7 altın adamdan biri: Müzahir Sille

Müzahir Sille’nin ölüm haberini salı günü duydum, kızı Arzu Hanım’ı aradım, zor konuşuyordu, perişandı belli ki; “Kitaplarda kaldı Kemal Bey!” dedi. Konuşamayan kadın bunu söyleyebildi sadece: “Kitaplarda kaldı...” Bir kez daha anladım ki Neşter ve Madalya’yı, o büyük efsaneleri yazmakla yaşamımın en iyi işini yapmışım.
1960 Roma Olimpiyatları spor tarihimizde hâlâ aşamadığımız büyük bir başarıdır, bu başarının yedi altın adamından biriydi Müzahir Sille.
1960 kuşağını, bu 7 altın adamı hazırlayan, etkileyen kuşağı anımsayalım önce: Yaşar Doğular, Celal Atikler, Nasuh Akarlar bir zamanlar kahraman gibiydiler ülkemizde. Hâla yaşayan bir kuşak büyük kentlerin işlek caddelerini, gazinoların, panayır yerlerinin, kahvelerin, köy odalarının duvarlarını süsleyen ay yıldızlı mayoyla çekilmiş fotoğraflarını iyi anımsayacaklardır; parça parça, çizgi çizgi nakış gibi işlenmiş düzgün vücutlarında bir ulusun gücünü görürdük. 1960 kuşağı bu fotoğrafların önünde kurdular şampiyonluk düşlerini, bu fotoğraflara bakarak güreşmeye heves ettiler, kendilerine kulüp aradılar.
Müzahir Sille’nin şampiyonluk öyküsü de böyle başladı, bu fotoğrafların önünde. Ortaokuldan ayrılmıştı. Baba Gülleci Necmi eski bir sporcu, Eyüp’teki evlerinin bahçesinde gül yerine gülleler var, ağırlıklar, dambıl, yay vs. Müzahir bunlarla çalışıyor, arkadaşlarıyla boğuşuyordu sürekli. Evine üst baş yırtık dönüyor. 16 yaşındayken bir lira para verip Fatih Güreş Kulübü’ne yazılırken amacı Celal Atik, Yaşar Doğu gibi olmaktı. ‘Yaşar Doğu’yu, Celal Atik’i mi yeneceksin?’ diye arkadaşları dalga geçtiler. ‘İstanbul’dan güreşçi çıkmaz!’ diyenler oldu. O, güreşin bölgesi, bileğin, kafanın, kasların bölgesi olmayacağına inanıyordu. ‘Bu domates, patates, pamuk değil, güreşin bölgesi olmaz’ dedi, moralini bozmak isteyenlere.
1955 yılında 57 kg. Türkiye 1.’si oldu. Celal Atik gibi olma yolunda, saçlarını bile özenle onun gibi tarıyordu. 57 kilodan 62 kiloya çıktı. Dünyada en büyük rakibi, yenemediği tek rakibi Macar Polyak. 1955’ten beri birinciliği hep ona kaptırıyor, 2.’likte kalıyor her seferinde. 1960 Roma Olimpiyatları’na giderken de kafasında hep Polyak var. Roma’da güreşlerin başlamasına üç gün kala antrenmanda şiddetli bir karın ağrısıyla hastaneye kaldırılıyor, İtalyan doktorların teşhisi apandisit... Güreşemez, hemen ameliyat olacak. Kolunda serum, karnında buz torbasıyla geçen 2-3 gün. Maçlara bir gün kala Yaşar Doğu, Vehbi Emre ile bir kez daha hastaneye gelen kafilemizin doktoru Sermet Akgül tetkiklere bakıp şunları söylüyor; “Müzahir ben karın cerrahıyım, elimde neşterle bekleyeceğim, sana minderde bir şey olursa hemen orada ameliyat eder kurtarırım, korkma güreş!” diyor. Karar vermek çok zor, bu ağrılardan sonra Polyak’ı nasıl yenecek? Müzahir’in elinden aldıkları imzalı bir kâğıdı ‘güreşemez!’ diyen İtalyan doktorlara bırakıp hastaneden ayrılıyorlar.
Mindere her seferinde iki rakibi varmış gibi çıkıyor, rakibin biri karşısında biri karnında. Kenarda neşterle bekleyen doktor... Mücadelesinin sonunda neşter de var, madalya da... Önce Alman’ı yeniyor, ardından Polonyalıyı, İsveçliyi, Mısırlı güreşçiyi yeniyor, Romen güreşçiye yenilmesine karşın birincilik maçı için Macar Polyak’ın karşısına çıkıyor Roma’da. 4 yıldan beri yenemediği, en büyük korkusu, belki de karnındaki o müthiş ağrının nedeni Polyak’ın yer devresinde iki çırpmayla işini bitiriyor, hep 2.’liklerde kalan adam, Roma’da birincilik kürsüsüne çıkıyor.
Türk spor tarihinde hâlâ aşılamamış büyük bir başarının, 7 kahramanından biriydi Müzahir Sille. Romanımın hazırlıkları sırasında iki kez evine gitmiş, uzun görüşmelerimiz olmuştu.
Üstüne cennet gülleri, cennet kokuları serpilsin, teri çikolata kokan şampiyon!