5. yıl… Fenerbahçe otobüsünü kim kurşunlattı?
Yine bir 4 Nisan, yine günlerden Cumartesi… Aşağıdaki yazıyı, geçen yıl 4 Nisan’da yazmıştım. Ne eklenecek bir kelime var ne çıkarılacak, sadece yazıdaki “4.” yılları “5.” yıl yaptım. “Dünya can derdindeyken, yazdığın şeye bak. Salgınla mı uğraşacaklar, bununla mı?” diyecek olanlara, otobüs kurşunlanmasının tam 5 yıllık bir konu olduğunu ve ‘küllendirme uzmanlarınca’ sistematik olarak unutturulmaya çalışıldığını hatırlatırım. O ‘uzmanlar’ ki, Kovid-19 karantinasından kaçırılmak için polis marifetiyle otobüsten indirilen Kıbrıslı kadına bu torpili yapan yetkiliyi de, 20 gündür bulup açıklayamadılar bir türlü… Dedik ya, onların işi ‘küllendirmek’.
Meydan, 4 Nisan 2019 tarihli Aydınlık’ta yayımlanmış olan, “Kurşunlamanın 4. yıldönümünü... Nice yıllara(!)” başlıklı yazının…
2015, ‘aydınlatılmamış’ provokatif eylemlerin altın yıllarından birisiydi. Bu cümleden olmak üzere, Fenerbahçe’yi hedef alan bir dizi saldırı da peş peşe yaşandı. Nisan ayında Trabzon’da otobüse yapılan silahlı eylemden sonra, kulübün Ankara Şubesi’ne taşlı saldırı yapıldı. Mayıs’ta, Mersin’e gidecek futbol takımını, Sabiha Gökçen Havaalanı’na bırakan kulüp otobüsü dönerken yolda saldırıya uğradı. Ağustos’ta Fenerbahçe futbolcusu Mehmet Topal’ın aracı hareket halindeyken kurşunlandı.
Kuşkusuz en vahimi, Trabzon’da takım otobüsüne yapılan saldırıydı. 4 Nisan 2015 Cumartesi akşamı Rize’de oynadığı lig maçının ardından otobüsle Trabzon’a gitmekte olan Fenerbahçe kafilesine, saat 22.15 sularında Sürmene ilçesi girişinde, tüfekli saldırı yapıldı. Şakak kemiğinin altına kurşun isabet eden şoför Ufuk Kıran, otobüsü durdurmayı başararak olası faciayı önledi.
Eylemin akabinde Emniyet güçleri, kafile başkanı Mahmut Uslu’ya, “Olayı abartmayın” dediler. Vali Abdil Celil Öz, apar topar açıklama yapıp, “Otobüse taş atıldı” dedi. Bir gün sonra bölgede yapılan arama-tarama çalışmaları sonrasında silahın ateşlendiği yer tespit edilip, olay yerine 200 metre uzaklıkta dağ tarafında saldırıda kullanıldığı tahmin edilen bir otomatik av tüfeği bulundu.
Sürmene Cumhuriyet Savcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında 2 kişi gözaltına alındı. Gözaltı olayını 7 Nisan sabahı Trabzon Valisi Abdil Celil Öz, düzenlediği bir basın toplantısı ile duyurarak, 2 kişinin gözaltına alındığını, birinin otobüsü takip ettiğini, diğerinin ise silahı ateşlediğini açıkladı. Olayla ilgili N.S. ve E.A isimi şahıslar 2 gün süren sorgulamalarının ardından adliyeye sevk edildi. Sürmene Sulh Ceza Mahkemesi tarafından “Somut delillere dayalı, kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı” gerekçesi ve adli kontrol şartıyla serbest bırakıldılar. O gün bugündür de, resmi makamlardan çıt çıkmadı. CHP, TBMM’de konuyla ilgili soru önergesi verdi. Fenerbahçe, olayın yıldönümlerinde açıklama yaptı. Medyada birkaç kişi olayı gündemde tutmaya çalıştı. Ben, sayısını hatırlamadığım kez yazdım ve bugün, ucuz atlatılan Sürmene saldırısının 5. yılı doldu.
