35. madde sorunu -(TAMAMI)
211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç HizmetlerYasasının 35. maddesi silahlı kuvvetlerimize “Cumhuriyeti koruma ve kollama” görevi vermektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri 1960, 1970 ve 1980 yıllarında ülke yönetimine müdahale etmiştir. 1960 müdahalesinden sonra gerici akımların siyasete egemen olması ve demokratik cumhuriyeti yok etmesi olasılığına karşı Türk silahlı kuvvetlerine, cumhuriyeti koruma ve kollama görevinin verilmesi ağırlık kazanmış ve 1961 tarihinde yukarıda anılan yasa kabul edilmiştir. Kanımızca bu görevin orduya verilmesinin ilginç bir nedeni vardır. Kurtuluş savaşının başarı ile verilmiş olmasında, sonrasında çağdaş bir devlet kurulmasında silahlı kuvvetlerimizin yadsınamaz katkıları vardır.Atatürk’ün askeri dehası ve devlet adamlığı niteliği ordumuzun yurt sevgisi ile birleştirilerek Osmanlının küllerinden yeni bir devlet yaratılmıştır Kurtuluş savaşını kazanan ordumuzun diğer devletlerin ordularından farklı bir yanı vardır. Bu ordu Belçika’nın. Fransa’nın, İngiltere’nin koloniyal ( emperyalist ) ordusu değildir. Onlar gibi devletin Afrika’yı Uzakdoğu’yu, Ortadoğu’yu sömürmesine aracılık etmemiştir tam aksine ülkesini emperyalistlerin elinden kurtarmak için onurlu bir bağımsızlık savaşı vermiştir ve bugün yaşadığımız ülkemiz Mustafa Kemal ile birlikte ordumuzun eseridir. Gerici siyasetleri besleme potansiyali yüksek olan ülkemizde demokratik Cumhuriyeti koruma görevinin orduya verilmesi ordunun kendi eserinini koruması olarak algılanmalıdır.
Ordunun siyasete müdahalesinin her zaman toplum yararına olduğunu söylemek mümkün değildir. Sadece 1960 müdahalesi sonucu ülkemiz çağdaş bir Anayasaya ve ileri demokratik ülkelerde gözlenen kurumlara sahip olmuştur. Demokrasinin kendini koruması için Anayasa Mahkemesini, işçi sendikalarını, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkını gündemimize getirmiştir. Daha sonraki müdahaleler Cumhuriyeti koruma ve kollama adı altında solu, sol aydınları, sol düşünceyi ve özellikle sendikaları yok etmeye dönüşmüştür. Sendikacılar terröristler gibi ev ev aranmış, resimleri posterlere konularak azılı suçlu muamelesine maruz bırakılmış, sıkıyönetim mahkemelerinde insafsızca yargılanmışlardır.
Türkiye Cumhuriyeti kaynağını Anayasadan alan demokratik, laik ilkelere bağlı olarak halkın egemenliğine dayalı bir rejim ile yönetilmektedir. Böyle bir rejimin varlığı bazı kurumların varlığı ile doğru orantılıdır. Demokrasi var olmak için bağımsız yargıya, özgür basına, özerk üniversitelere ve hükümetlerin emrinde olmayan, hükümetlere biat etmeyen özgür sendikalara muhtaçtır.
Bir ülkede, diyelim ve varsayalım ki Afrika’nın Kongo’sunda demokratik düzenin nimetlerinden yararlanarak iktidar olan bir siyasi partinin Cumhurbaşkanı kendi inançları doğrultusunda demokrasi ile bağdaşmayan bir rejimi kurmak ve yaşatmak isterse, bu amaçla devlet işletmelerini yok pahasına satarak, koruyucu ve ayırıcı imar oyunları ile zengin ettiği yandaşlarının gazete ve televizyon kanalları sahibi olmasını sağlarsa, sendikaları esir alırsa, üniversitelerde kendi siyasetini eleştirenleri ülkesininYÖK’ü aracılığı ile işsiz bırakarak susturursa, polis kadrolarını 250-300 bine çıkarır ve onları ağır silahlar, bibergazı ile donatırsa ve gösteri yapanlara karşı orantısız güç kullananları 12 maaş ikramiye ile ödüllendirip polisi daha zorba olmaya özendirirse, Kongo’da bu durumu nasıl değerlendirilip demokratik cumhuriyet nasıl korunacak sorusuna Kongo’lular acaba ne cevap verecektir? Diyebilirler ki,” bizim Anaya Mahkememiz, idareyi denetleyecek İdari Mahkemelerimiz var” ve bu mahkemelerin görevi demokrasiyi korumaktır ve bu mahkemelerin onurlu yargıçları siyasi, iktidarın demokrasinin üstüne şal örtünmesine asla izin vermeyeceklerdir. Pek güzel de eğer Kongo Cumhurbaşkanı o bağımsız yargı organlarını bağımlı hale getirmiş ve yargı organlarının yargıçlarını yandaşları ile doldurmuşsa o yargıçlar demokratik cumhyuriyeti koruyabilecek mi? Bu koşullarda halk Kongo ordusundan medet umabilir ve onların Cumhuriyeti korumasını bekleyebilir. Siyasi iktidarın başı bu aşamada kendi halkına “şah”diyerek ordusunu sadece savaşta kullanılacak robotlar durumuna getirmek isteyebilir ve bu da kendisi açısından çok akıllı bir adım olur. Böyle bir senaryo gerçekleştiğinde Kongo’da insan hakları, Kongo’nun Afrika Birliğine girmesi hayâl olur ve Kongo uluslararası arenada hızla itibar kaybeder, yalnızlaşır ve giderek Kongo’da kabile hayatı yeniden başlar.
211 sayılı yasanın 35. maddesini kaldırmak isteyen AKP hükümeti umarız Türkiye’yi ütopik Kongo örneğine dönüştürmek istemeyecektir. Demokratik düzenin raydan çıkmasını önleyecek hiçbir fren mekanizmasının kalmadığı ülkelerin bir duvara çarpmasının tarihte örnekleri çoktur ve tarih örnek alınmak için vardır..