30 Eylül1965: Jakarta’nın orta yeri mezbaha!

Yetmişli yılların Türkiye’sinin bir delikanlısı olarak, ne zaman Jakarta’ya gelsem aynı nostaljik duygular depreşiveriyor. Bu defa da hiç şaşırtmadan aynısı oldu. Gök gürültülü ve fırtınalı bir günün akşamında, nemden sırılsıklam bir havuz başında otururken, gecenin karanlığı beni 1965 yılının 30 Eylül’üne götürdü.

Zaten siz de bu yazıyı 29 Eylül’de okuyor olacaksınız. Neden böyle bir zaman tüneli seyahati gerekti acaba diye düşününce, Lübnan, Gazze, Ukrayna, Irak, Suriye ve Türkiye’nin bugünkü hallerine, seneler öncesinde Jakarta’da olan bitenlerin bir ön-haberci olduğuna karar verdim. Ve 1965 yılının 30 Eylül’ünde, Jakarta’nın karanlık sokaklarını seyretmeye başladım.

Aradan geçen 60 uzun seneye rağmen, hala aydınlatılamayan (elbette istense kolaylıkla aydınlatılabilirdi) bir şekilde, altı Endonezya generalinin evlerine baskın yapılıp, hunharca öldürülmelerinin tüm suçu, Endonezya parlamentosundaki en büyük ikinci parti olan Endonezya Komünist Partisi üzerine yıkılınca, tolumu hala travmaya sokan, ama dünyanın öyle fazlaca haberinin bile olmadığı bir komünist avı başlamıştı.

NAZİLER YAPINCA VAHŞET ABD YAPINCA SESSİZLİK Mİ!

Şu anda karanlığın içinden baktığım sokaklardaki evlerin kapısı, CIA’nın verdiği listeye göre çalınıp, içerden çıkan herkes, Nazilerin Yahudileri ve çingeneleri ölüm kamplarına taşımaları gibi, askeri araçlara toplanıyordu.

Bağlantısızcı Başkan Sukarno’nun tehlikeli bağımsızlık eğilimlerini gören ABD; Çin Halk Cumhuriyeti, Vietnam, Kamboçya ve Laos’taki komünist başarılarının Endonezya’ya da sızmasından olağanüstü endişeliydi.

Çünkü Endonezya, Laos gibi küçük değil, Güneydoğu Asya’nın en büyük ülkesiydi. Ve oradaki bir komünist yönetim, doğrudan Filipinler, Malezya, Tayland gibi diğer komşuları da komünizme doğru harekete geçirebilirdi.

Ve ABD’nin tüm dünyayı tekrar tekrar ateşe attığı o yüzyılın, artık Endonezyalılar tarafından bile hatırlanmayan katliamı, 30 Eylül gecesinden sonra hemen başlayacaktı. Sonuçta, sayıları 500 bin ile 1 milyon arasında tahmin edilen komünist parti yöneticileri, üyeleri, sempatizanları, etnik Çin asıllı Endonezyalılar, önceden organize edilmiş şekilde bulundukları her yerde katledildiler.

Endonezya’nın 4000 adasının her tarafında, dereler kırmızı aktı günler boyu. Vadiler öldürülmüş insan vücutları ile doluydu. Kimin kim olduğu belli bile olmadan, 100 milyonluk Endonezya nüfusunun 1 milyonu, yani yüzde biri, çok organize bir şekilde yok edilmişti.

Ve ABD’nin anti-komünizm saldırılarının içinde, kendileri açısından en başarılısı olarak tarihe geçecekti. Bu günlerden sonra da General Suharto’nun 33 senelik ABD destekli diktası başlayacaktı.

1945’TEN SONRA YOK EDİLEN AVRUPA KOMÜNİZMİ

ABD aynı çabaları, dünyanın her bölgesinde göstererek zaten daha erkenden oluşturduğu anti-komünizm siyasetleri ile 1945’ten sonra İtalya, Fransız, Yunanistan komünist partilerini de bir şekilde etkisiz hale getirerek, gelecek 70 senelik “Amerikan İmparatorluğunu” ilan edecekti.

Bunu neden hatırladık şimdi, bu Jakarta şehrinin nemli ve sıcaktan bunaltan bir gecesinde? Emperyalistler ve eski sömürgeciler, yaptıkları zulmün bir tanesinin bile hesabını vermeden “muafiyet” kazandırdılar kendilerine.