SİYASİ OTORİTENİN ÇİZDİĞİ ROTA BU YÖNDE
İlin bürokratları, derin bir sessizlik içindeler. Bilgi almak için aradığım, eski vali Öz’ün maiyetindekiler, sayın valilerinin bu konuda görüşmek istemediğini belirtmişlerdi. Adeta unutulması isteniyor olayın. Tabii bu, bürokrasinin kendi başına verebileceği bir karar olamaz. Anlaşılıyor ki, siyasi otoritenin çizdiği rota bu yönde. Yine de, sorumluluk alanlarında yaşanan böyle büyük ve vahim bir olayın aydınlanmasında, yıllardır bir adım mesafe kaydedememiş olan Trabzon Valileri Abdil Celil Öz, Yücel Yavuz, İsmail Ustaoğlu ile Sürmene Kaymakamları Oktay Erdoğan, Mehmet Alper Çığ ve Ahmet Gazi Kaya’ya tarihe ve kariyerlerine not düşmek adına soralım: 5 yılda ne yaptınız?
Tabii ki, siyasi sorumluluk taşıyanlara da... O gün de, bugün de yürütme erkinin başındaki kişi, ‘Dicle’nin kenarında kaybolan koyunun hesabını vicdanında taşıyan’ Recep Tayyip Erdoğan... İçişleri Bakanları Sebahattin Öztürk, Selami Altınok, Efkan Ala ve 3.5 yıldır da Süleyman Soylu... Ya siz neler yaptınız Fenerbahçe’ye suikastın aydınlatılmasına dair? Özellikle de, emrindeki polislere, şüphelilerin bacaklarını kırmasını emredebilen ‘hukuk devletinin’ İçişleri Bakanı’na soralım: Avuç içi kadar yörede, suç aleti de ele geçirilmişken, devletin onca teknolojik, istihbari ve insan gücü imkânına rağmen kuş olup uçan ve bir türlü yakalanamayan tetikçi(ler) kimlerdi? Bireysel fanatikler mi, organize holiganlar mı? Hangi saikle kalkışmışlardı bu büyük eyleme? Arka planda kim vardı, Fetullahçı Terör Örgütü mü, Irak-Şam İslam Devleti mi, PKK mı, CIA mı, MOSSAD mı kim?
Eylem, ardında çok sayıda ölü bırakarak amacına ulaşsaydı, yine faili meçhul kalır mıydı dersiniz? Hiç sanmam!
AYDINLATILMAK ZORUNDADIR
Bu işi, vicdanen değil resmen aydınlatmak ve açıklamak zorundadır İçişleri Bakanı. Zira Kanun, görevlerini sıralarken, “Bakanlığa bağlı iç güvenlik kuruluşlarını idare etmek suretiyle ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü, yurdun iç güvenliğini ve asayişini, kamu düzenini ve genel ahlakı, Anayasada yazılı hak ve hürriyetleri korumak” ve “Suç işlenmesini önlemek, suçluları takip etmek ve yakalamak” diye emretmiştir kendisine, hukuk devleti olduğumuzu varsayarak. Onca yetki, personel, tesis, ekipman, para bunun için sağlanmaktadır herhalde... "Makamından aldığı güçle; meşrebince davranır, istediğine hakaret, dilediğini tehdit eder, siyasi rakiplerine gözdağı verir, önlerine yasadışı engeller çıkarır, gözüne kestirdiğinin bacağını kırar, uygun gördüğü cinsel tacizcileri, yandaşı olan küfürbazları korur ve kollar, işine gelmeyeni yargı kararı olmasa da teröristlikle yaftalar, kan güder, kin güder, parmak sallar, sıkışınca karşısındakilere ‘nonoş’, ‘uzay yaratığı’, ‘paçoz’ gibi kaba fiziksel benzetmelerle saldırır, bütçeyi usulsüz kullanır, yakınlarına torpil yapar, faşizan uygulamalarla demokratik hakların kullanılmasını engeller...” gibi görev ve yetkileri olduğu yazmıyor Kanun’da. Şahsen, Soylu’nun, siyasi tarz itibarıyla eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’a benzediğini hatta ona öykündüğünü düşünürüm. Neticede aynı siyasi gelenekten gelmekteler. Bu da, Ağar’ın Uğur Mumcu cinayetine ilişkin, Güldal Mumcu’ya söylediği iddia olunan “Bu tuğlayı çekersek, duvar yıkılır” sözünü anımsatır. Fenerbahçe otobüsüne yapılan silahlı saldırı da o tuğlalardan biri mi acaba, diye düşünmeden edemiyor insan 5 yıldan sonra...