7’li masa eşittir ekonomik kaos ve çöküş
7’li Masa'nın Ocak 2023’te açıkladığı ‘Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde bulunan ekonomi maddeleri esasen IMF ve neoliberalizmin allanıp pullanıp ortaya konulmasından ibarettir. Kulağa hoş gelen vaatleri kazıdığımızda şunu görüyoruz; program Türkiye’yi ileri götürmek veya bazı yapısal sorunlarını çözmek bir yana 40 yıl geriye götürmekten başka bir işe yaramayan önerilerle doludur. Eğer 7’li Masa iktidara gelirse ekonomide ne olur? Önce yakın tarihten örnek bir vakaya bakalım. Türkiye gibi ‘gelişen ülkeler’ sınıflaması içinde bulunan Arjantin'in 2018’de yaptığı stand-by anlaşmasından sonra başına neler geldiğine bakalım.
IMF ARJANTİN’İ BİR DAHA BATIRDI
1930’larda dünyanın en zengin ilk 10 ekonomisi içinde yer alan Arjantin’in 1959’dan sonra başlayan IMF macerası ile dünya ekonomisinde sıralaması 24’e düştü. 2018’de stand-by anlaşması yapıldıktan sonraki 5 yılda enflasyon yüzde 34’ten yüzde 100’e yükseldi. Devalüasyon 5 yılda yüzde bine yaklaştı. Faizler yüzde 26’dan yüzde 78’e yükseldi. Borçluluk oranı yüzde 57’den yüzde 80’e yükseldi. Son 5 yılda büyüme oranı ortalama yüzde 0 oldu. Arjantin IMF ile anlaşma yaptığında 400’lerde olan CDS primleri bugün 5000’in üzerinde.
Peki, Türkiye 7’li Masa marifetiyle IMF ile anlaşırsa ne olur? Bunun bir simülasyonunu yapalım.
IMF HEMEN ‘KEMER SIKMAYA’ BAŞLAYACAK
Enflasyonun üstünde yapılan asgari ücret, emekli maaşı, memur maaşı artışları bitecek. Yoksullara sağlanan yardımlar, toplu konut projeleri gibi vatandaşı koruyan halkçı politikalara son verilecek. ‘Kemer sıkmak’ adı verilen politikalar tam olarak budur. IMF’nin temel politikaları buna dayanır; maaşların enflasyona ve bütçe açığına neden olduğu iddiasını öne sürer. Başta tahsilatı en kolay olan dolaylı vergiler olmak üzere vergiler artırılacak. Şu anda yüzde 65’lerde olan dolaylı vergilerin payı en az yüzde 80’lere çıkarılır. Bu da temel ihtiyaç maddelerinde kalıcı bir pahalılık ve alım gücünde kalıcı bir gerileme demektir.
IMF ÖNCE SAVUNMA SANAYİMİZE SALDIRACAK
IMF’nin öncelikli hedefi gurur duyduğumuz milli savunma sanayimiz olacaktır. IMF milli bir ekonomi istemez. IMF milli olan, devletçi olan her şeye düşmandır. Batı’nın silah tekelleri büyük bir iştahla savunma sanayimizi takip ediyor. IMF, sektörde yapılan ihaleleri ‘dünya standardı’ adı altında değiştirip küresel tekellere açmak, şeffaflaşma adı altında sektörün sırlarına erişmek, bağımlı hale getirmek, yabancılara satışını sağlamak için adımlar atacak. Dolayısıyla son 25 yılda adım adım, kararlılıkla millileştirilen savunma sanayimiz en büyük saldırıya uğrayan sektör olacaktır.
IMF: ALTYAPI MI? O DA NE?
Devletin öncülük ettiği altyapı yatırımları IMF ve Dünya Bankası’nın en sevmediği eylemlerdir. Çünkü bu yatırımlar bir ülkenin bağımsızlığına büyük katkı sağlar. Altyapı yatırımlarının katma değeri yüksektir ve büyümenin en temel dinamosudur. Ulaşım, enerji ve bunun gibi altyapı yatırımlarında ‘ihale ‘standartları’ getirerek küresel tekellere açmak ve ek karlar sağlamak IMF’nin birinci önceliğidir.
IMF MERKEZ BANKASINI KENDİSİNE BAĞLAYACAK
Enflasyon hedeflemesi yapılacak, faizler en az yüzde 50’lere yükseltilecek. Peki, bu tutacak mı? Elbette hayır. En yakın örneği Arjantin’dir. Arjantin 2018’de stand-by anlaşmasını imzaladı. Anlaşma sonrası faizler yüzde 26’dan yüzde 78’e, enflasyon 34’ten yüzde 102’e yükseldi. Türkiye’de enflasyonun temel kaynağı ve başının belası dolarizasyon yeniden yükselecek. IMF’nin reçetelerinin en önemli özelliği devalüasyon yapmaktır. Dolayısıyla Kur Korumalı Mevduat’ın sona erdirilmesiyle birlikte dolara büyük bir akın olacak ve bu hem doları tarihi rekorlara taşıyacak hem de dolara olan yüksek talepten dolayı devletin döviz borçlanmasının patlamasına neden olacak. Bu da devalüasyona neden olacak. Hızla ve aşırı oranda yükselen döviz, borçlu şirketleri ödeme zorluğuna itecek, borç krizine neden olacak. Arjantin’de dolar 5 yılda 10 katına çıktığına göre Türkiye’de benzer bir süreç yaşanacaktır. Bunların yaratacağı zincirleme etki ile cari açık yeni rekorlar kıracak ve bu kısır döngü gittikçe daha büyük faturalarla devam edecek. Türkiye’nin 500’lerde olan CDS primi ‘reçete’nin başarısızlığının ardından 6.000-7.000’lere ulaşacak; tıpkı Arjantin’de olduğu gibi.
