlendikleri akşam Rauf Orbay’ın kutlama telgrafına yanıt

“Nikahın kıyıldığı 29 Ocak 1923 gecesi, İzmir Göztepe'deki Uşakîzadelerin köşkünde sadece aile fertleriyle Mustafa Kemal'in iki yaveri vardı. Rauf Orbay’ın şahsı ve hükümet adına kutlama mesajı bu sırada geldi. Her zamanki gibi gönülden, tertemiz duygularla örülü satırları Latife Hanım'a tekrar okuttu ve bir kartpostala yanda gördüğünüz metni el yazısı ile yazarak, sofrada olanların imzalarıyla Rauf Orbay’a gönderdi. Hayatının o müstesna gecesindeki duyguları şöyleydi:

Rauf’çuğum, güzel kalbinin yüce tecellileri seni sevenler için ne kadar samimiyet hissi müjdecisidir.
Latife Mustafa Kemal - M. Kemal - Uşakîzade Muammer - Uşakîzade Adviye - Uşakîzade Vecihe - Uşakîzade Rukiyye - Uşakîzade Ömer - Seryaver Salih - Yaver Cevad Abbas”(c.15, s.35)

  • 30 Ocak 1923 İzmir:

Milletimizin bütün hakikatleri anlamakta gösterdiği rüşt ve kabiliyet iftihara değerdir

“Türkiye menfaatlerinin aleyhinde harekette Fransız ve İtalyan delege heyetleri, İngiliz delege heyetleriyle adeta müsabaka ediyor gibidir. Türkiye, tam bağımsızlığını temin edecek bir barış ister. Bu, emin görülmedikçe, medeniyet cihanının insani hissine ve memleket ve milletimizin kuvvet ve kudretine dayanarak insanca yaşayabilmek için muhtaç olduğumuz hayat ve bağımsızlık vasıtalarını temin edinceye kadar, başladığımız işte devam olunacaktır. Milletin ciddi kararı budur. Milletimizin bu kararını mutlaka tatbik için her türlü tedbirler zaten emniyetle alınmış bulunuyor.

(‘…)

Milletimizin bütün hakikatleri anlamakta gösterdiği rüşt ve kabiliyet iftihara değerdir. Artık bu milleti esir ve bu memleketi sömürge veya malikane yapmak hevesinde bulunanların ne büyük gaflette oldukları anlaşılır. Memleketin hakiki emellerine ve ihtiyaçlarına tamamen uygun bir barış yapmak imkânı hasıl olduktan sonra, geçmiş zayiatı az zamanda sürat ve emniyetle telafi etmek mecburiyetindeyiz. Bilhassa iktisat ve irfan mesaisinde çok büyük azim ve gayret lazımdır.” (c.15, s.39-40)

  • 2 Şubat 1923 İzmir:

Müslümanlar kuvvetli akılca yüksek ilmen gelişmiş olmalılar

“Her insan kitlesinin, makul olan, mantıki olan bir sınır dahilinde tamamen bağımsız, yani haricin manen ve maddeten her türlü tecavüzlerinden korunmuş olarak, müreffeh ve mesut olmak için çalışmayı temin edecek bir istikamet tespit etmesi meselesi . . .

Efendiler, bu siyasetin içinde hem dini siyaset vardır hem de millî siyaset vardır.

Dolayısıyla biz, karma ve fakat tatbik kabiliyeti olan, makul bir siyaset takip etmiş olmalıyız. Eğer İslamlardan, Kur'an'ı yüceltmek dinî bir vazife olarak talep olunuyorsa, hiç şüphe yok ki, Müslümanlar ne kadar kuvvetli, kudretli ve fakat bütün bu kudret ve kuvvet ne kadar akılca yüksek olursa, ilmen, fennen gelişmiş bulunursa, bittabi Kur'an'ı yüceltmeyi o kadar çok iyi yapmasını bilir ve Allah ancak bu mesai tarzından daha çok memnun olabilir. Bütün Müslümanlara da ne yapmak lazım geleceğine dair kuvvetli ve maddi bir misal gösterilmiş olur.
(…)

YEDİ EVLİYA GÜCÜ VEHMEDİLEN PADİŞAHA ÇOK DUA ETTİM

Arkadaşlar, asırlardan beri miras alınagelen zihniyetleri, âdetleri ve ananeleri kökünden çıkarıp atabilmek için, itiraf etmelidir ki, kolay bir şey değildir; müşkül bir meseledir. Mesela, ben kendimden bahsedeyim. Benim merhum anam beni terbiye ederken bana derdi ki, padişahta ve halifede yedi evliya kuvveti var. Ben zaten evliyanın ne olduğunu büyük ve üzeri yeşil örtülü birtakım mezarlara bakaraktan çıkarmak istiyordum. Her halde büyük bir şey, manevi, semavi bir şey gibi hatırıma gelirdi. Ve bunun yedi tanesinin kuvvetine sahip olan insan ne olacaktı? Müthiş bir şey! Ve böyle bir büyüklük korkusunun ve büyüklük timsalinin hakkında söz söylemek de günahtır.

KADIN VE ERKEK AYRI AYRI HİÇBİR ŞEY

Annemin de bana vermiş olduğu terbiye bu idi. Ve hiç şüphe etmem ki, çoğumuzun aldığı terbiye budur. Annemin de kabahati yoktur. Çünkü ona da annesi aynı terbiyeyi vermiş. Onun da kabahati yoktur; ona da annesi aynı terbiyeyi vermiştir.

Arzu ederseniz hanımefendiler, bu noktada sorduğunuz soruya cevap vereceğim.

Arkadaşlar, Yaradan, insanları iki cins olarak yaratmıştır. Fakat bu cinsleri yekdiğerinin lazımı ve melzumu (Biri olunca diğerinin de olması şart olan. ŞP) olmak üzere yaratmıştır. Bunlar ayrı ayrı hiçbir şey değildir.
Fakat birlik halinde bir şeydir; çok büyük bir şeydir. Bütün insanlığın devam edebilmesinin kaynağıdır. Hazreti Ådem ile Hazreti Havva'nın nasıl yaratıldığına dair olan teoriler birbirine uymaz. Ben onlardan bahsetmek istemem. Yalnız, herhangi bir başlangıç kabul edildikten sonraki insanlık safhalarında her ne görürseniz kadının eseridir. Ben annemden aldığım terbiye ile belki hayatımın çok senelerini evham içinde geçirdim. O vehmedilen makama karşı, vehmedilen şahsa karşı çok ibadet ettim, çok dua ettim. Eğer annem bana böyle yanlış bir terbiye vermemiş olsaydı, belki çok zaman evvel başka türlü de düşünürdüm ve benim gibi herkes de başka türlü düşünürdü ve bu felaketlere uğramazdık.”
(c.15,s.59, 68-69)