Bakın İspanyollar da Portekizliler de, Belçikalılar da, İngilizler de ve özellikle de Amerikalılar, sanki yeryüzünde tüm bu zulüm olurken, kendileri Mars’ın plajlarında tatildelermiş de, elleri tertemizmiş gibi, BM salonlarında ahkam kesmiyorlar mı, el alemin ufak tefek problemleri konusunda?

İki senedir süren Ukrayna faşizminin yarattığı Rusya’ya saldırı sürerken, ABD’nin organize ettiği ve danışmanlığını yaptığı, İsrail’in Gazze saldırısı birinci yılına giriyor yakında. Daha o hallolmadan, aynı İsrail’in, yine ABD danışmanlığında ve askeri desteği altında Lübnan’a ve daha önemlisi Orta Doğu’ya ayar verme savaşı başlayıverdi.

Çünkü Batı emperyalistleri ve sömürgecilerinin hep “yaptıkları yanlarına kar kaldı”. Hiç kimse hiçbir fatura ödeme korkusu olmadan, son 500 senedir at koşturup durdu ortalarda, aklına geleni yaptı, eline geçirdiğini sömürdü, iktidar kurdu-iktidar yıktı.

BU NASIL BİR SEVDADIR Kİ?

Tarih elbette bu Batı Beylerinin keyiflerine göre yazılmayacaktı. Nasıl Bolu Bey’ine karşı her zaman bir Köroğlu oluyorsa! Ve son 30 senedir, yeni bir dünya kendini yaratmaya başladı. Tüm engellemelere rağmen, Asya’nın, Afrika’nın, Latin Amerika’nın milletleri yavaş da olsa kendilerini toparlayıp, yürümeyi yeni öğrenen çocuklar gibi, biraz düşerek biraz kalkarak, yetişkinliğe doğru ilerlemekteler.

Türkiye’miz bu konuda bizlerin en iyi bildiği örneklerden elbette. Bir türlü geçmiş ilişkilerden elini çekemeyen “sevdalı aşıklar” gibi, Batı’dan vazgeçememelerine rağmen, ürkek şekilde yeni dünyaya da açılma niyetleri de yavaşça ciddileşecek ve hâkim hale geçecektir.

Türkiye örneği, yaklaşık 70 senedir Amerikan ve Avrupa kapılarında zaman kaybedip sömürülen Endonezya’dan Tayland’a, Arjantin’den Suudi Arabistan’a kadar onlarca milletin mevcut durumlarının bir özetidir. Kişisel ilişkilerde olduğu gibi, devletlerarası “evlilikler” de, yani farklı sistemlerle bütünleşmelerin boşanmaları da travmalarla doludur elbette.

Fakat her boşanmada olduğu gibi, sistemlerarası ve devletlerarası boşanmalarda da kişinin veya devletin kendi gücüne ve kaynaklarına güvenerek, geçmişi değil geleceği esas alan kararlar alıp, ona göre yönelimler yapması gerekir ve bu da olacaktır, olmaktadır. Eski sevdalar, ancak şiirlere ve şarkılara malzemedir. Milletlerin varlık savaşında, hiçbir hükümleri bulunmaz.

1 MİLYON ÖLÜNÜN HATIRASI RAHATLAYACAK!

Jakarta’nın karanlık ve nemli sokaklarından, şehir merkezinde dikilmiş elli-altmış katlı camdan kuleleri görünce, 1965 senesinin 30 Eylül’ünde başlatılan insan avının 1 milyon kurbanını tekrar hatırladık. Bu isimli ve isimsiz kahramanlar, belki de Endonezya’nın Çin dahil komşuları ile bir araya geleceği BRICS çatısı altında olmasına memnun kalıp, artık mezarlarında rahatça uyuyabileceklerdir.

Zaten kendi zamanlarının, yani 1965 yılının Endonezya Başkanı Sukarno, Bağlantısızlar Hereketi’nin kurucularından en önemlisi olarak, bugünkü BRICS’e de ilham vermiyor mu? Yani tam anlamı ile “geliyor gelmekte olan”!

Ruhları şad olsun, emperyalizm kahrolsun!

İlgililere, Endonezyada 1965’te neler olduğuna dair iki film önerisi: The Look of Silence, The Act of Killing (East Timor and Indonesia Action Network, ETAN)