IMF DOLARİZASYONU TEŞVİK EDECEK
TCMB’nin son yıllarda attığı en önemli adımlardan biri olan merkez bankacılığında etkin portföy yönetimi sona erdirilecek. SWAP anlaşmalarının yerine IMF’ye olan borç ve sıcak paradan sağlanan döviz gelecek. Bu da ek faiz maliyeti, istikrarsız kur ve politik taviz demek. Başarıyla uygulanan ‘Liralaşma Stratejisi’ son erdirilecek. Milli paralarla ticaret son bulacak ve dolarla ticarete dönülecek. Dolayısıyla şirketlerin döviz talebi daha da artacak. Dolarizasyon yeniden hâkim olacak. Şirketlerin ve bireylerin istediği kadar döviz tutmasına yeniden izin verilecek ve sonu gelmeyen döviz spekülasyonları yeniden başlayacak. Yani Türkiye sıcak paranın oyun alanı haline gelecek. Sıcak paraya net faiz (enflasyonun üstünde faiz) verilmesi için TCMB üstünde sürekli faiz artışı baskısı olacak. Sıcak paranın bol olduğu yerde kara para da bol olur. Para transferleri ile ilgili sıkı denetim tamamen kaldırılıp Türkiye’nin kara para cenneti haline gelmesinin önü açılacak. TCMB’nin attığı en doğru adımlardan birisi olan altın rezervlerinin Türkiye’ye getirilmesiydi. IMF, TCMB altınlarını verdiği borca karşılık rehin tutmak için Londra veya New York'a transfer ettirecektir.
SON KALAN KAMU VARLIKLARI ÖZELLEŞTİRİLECEK
IMF’nin ‘reçete’sinde bulunacak olan özelleştirmelerin ilk hedefi kamu bankaları olacaktır. KOBİ’lerin ve üreticilerin can damarı olan kamu bankaları IMF’nin ve Batı mali oligarşisinin en önemli hedeflerinden biridir. Gerek bilanço büyüklükleri, gerek büyük müşteri potansiyeli, gerekse ekonomide oynadıkları kritik rol nedeniyle bu bankaların bir an önce özelleştirilmesi istenecek. Mali oligarşi yağmaladığı tüm devlet bankalarında büyük karlar elde etmiş ve içinde oldukları krizleri atlatmasını sağlamıştır. Devletin elinde kalan son kalelerin Batı’nın tekelleri yararına özelleştirilmesi için ‘özel’ reçeteler hazırlanacak. Bütçe böylesi koşullarda esasen vatandaşının ihtiyacını karşılayan değil aldığı borçların faizlerini ödeyen bir bütçeye dönüşecek, tıpkı 2001 krizi öncesinde yaşadığımız gibi.
IMF ÜRETİM DEĞİL TÜKETİM SEVER
IMF, Türkiye’nin ihracatına yukarıda atılan adımlarla darbe vuracak. IMF, üreticilere her zaman felaket getirmiştir. Başta KOBİ’ler olmak üzere iflaslar başlar, fabrikalar kapanır, işsizlik artar ve gelecek vaat eden işletmeler ayıklanıp ya yabancılara ya da tekellere peşkeş çekilir. Özellikle ihracat ve üretim seferberliğinde büyük katkısı olan KOBİ’lerin ekonomideki payının azalması ve tekelleşmenin daha da güçlenmesi ile sonuçlanacaktır.
BÜYÜK TÜRKİYE YÜRÜYÜŞÜNE DEVAM EDECEK
Sonuç olarak tüm bunlar 7’li Masa'nın yapacaklarının sadece bir kısmı. Yukarıda anlattıklarım IMF’nin son 40 yılında hemen hemen tüm ülkelerde yaşananların bir özetinden ibarettir. 7’li Masa'nın elle tutulur bir programı olmadığı için IMF ‘reçetesine’ sarılacak. IMF ‘reçetesi’ ekonomik çöküşe, devletin zayıflamasına, siyasi karışıklığa ve bölünmeye neden olur. Türk Milleti ve Devleti buna izin vermeyecektir. Türk milleti seçimini bağımsız Türkiye’den yana yapacak, büyük Türkiye yürüyüşüne devam edecek ve yeni yüzyıla damgasını vuracaktır.