30 Ağustos 1922 zaferinin öğrettikleri

Kuantum fiziğinin, geleneksel veya Newton’cu fizik kuramının zaman, mekân ve madde mefhumunu ters yüz etmesi gibi üstü örtülmeye çalışılan tarihin kaydettiği her olayı ve sözü evrenden silmek de mümkün değildir. Bu nedenle ‘söz içinizdeyken o sizin esiriniz, ağzınızdan çıktıktan sonra siz onun esiri olursunuz’ denilir.

Zira hem dini-manevi ilmin hem de bilim için bilim yapan materyalist felsefe ilminin ortaya koyduğu gibi üstünde yaşadığımızı düşündüğümüz yerküre ile evrende, mesafe milyarlarca ışık aralığında da olsa, tüm zerreler arasında düzenli ve kesintisiz bir iletişim ve kayıt vardır.

Bu iletişim ve kayıtlara Âdemoğlunun ulaşma, öğrenme, öğretme potansiyeli ve kabiliyeti vardır. Her şey zerrelerden oluşur. Zerreler bütünü oluşturduğu gibi her zerre de bütünü içinde taşır. Bu keşif yeni öğrenenler için muhteşemden de ötedir ama bilinen bir gerçekliktir. Sadece bilinmeyi beklemekteydi.

Bu hakikatten hareketle; gerçeklerin bir gün mutlaka açığa çıkmak gibi huyları vardır. Zira her şey gözlemlenmektedir ve her şey kayıt altındadır. Bir kitap okudum hayatım değişti denilir. Fizik bilimi uzmanı araştırmacı yazar Işık Kızıltuğ’un, ‘Kinz El-Hayat (Hayatın Hazinesi) ve Kinz El-Alem (Alemin Hazinesi) kitaplarını okumanızı tavsiye ederiz. Şüphesiz eserlerinin eleştirilecek, itiraz edilecek ve yorumlanacak düşünceleri ve paragrafları vardır. Yapıcı katkılarımızla insanı korumuş ve insanlığa hizmet etmiş oluruz.

Ama ve lakin şunun altını kalın çizelim; yeryüzünde tanrıyı oynayan şarlatanların hizmetindeki ‘’bilim’’ ve ‘’din’’ yalanlar üzerine kuruludur. Ama bu yalan dokuz doğru paketinde servis edilmektedir. Bu sebeple yalan paketindeki bir doğruyu araştırmak ve ekseriyetle yalanlar feleğinde boğulmak yerine, bilimin ve onun paralelinde seyreden manevi ilmin öğretileriyle donanmalıyız. Yoksa ‘her şeyi insanın zihin ve bedensel sağlığı için yapıyoruz’ diyen küçük iblislerin büyük şeytani projelerinde tükeniriz.

YUNAN İSMİ TEDAVÜLDEN KALKIYOR

26 Ağustos gecesi Afyon-Aslıhan’da 12. yüzyılda batıdan gelen yağmacı lejyoner ‘’Haçlı’’ ordularının sığındığı temelsiz teolojik ve süslü mitolojik söylemler misali Yunan lejyoner ordusuna karşı büyük taarruz vuku buldu. Mustafa Kemal’in liderliğindeki Türk ordusunun 30 Ağustos 1922’de Kütahya, Dumlupınar, Çalköyü yakınlarında Meydan Muharebesi Zaferi ile sonuçlandı.

Bu savaşı anlatan tüm yabancı kaynaklarda muharebenin Türk ordusu ile Grek ordusu arasında vuku bulduğu yazar. Dikkat ediniz Yunan değil Grek ordusu. Zira Batı dillerinde Yunan diye bir millet ve ülke yoktur. Zira Yonya, Yunya, İyonya, Yuna ve en nihayet Yunan olan isim Arapça-Süryanicedir.

Bugünkü Trakya, Makedonya, Atina ve Roma coğrafyasına ilk uygarlık ve ona ait olan her şeyi antik Suriye coğrafyasından (Şam, Irak ve Anadolu) geldiğini bilen Batı ve başöğretmenleri Siyonistler bu coğrafyaları kökünden ayırmak için bilerek Yunan ismini tedavülden kaldırmışlardır. Bunun yerine Grek veya Helen isimlerini tercih etmişler ve bu iki kimliğin Ari, Hint-Avrupalı oldukları yalanını yaymışlardır.

Aslında Iğrık (Grik veya Grek) sıfatı da Arapça-Süryanicedir. Bu konuyu başka bir yazımızda inceleyeceğiz. Burada dikkat çekmek isteğimiz husus şudur ki, Yunan ismi sadece Arapça ve Türkçe lisaniyatta kullanılmaktadır. Şaşırabilirsiniz ama Türk-Yunan savaşı aslında bir kardeşler veya kuzenler arası savaştır.

İngiliz, Fransız, Alman ve üst akıl olarak Siyonistler o kadar sinsi ki fitneyi eker ve kendisi aradan çekilir. Hatta savaşın, krizin, sorunun esas müsebbibi olmasına karşın sabun gibi kayar, zeytinyağı gibi üste çıkar ve arabulucu, uzlaştırıcı rolüne soyunur. Coğrafyamızda, Afrika’da, Asya’da, Amerika kıtasında bu habis zihniyeti ve oyunu gösteren onlarca örnek verilebilir. Bu oyunu en bariz sergiledikleri mekan Kıbrıs’tır.

