77 Yıllık sır çözüldü (mü?)

Anne Frank’ın Hatıra Defteri, dünyanın en çok okunan yapıtları arasındadır. Yetmiş dile çevrilmiş, otuz milyondan fazla evin kitaplığına girmiştir. Alman faşizminin insan ruhunda yarattığı yıkımın acı bir belgesi olarak da tarihsel önemdedir.

Anne Frank, 12 Haziran 1929 Frankfurt doğumludur. 1933’te Hitler iktidara gelince, Frank ailesi yaklaşan tehlikeyi görüp Frankfurt’tan Amsterdam’a göç etmiştir. Fakat, Almanlar 1940 Mayıs’ında Hollanda’yı işgal edince ailenin huzurlu yaşamı birdenbire kâbusa dönüşür. Kaçış yoktur, diğer Yahudiler gibi onları da bir trenin soğuk vagonu ve ölüm kampları beklemektedir.

Bazı dostlarından yardım sözü alınca bir plan yapar Frank ailesi. Etrafa, Belçika üzerinden İsviçre’ye kaçtıkları söylentisi yayılacak, fakat aile, baba Otto Frank’ın ortağı ve yöneticisi olduğu Elekta şirketinin arkasındaki boş binada gizlenecektir.

Prinsengracht 263 adresindeki bu gizleniş 1942 Temmuz’unda başlar. Binada yalnız değillerdir; üç kişilik van Pels ailesi ve diş doktoru bir arkadaşları da katılır Frank ailesine. Toplam sekiz kişi olurlar. 

Korku dolu gizlenişleri tam iki yıl sürer. Kurtuluş ümitleri, öznesi bilinmeyen bir ihbarla 4 Ağustos 1944’te son bulur. Gizlendikleri eve aniden baskın yapan Gestapo hepsini tutuklar. Kısa süre sonra da Auschwitz toplama kampına gönderilirler.

Anne Edith Frank, Ocak 1945’te Auschwitz’te, Margot ve Anne Frank kardeşler ise sevk edildikleri Belsen- Bergen kampında ağır kış koşullarına dayanamayıp 1945 Şubat’ında tifüsten ölürler. Sovyet askerlerinin kurtardığı Auschwitz kampının revirinde ölüme terk edilmiş Otto Frank ise mucize eseri yaşamda kalır...

Frank ailesinin yakın dostu Hollandalı Bayan Gies, aile tutuklandıktan sonra ‘arka eve’ girip Anne’nin yerlere saçılmış defterlerini, notlarını toplayıp çekmecesinde saklamıştır. Ailenin sağ döneceğinden umutludur. Otto Frank, 1945 yazında Amsterdam’a bir başına geri döner. Kimi kimsesi yoktur. Gies çiftinin yanına yerleşir. Bayan Gies, kederli babaya küçük kızının emanetini gözyaşlarıyla teslim eder. Uzun süre kızının günlüklerine elini süremez babası. Okuyacak gücü bulduğunda ise elinden bırakamaz. On dört yaşındaki Anne’nin ruhundaki yücelik, yaşamı sorgulayışındaki bilgelik, kızını çok iyi tanıdığını sanan babasını dahi hayretler içinde bırakır. Fakat, bazı mahrem bölümlerinden ötürü günlüklerin kitaplaşmasına sıcak bakmaz. Dostlarının ve yayınevi yetkililerinin zaman içinde artan ısrarlarını da kulak ardı edemez. Anne Frank’ın günlükleri, babasının onayıyla 25 Haziran 1947’de “Arka Ev” (Het Achterhuis) adıyla kitaplaşır. Kızına, 13. doğum gününde armağan ettiği küçük anı defteri, zamana adanmış dev bir yapıta dönüşmüştür artık...

Geçen gün radyoda Anne Frank’ın adını duyunca dikkat kesildim. Frank ailesinin gizlendiği evi ihbar eden kişinin yetmiş yedi yıl sonra saptandığını duyurdu radyo. Yirmi üç kişilik deneyimli bir araştırma ekibinin, altı yıl süren titiz uğraşları sonunda tarihi sır çözülmüştü. Arnold van den Bergh adında (Yahudi) bir noter, kendisini, karısını ve üç kızını ölüm kampından kurtarmak için Amsterdam’da gizlenen Yahudilerin adres listesini Nazilere vermişti. ‘Arka ev’ de bu listedeydi. Araştırma ekibinin kanıtı ise, Hollanda Devlet Arşivi’nde buldukları anonim bir mektubun tıpkıbasımıydı. Otto Frank’ın posta kutusuna 1946’da atılmış bu imzasız mektupta, aileyi ihbar edenin adı soyadı yazılıydı. Yahudi konseyi üyesi de olan van den Bergh, önemli kişilerle sağlam ilişki bağını kaybedince korumasız kalmış ve ölüm kampından ailecek kurtulmak için ihbar yolunu seçmişti...

Bugünün dünyasından bakıp geçmişin koyu karanlık günlerinde kalmış can pazarını sorgulamak, yargılamak oldukça güç. Fakat, değişmez bir gerçek var ki, o da insan erdeminin ancak zor günlerde sınanabildiği. Tarihin şaşmaz kalemi, sadece Hitlerlerin kıyımlarını yazmakla kalmıyor, zor günlerde -can pahasına- sağlam duranları da, ispiyoncuları da, er geç işliyor sayfalarına...