40 yılda yaratılan mucize: Shenzhen! ‘Geri adım atma’

Pekin ve Şanghay’da ikişer gün geçirdikten sonra, şimdiki rotamız Çin’in daha da güneyi: Shenzhen (Şıncın). Şanghay-Shenzhen arası 1494 kilometre. Uçakla geliyoruz. Havalimanından çıkınca, sıcak hava dalgası ve nem insanı vuruyor. Pekin’in soğuğundan sonra, adeta sıcak denizlere inmiş gibiyiz.

Shenzhen, Guangdong eyaletine bağlı. İnci Nehri deltasına kurulmuş bir şehir. Bir yanında Hong Kong bir yanında Makao bulunuyor.

Burası Çin Halk Cumhuriyeti’nin Özel Ekonomik Bölgeleri’nden bir tanesi. Yaklaşık 40 yıl önce, küçük bir balıkçı kasabasıymış. Halkı yoksulmuş. Özellikle Hong Kong’a kaçışlar çokmuş. Fakat muazzam bir kalkınmayla şimdi gökdelenlerin yer aldığı, bir finans ve yüksek teknoloji üretim merkezine dönüşmüş. Huawei, OPPO gibi Çin’in önemli markaları burada kuruldu. Şehir, bu anlamda "Reform ve Dışa Açılma"nın simgesi durumunda.

Burası Çin Halk Cumhuriyeti’nin Özel Ekonomik Bölgeleri’nden bir tanesi. Yaklaşık 40 yıl önce, küçük bir balıkçı kasabasıymış.

770 BİN METREKARELİK CENNET

Shenzhen, bir begonvil deryası. Pekin’de yolda gördüğümüz güller, güneyde yerini begonvillere bıraktı. Pembe bir cümbüşün içinden geçiyoruz. Sıcak etkisini hemen gösteriyor.

İlk ziyaret yerimiz, HONOR teknoloji şirketinin merkezi. HONOR, özellikle cep telefonları üreten bir şirket. Ekranı ikiye katlanabilen, en ince ve çanta haline gelebilen çeşit çeşit şaşırtıcı teknolojik yeniliklere sahip. Ayrıca çoklu ekran teknolojisiyle bilgisayar ve tabletinize cihazlar arası bağlantı yaparak, işlerinizi çok hızlı biçimde halledebiliyorsunuz. Özellikle gazetecilere büyük kolaylık sağlayan bir sistem.

HONOR’dan çıktıktan sonra yolculuğun yorgunluğunu atmak için, Shenzhen Yetenek Parkı’nda küçük bir mola veriyoruz. Burası gökdelenlerin içinde bir cennet gibi. 770 bin metrekarelik alan yemyeşil. İnsanlar burada güneşleniyor, soluklanıyor, çocuklarını gezdiriyor. Sudan çıkan kuşlar, gökyüzünde süzülüyor.

770 bin metrekarelik alan yemyeşil. İnsanlar burada güneşleniyor, soluklanıyor, çocuklarını gezdiriyor. Sudan çıkan kuşlar, gökyüzünde süzülüyor.

DENİZİN ÜSTÜNDE TİYATRO

Akşam bir tekne gezimiz daha var. Geniş bir limandan gemiye biniyoruz. Güneş batarken, küçüklü büyüklü adaları izleyerek, denizi yarıyoruz. Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra karşımıza ufku dolduran, ince ve uzun, yılan gibi kıvrılan bir köprü çıkıyor. Burası, Hong Kong-Zhuhai-Makao Köprüsü. Tam 55 kilometre. Üç bölümlü köprüde dört yapay ada, bir denizaltı tüneli var. Mavi, kırmızı, turuncu ışıklarla renklendirilen köprü, büyük bir seyir zevki sunuyor.

Teknede aynı zamanda Çinli sanatçılar tiyatro gösterisi de yapıyor. İsteyen açık bölümlerde denizin, akşamın ve mehtabın tadını çıkarıyor, isteyen de sahne gösterileriyle keyifli vakit geçiriyor. Her ne kadar tam anlamasak da, dönüş yolunda yeşil çay eşliğinde biraz bu tiyatroyu izliyoruz.