SÖMÜRGECİLERİN LEJYONERLERİ

Filistin’in Siyonist projeye kurban edilmesi misali, bir İngiliz işgal ve iskan projesi olan Kıbrıs meselesi 1955’te bir Yunan-Türk savaşına dönüştürüldü. Bu savaş için istihdam ettikleri Rum-Yunan faşistleri ve teröristleri adada yüzlerce yıldır Rum, Yunan, Arap ve Ermenilerle bir arada ve yan yana yaşayan Müslüman ve Türklere karşı Hitler'in Yahudilere, Siyonist Netanyahu’nun Araplar ve Müslümanlara yaptıklarını yapmışlardır. Ve aslında bu zulmü, söylem ve eylemlerini benimsemeyen Rum ve Yunanlara da uygulamışlardır.

En nihayet nihai amaç olan Kıbrıs’ı İngiliz işgalinde tutma ve adayı bir İngiliz ve NATO üssü haline getirme projesi gerçekleşmiştir. Bununla birlikte adada birlikte yaşama imkanını zehirlemiş ve hem Türklerin hem Rumların birlikte inşa ettikleri tarihin kökenine kezzap suyu dökmüşlerdir. Bugün Kıbrıs Rum Hükümetinin veya Yunanistan’ın Siyonist İsrail ve barbar Batı sömürge zihniyeti faaliyetlerinde lejyoner olmaları her şeyden önce kendi tarihlerine ve medeniyetlerine ihanettir.

Benzer durum Anadolu, İngiliz, Fransız ve İtalyan ordularınca işgal edildiğinde da hasıl olmuştur. Bu barbar orduların askeri olmayı kabul eden Yunan lejyonerleri onlar adına ve kendilerine vaat edilen hayali tamahlar uğruna vatanlarını savunan Türk, Kürt, Ermeni ve Araplarla savaşmayı kabul etmişlerdir. İngilizler ve Fransızlar, Türk milletinin direnişi karşısında Mustafa Kemal ile uzlaşma ve taviz koparmak amacıyla kendi piyonlarını, Yunan Lejyonerlerini sahada yalnız bırakmış ve kurban etmiştir.

Fransızlar 1. Ankara Anlaşması ile (20 Ekim 1920) İskenderun Sancağı ve Suriye’yi hakimiyeti altında tutmak ve Türk-Arap mutabakatını (1918 Halep Mutabakatı) rafa kaldırmak için Mustafa Kemal hükümetini tanıma ve Kilikya’yı (Adana-Mersin) Mustafa Kemal kuvvetlerine bırakmayı kabul etmiştir. Mustafa Kemal de dönemin koşullarını lehine kullanmak amacıyla Fransa’nın taleplerini kabul etmiştir. İngiltere ve Fransa ile direkt savaşmadan, karşılıklı uzlaşarak ve tavizler vererek, sahadaki piyonlarını (Yunanlı lejyonerlerini) söküp atabilmiştir.

İHANET EDEN PAZARDA UCUZA SATILIR

Aklıselim Ermeni liderler misali aklıselim Yunanlı yöneticiler de daha sonra İngiltere ve Fransa tarafından kullanıldıklarını itiraf etmiştir. Bugün Yunan hükümetleri ülkesini yabancı askeri üslerle doldurarak, Türkiye düşmanlığı, Suriye düşmanlığı, Filistin düşmanlığı yaparak aynı hatayı yapmakta ve bir kez daha İngiltere, Fransa, Almanya, İsrail, ABD çukuruna düşmektedir.

Halbuki İkinci Dünya savaşından sonra bu oyunu en iyi bilen ve ister Türkiye, ister Filistin, ister Mısır, ister Arap dünyasıyla, ister dünya bağımsızlık mücadelesiyle en önemli dayanışmayı gösterenler Kıbrıs Rumları ve Yunanlardı. Benzer bir durum Kürt halkı ve bağımsızlığı için savaştığını iddia edenlerde de görülmektedir. Bu savaşı lejyonerler misali İngiltere, Almanya, Fransa, ABD ve İsrail için yaptıklarını göremeyecek kadar kör, basiretsiz, aciz ve ihanet içindedirler.

Tarihten de zerre ders ve ibret almamışlardır. Zira içimizdeki yüzde 10 hain kota, sahip olduğu imkânlar, paralar, silahlar, basın gücü ve makam ve maddi kazanç için tüm kutsalları satmaya ve yıkmaya hazırdır, sokak çeteleri sayesinde de çoğunluğun iradesini teslim alabilmektedir.

30 Ağustos Zaferi'nin öğrettiği en önemli husus şudur ki, Emperyalizm ve Siyonizm projelerinde komşularına, akrabalarına, milletine karşı görevli olan lejyonerler son merhalede kendi milletine ve tarihine ihanet etmektedir. Ve zamanı geldiğinde tavizler karşılığında pazarda ucuz mal olarak satılmaktadır.