4+4+4 acelesinin ardında yatan nedir?-(TAMAMI)

AKP’nin 4+4+4 acelesi, sırf “inat” ya da “intikam” dürtüsüne bağlanabilir mi? Bu partinin “dindar nesil yetiştirme” hevesinin yeni olmadığı açıktır. O zaman iktidarının onuncu yılını süren AKP’nin, birkaç haftalık gecikmeyi bile ciddi bir sorun haline getiren bu acelesinin ardında ne yatıyor?

Bölünme Anayasası’nın takvimi

Bu acelenin ardında yatan, “Bölünme Anayasası”nın takvimidir. Çünkü “4+4+4 Yasası”nın, Anayasa değişikliği yeniden gündemin merkezine oturmadan çıkarılması gerekmektedir. Bu yasayla Türkiye’ye kurulan tuzakların büyük bir yıkıma dönüşmesi, Anayasa’da “yerelin güçlendirilmesi” adı altında, eğitim alanındaki bazı yetkilerin yerel yönetimlere devredilmesiyle gerçekleşecektir. O zaman, Meclis’te komisyon basma, öğretmenlere biber gazlı ve coplu saldırılar da dahil, ne yapıp edip, bu yasa tasarısıyla Anayasa’da öngörülen değişiklikler arasındaki ilişki kamuoyu nezdinde açığa çıkmadan, 4+4+4 yasalaştırılmalıdır. Aslında 4+4+4 tasarısında birçok konunun ucunun açık bırakılmış olması da, aynı amaca yönelik “kurgulanmış bir belirsizlik”tir.

Esas formül “(4+4+4) + Bölünme Anayasası”

O zaman “(4+4+4) + Bölünme Anayasası”, “öğretimin birliği”nin tam karşıtına dönüştürülmesinin, “öğretimin etnik ve dinsel temelde parçalanması”nın formülüdür. Üstelik bu formül, sadece etnik ve dinsel temeldeki ana akımlara değil, her türlü ayrıştırma ve bölünme etkenine “eşit özgürlük” tanıyarak, milleti paramparça etme tuzağını içinde barındırmaktadır. Onun için belki de Eğitim-İş’in bu yasa tasarısına karşı attığı “Amerikan kopyası AKP projesine hayır” sloganını, “AKP’ye dikte edilen Amerikan projesine hayır” diye okumak daha doğru olur.

Eğitimin etnik ve dinsel temele oturtulmasının ayrıştırıcı ve bölünmeyi derinleştirici etkisinin kendisini en güçlü biçimde göstereceği dönem, “4+4+4”ün ikinci dördüdür. İkinci dört, öğrencinin çocukluktan gençliğe geçerken hayata ve dünyaya bakış açısının görece yerleşik hale geldiği, dolayısıyla ideolojik etkilere en açık olduğu dönemdir. Tayyip Erdoğan’ın yasa tasarısı için “ideolojik değil, pedagojik” derken atıfta bulunduğu “pedagojik” etken de herhalde budur.

İstenen Bilim’den ve Türkiye’den özgürlük

Eğitim ve öğretim sistemimiz, uzun bir süreden beri saldırı altındadır. Bir yandan “akıl ve bilim”, diğer yandan da “ulus bilinci ve toplumsal dayanışma ruhu” eğitimden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Bilimin yol göstericiliğinin yerine tarikat ve cemaatler aracılığıyla Ortaçağ tahakkümü; birlikte ve dayanışma içinde ulusun geleceğini inşa ruhunun yerine de, herkesin “kendi bacağından asılan koyun” kimliğine büründürülmesi geçirilmeye çalışılmaktadır. Eğitimi bilimsizleştirmek için, önce bilim ile bilim-dışına demokrasi adına eşit muamele istenmiş, daha sonra da giderek çoğunluğun istediği odur diye bilim-dışının bilime egemenliği ilan edilmiştir. Eğitimi vatansızlaştırmak için de, eğitim metalaştırılmış, alıcısı ile satıcısı arasında fiyatı ve niteliği konusunda anlaştıkları takdirde gerçekleşecek bir alışverişin konusu haline getirilmiştir. Bu saldırının insangücümüze verdiği hasar büyüktür. Özellikle son otuz yıldır, eğitim sistemimizde yaratılan sistemli ve ciddi aşınmanın, ülkemizde karşı-devrimin ilerlemesine olan katkısı daha yakından araştırılmaya değer bir konu olarak önümüzde durmaktadır.

Örtüyü kaldırmak

Ancak bugün atılmaya çalışılan adımın resmin bütünü içindeki özgül hedefini saptamak, mücadelenin başarısı açısından belirleyicidir. Hele bu mücadelenin daha geniş kitleleri seferber etme gizilgücünü içinde barındırdığı ve sonucunun ülke açısından büyük önem taşıdığı göz önüne alınırsa, soruna parçalanmış bir zihinle sadece eğitimin içinden bakmak yerine, sorunu bütüncül bir yaklaşımla ele almak kuşkusuz son derece yararlı olacaktır. Aksi, AKP’nin “(4+4+4) + Bölünme Anayasası” formülünün üstüne serdiği örtünün işlevini sürdürmesine hizmet eder.