562 METREDEN AŞAĞIYA BAKMAK

Shenzhen’de ikinci, Çin’de son günümüz. Shenzhen Ping An Finans Merkezi'ne ziyaret ile güne başlıyoruz. Burası 115 katlı, 599,1 metre yüksekliğinde. Çin'in 2. en yüksek binası. Burada Şanghay’daki Doğu’nun İnci Kulesi’nden bile daha yüksek bir gözlem güvertesine sahip. Tam 562 metreye çıkıyor. Asansörler o kadar hızlı ki, birkaç saniyede yarım kilometre fırlıyorsunuz. Füzeyle uçmak gibi ama hissetmiyorsunuz.

Bütün Shenzhen ayaklarınızın altında. Bir tarafta masmavi deniz, bir tarafta gökdelenler, bir tarafta yemyeşil büyük parklar, bir tarafta gökyüzündeki bulutlarla kucaklaşan dağlar… Yere bakmak bile baş döndürücü.

Shenzhen Ping An Finans Merkezi 115 katlı, 599,1 metre yüksekliğinde. Çin'in 2. en yüksek binası. Bir tarafta masmavi deniz, bir tarafta gökdelenler, bir tarafta yemyeşil büyük parklar, bir tarafta gökyüzündeki bulutlarla kucaklaşan dağlar… Yere bakmak bile baş döndürücü.

NEHRİ GEÇERKEN AYAKLARLA TAŞLARI YOKLAMAK

Son durağımız Shenzhen Reform ve Dışa Açılım Sergi Merkezi. Burası Çin’in bugünlere nasıl geldiğini anlamak için önemli noktalardan bir tanesi.

Müzenin hemen girişinde dışa açılma öncesi kullanılan pirinç toplama makineleri, çıkrıklar, çalışanlar kimlik ve iş bilgileri, mühürlü notlar yer alıyor. Bir köşede heykellerle birlikte ortadan ikiye ayrılmış bir yol görüyorsunuz. Burası Hong Kong ile Shenzhen’i ayıran bir yolun ortası. Solda eski dönemlerde Hong Kong’un gelişmişliği, canlı dükkanları yer alıyor. Diğer yanda kapalı dükkanlarıyla Shenzhen’in geri kalmışlığı anlatılıyor. Hemen yanında bu ayrım noktasının bugünkü hâli var. Arada bir fark kalmamış.

Son durağımız Shenzhen Reform ve Dışa Açılım Sergi Merkezi. Burası Çin’in bugünlere nasıl geldiğini anlamak için önemli noktalardan bir tanesi.

Bir fotoğrafa gözümüz takılıyor. Önde yaşlı bir yetkili birini dinliyor. Arkada genç biri. Bu genç olan Xi Jinping. Yaşlı yetkili ise babası Xi Zhongxun.

Baba Xi, dışa açılma sürecinin önemli figürlerinden.

Müzede Şanghay’da karşımıza çıkanın benzeri, bir boğa figürü var. Azim ve çalışkanlığın sembolü boğa, hemen arkasında bir ağaç köküyle ileri atılır şekilde tasvir edilmiş. Dışa açılım sürecinde insanların yaşamları, atölyeler, sanat hayatı, bisiklet kültürü, geleneksel kıyafetler ve çalgılar, ahşap gemiler, porselen biblolar, dev resimler, teknolojik araçlar, robotlar, bölgenin çeşitli maketleri ve daha birçok şey müzede yer alıyor.

Müzede Çin’in kullandığı çeşitli devrimci sözler de var: “Nehri geçerken ayaklarımızla taşları da yoklayacağız.”, “Geri adım atma.”, “Zaman paradır ve verimlilik hayattır.” gibi.

Müze ziyaretimizi bitirip Çin’in ufuklarından ayrılırken, genel olarak birkaç noktaya daha dikkat çekmek istiyoruz.

KIZIL DARI TARLALARI’NDAN ÖZGÜRLÜK ÇİÇEKLERİNE

Elbette kısıtlı olsa da üç şehirde zaman geçirdik, insanla temasta bulunduk, gözlemler yapma şansına eriştik. Çin kırsalını değil, elbette gelişmiş şehirlerini gezdik. Fakat bazı ortak noktalar dikkatimizi çekti.

Birincisi, Çin dünyanın en güvenli ülkelerinden bir tanesi. Sokaklarda insanların bu güveni var.

Gittiğimiz üç büyük şehir de temizdi. Her yerde vızır vızır temizlik görevlileri gördük.

