7 Haziran’da meşru bir seçim olabilir mi?

Serbest ve eşit koşullarda gerçekleştirilmeyen bir seçim meşru kabul edilemeyeceği gibi, böyle bir seçim sonucu oluşacak parlamento ve onun içinden çıkacak yürütme de meşru olamaz.

Anayasamıza göre, “....üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk milleti ve tarih huzurunda namusum ve şerefim üzerine ant içerim” yemini eden bir Cumhurbaşkanı, bir siyasi parti genel başkanı edasıyla, halktan başkanlık sistemine geçebilmek için AKP’ye 400 milletvekili isteyebiliyorsa artık tarafsızlığını ve dolayısıyla da meşruiyetini yitirmiştir.

Tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanlığı seçiminden 8-10 ay sonra, aklımızla alay edercesine, 30 kente teşekkür gezileri yapacağını açıklıyor.

Ne zaman yapacakmış bu “teşekkür gezilerini”, seçim öncesi, bahar aylarında.

Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, siyasi parti genel başkanı gibi yaptığı, bundan sonra da aynı şekilde yapacakları anayasayı ihlaldir.

Elbette anayasayı yapanlar tarafsız kalacağı konusunda “namus ve şeref” üzerine yemin eden bir Cumhurbaşkanı’nın bunu ihlal edeceğini akıllarına bile getirmedikleri için, bunun yaptırımını anayasaya koymayı hiç düşünmemişler.

EŞİTSİZLİK ORTAMI

7 Haziran’da yapılacak, sözüm ona serbest seçimlere katılacak muhalefet partileri, Recep Tayyip Erdoğan’ın yeminini çiğneyerek partizanca davrandığı, kamu olanaklarının iktidardan yana fütursuzca kullanıldığı bir ortamda sadece figüran rolü oynarlar.

Cumhurbaşkanı her ağzını açtığında, rakip bir siyasi parti genel başkanı gibi muhalefet partilerine saldırmayı alışkanlık haline getirdi.

Muhalefet partileri liderleri de, kimsenin bilmediği bir şey açıklıyorlarmışçasına “anayasayı ihlal ediyor” diye, pratik hiçbir sonucu olmayan bir söylemde bulunuyorlar. Böylece onun gündeminin esiri oluyor ve ülkenin gerçek gündemini bile yakalayamıyorlar.

Önümüzdeki seçimlerde de aynen Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde olduğu gibi;

-Para, personel, ulaşım araçları gibi kamu olanakları Cumhurbaşkanı ve AKP tarafından fütursuzca kullanılacağı, devlet televizyonun iktidarın ve kişinin borazanı haline getirilmesiyle daha şimdiden ortaya çıktığı,

-Toplumun en yoğun haber kaynağı olan merkez medyanın baskı altında tutulduğu, özgür habercilik ortamının kalmadığı, sadece AKP’ye yalakalık edenler ile ülkenin bölünmesine alkış tutanların her gün televizyon ekranlarında görüldüğü, yani bir algı yönetimiyle yurttaşların seçme özgürlüğünün elinden alındığı,

-Bağımsızlığı ortadan kaldırılan yargının, iktidar tarafından amaca ulaşmanın vasıtası olarak kullanıldığı,

-Milletvekillerinin büyük çoğunluğunun biat ettirilerek yasama bağımsızlığının yok edildiği, “İç Güvenlik” yasa tasarısı ile örgütlenme ve gösteri haklarını gasp edecek, antidemokratik yasaların kolayca Meclis’ten geçirilebildiği,

-Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan kontrol/denge mekanizmalarının tümüyle etkisizleştirildiği,

-Yüzde 10 seçim barajı gibi bir ucubenin halen geçerli olduğu bir ortamda,

Seçim yarışının eşit şartlarda yapılacağından, seçmen iradesinin özgürce oluşacağından söz edilemez.

‘DUR’ DİYEBİLMEK

Eşit ve demokratik koşullarda yapılmayacağı ortaya çıkmış bu seçim için TBMM’deki muhalefet partileri, ülkemizde oynanan bu demokrasi oyununa/komedisine “dur” diyebilecek kararlar almak zorundadırlar.

Anayasanın ihlal edildiği bir ortamda, muhalefet partilerine düşen görev çok daha yaratıcı, yürekli ve halkta heyecan uyandıracak tepkiler ortaya koymaktır.

Anayasayı ihlal etmekte bir sakınca görmeyenlerin başlarına dünyayı kırmadan, dökmeden, demokratik yol ve yöntemlerle, yıkmak gerekir.

Ama bizim bu söylediklerimiz, halkın desteğini arkasına almayı düşünen, seçimlerden sonra AKP’den kimin başbakan olarak atanacağı yorumunu yaparak, iktidarı hiç düşünmediğini ortaya koyan siyasetçilere değildir.