6551 sayılı AKP-PKK anlaşması

Biz sandıklı cumhurbaşkanlığına bohçalanırken, Meclis'e "çözüm sürecine yasal zemin" sağlayacak tasarı geldi. Tasarı'nın sahibi AKP-HDP. İmza sahibi tek başına AKP idi. Ama özellikle İçişleri Komisyonu'nda sorularımıza yanıt verip tasarıyı canhıraş savunanlar HDP'liler oldu. CHP yönetimi de tasarıyı destekledi. MHP karşı çıktı.

O tasarı TBMM Genel Kurulu'nda görüşüldü, Cumhurbaşkanı Gül tarafından hemen onaylandı, yasa oldu ve 16 Temmuz 2014 günü 6551 sayıyla Resmi Gazete'de yayımlandı.

Yasanın görüşmeleri ilginçti.

'YENİ TÜRKİYE YAŞAMI' İÇİN

HDP'liler "ortak vatan istiyoruz" diyorlardı. "Vatan ortak değil mi, bu vatan hepimizin" diye karşı çıkılınca, gülümseme eşliğinde derin suskun bakışlar fırlattılar. Ortak vatan dediğinizden kastınız nedir sorusunu hep yanıtsız bıraktılar. Çünkü onlara göre ortak vatan Türkiye değil. Ortak vatan Türkiye ve Kürdistan'dır diyorlar. Bunu temsilcilerinin basına yansımış açıklamalarından örnekleyip kendilerine sorunca, 'Biz Kürdistan'ı kendimiz yönetip Türkiye parlamentosuna kendi temsilcilerimizi göndererek ortak vatan politikalarında yer alacağız' dediklerini söyleyince yanıt vermek yerine saldırıya geçtiler.

HDP'liler "eşit vatandaşlık istiyoruz" diyorlardı. "Eşit değil miyiz, etnik köken nedeniyle hangi haktan yoksunluk var" deyince, anadil yasaklarından başlayıp anadilinde şarkı söyleyememe zamanlarından dem vurdular. Açıklamaktan kaçtılar. Çünkü onlara göre eşit vatandaşlık bireylerin değil etnik toplulukların eşitliği. Onlara göre Türkler de bir etnik topluluk ama anadilleri resmi dil olmuş. Bu eşitsizlik diyorlar: "Tüm etnik toplulukların anadilleri resmi dil olursa, işte ancak o zaman olur eşit vatandaşlık."

HDP'liler durmadan "Biz birlikte yaşamak istiyoruz" diyorlar ama şartları var: Ortak Vatan - Eşit Vatandaşlık temelinde!

Biz de diyoruz ki, bu birlikte yaşamak isteği değil, etnik kimlik ve coğrafi statü talebi. Yani ayrışma hedefi.

YABANCI GÖZLEMCİLER İÇİN

HDP'liler, ayrışma müzakerelerinde bir de gözlemci heyet olmasını talep ediyorlardı. Resmi olarak önerge vermişlerdi. Önergelerinde "yerli veya yabancı kurum, kuruluş veya kişilerden oluşan bir gözlemci heyet" olmasını, müzakerelerde bunun "üçüncü taraf olarak yer almasını" istediler. AKP'li hükümet yetkilileri inatçı suskunluklarını bozmak zorunda kalınca "bizim tasarımızda var mı böyle şey, yok!" demekle yetindiler.

Üstüne bir de bolca 'korkuyu atın! paranoyadan kurtulun! kuruntu yapmayın!' tavsiyelerinde bulundular. Bu koroya yazık ki bir CHP milletvekili de katıldı.

Oysa bizdeki ne korku, ne paranoya ne kuruntu! Yalnızca ve basitçe Tarih Bilinci... Yabancı devlet temsilcili sıradan bir 'mali gözetim komisyonu'nun önce Rüsum-u Sitte sonra Düyunu Umumiye'ye dönüşmesi kuruntu mu? O zamanlar emperyalizm adı verilmeye başlanan sömürgeciliğin bu 'Şark efsanesi' 1881'de sırtımıza yapışmıştı. Bu asalaklardan ancak 1948'de kurtulabildik. Yazık, aynı anda da yakayı NATO - Dünya Bankası - IMF üçgenine kaptırdık.

ALALAMA ARTIK İŞ GÖRMEZ

Tarihsel önemi büyük zamanlar yaşıyoruz.

6551 AKP - PKK anlaşmasının yasal zemini oldu. Bu çerçeveyle AKP 'tek millet'le kastettiği ümmet toplumuna varma gayretinde. PKK ve onun uzantısı ya da değil, tüm etnikçi siyasetler de sosyal (etnik) ve kültürel (dinsel) topluluklara statü koparma derdinde. Bu amaçlara ancak, laik ulusal siyasal yapılanmayı yıkarak, pratikte Türk ulusunu anayasadan silerek ulaşabilirler. "Artık Kürt sorunu değil Türk sorunu var" deyişlerinin anlamı budur.

Gerici serbestiyet zihniyetinin insan haklarından üretilmiş kılıflarla kendini özgürlükçülük diye yutturma dönemi bitti. Dinci gericilerin AKP ağzından ileri demokrasi deyip cemaatler devletini, etnikçilerin özgürlükle eşitlikten dem vurup milliyetler devletini özlediği açık. Ve artık, kendini sol, sosyalist, sosyal demokrat diye gösterip F tipi yapılarla kol kola yürüyen işbirlikçiliğin teslimiyeti de açık.

Kendini alalayıp [kamufle edip] iş görme dönemi pek uzun sürdü. Ama ne mutlu ki artık sona erdi.