İkinci, ekonomik kalkınma toplumda bir refah yaratmış. Bu da toplum psikolojisini olumlu anlamda etkilemiş. Trafikte, sokakta, çarşı pazarda acele, hır gür, tartışma hiç görmedik. İnsanları geneli genelde güleç yüzlü. Güvenlik ve ekonomik kalkınmanın toplumda bir “rahatlık” yarattığını söyleyebiliriz.

Kadınlar genelde toplumda özgüvenli ve ön planda. Gittiğimiz her yerde rehberlerimiz, mihmandarlarımız kadındı. Atak ve cesurlar. İşlerinde disiplinliler. Kadın-erkek eşitliği giderek ülkede içselleştirilmiş.

Çin’in Nobel ödüllü yazarı Mo Yan, Kızıl Darı Tarlaları’nda 1923-1976 arası üç kuşak kadını anlatır. Japon istilasına karşı verilen Direniş Savaşı’nda kadınlar o darı tarlaları gibi sürülür, ezilir. Fakat bugün başı dik, öncü kadınlar tarlalardan fabrikalar, sokaklardan işyerlerine her yerde üretiyor, hem kalkınıyorlar hem de ülkelerini kalkındırıyorlar. Çin Komünist Partisi’nin en büyük başarılardan biri de bu. Kızıl Darı Tarlaları’ndan gelip yurdun dört bir yanında açan özgürlük çiçekleri, Çin kalkınmasını omuzlarında taşıyan Atlas gibiler.

GASTRONOMİ ÜLKESİ

Çin mutfağı geniş bir kültüre sahip. Özellikle deniz ürünleri yoğun ve yaygın. Vejeteryanlar için de çok fazla seçenek var. Ülkemizde bulunmayan birçok bitkisel lezzeti de tatmış olduk. Herkes, her damak zevkine ve kesesine uygun yiyecekler bulabilir.

Çinliler kalabalık sofralarda yemeyi seviyor. Döner sofralarda ortaya gelen yemekleri dilediğinizce tabağına alabiliyorsunuz. Her yemeğin yanında mutlaka çay var. Özellikle yasemin çayı. Hemen hemen her şehirde Uygur restoranına veya helal yemekler yapan dükkanlara rastlayabiliyorsunuz. Yine hot pot denilen bizim “kendin pişir kendin ye” tarzındaki kültür de yaygın. Sofraya altı yanan semaver benzeri bir bakır kap geliyor. İçine su dolduruluyor. Çiğ gelen etler, peynir, yeşillikleri siz içine atarak, pişirerek yiyebiliyorsunuz.

Çin’de son dönemde Starbucks ve hamburger markaları yayılmaya başlamış. Starbucks, ABD’den sonra en çok dükkâna Çin’de sahip. Fakat Çinlilerin kahve kültürleri pek yok. Son dönemde yaygınlaşmış. Esas içecekleri limonlu sıcak su ve bin bir çeşit çay. Çinlilerin kurduğu HeyTea adlı bir marka, Starbucks’la yarışır vaziyette. Biz okurlarımıza yolu düşerse yeşil çayın yapraklarının ezilip kurutulmasıyla elde edilen maça kahvesini ve Heytea’den sütlü çay içmelerini öneririz.

Çin’de süt ürünleri maalesef pek gelişmemiş. Tatlı bir yoğurtları var. Hatta bazı yoğurtları pipetle içiyorsunuz. Tatlı kültürleri de maalesef kısıtlı. Shenzhen yediğimiz fakat şimdi adını unuttuğum, benim aşure diye adlandırdığım mangolu lezzeti herkese tavsiye ederim.

Özellikle yeni lezzetler denemek isteyenler için Çin gastronomide de büyük yenilikler sunuyor.

Çin elbette birkaç günle, birkaç şehirle anlaşılabilecek değil.

Ama biz okurlarımıza ana hatlarıyla Çin devriminin felsefesini ve günlük yaşantısını aktarmaya çalıştık. Türkiye’nin Çin’den Çin’in Türkiye’den öğreneceği çok şey var.

Binlerce yıllık devlet birikimi ve kültür tarihi olan iki kadim kültür, Asya kartalının iki kanadı, birbiriyle devletler düzeyinde daha sıkı ilişkiler kurmalı. Bu hem Türk hem Çin milletinin yararınadır. Yükselen Asya Çağı’nda bizi İpek Yolu yeniden birleştiriyor.

Hem maddi hem manevi gücümüzü birleştirmenin tam sırası.