ABD ara seçimleri Avrasya’yı nasıl etkiler?

İktidara geleli daha iki yıl geçmiş olmasına rağmen Biden ekibi bu seçimlerin kaybedenidir! Geçmiş ara seçimlerin hiçbiri bu kadar anlam kazanmamış ve bunun gibi, beklenilenden daha çatışmalı geçmemişti.

ABD’deki ara seçimler Kongre’nin her iki meclisi için de, her iki yılda bir kasım ayı başında yapılıyor. Temsilciler Meclisi’nin 435 üyesinin tamamı iki yıllığına, 100 kişilik senatonun ise 35 üyesi de 6 yıllığına yeniden seçiliyor. Senatörlerden bir kısmı böylece yenilenmiş oluyor.

Salı günü başlayan seçimlerde postayla da oy verildiğinden kesin sonuçlar haftaları alabilir. Şu anda Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçilerin eline geçtiği ve Demokrat temsilci Pelosi’nin yerine , Cumhuriyetçi Kevin McCarthy’nin meclis başkanı olacağı neredeyse kesinleşti. Senatoda iki yıldır 50-50 eşit olan durum ise ya Cumhuriyetçilerin 50’yi aşması ya da 50’ye 50 eşit durumun yine devam etmesiyle sonuçlanacak. Yani Cumhuriyetçi Parti seçimlerin kazananı oldu.

Son yıllarda dış politikada ‘korumacı’ ve ‘genişlemeci’ politika farklılıklarıyla göze çarpan, ülkenin geleneksel yöneticisi bu iki egemen parti, aralarında arasıra saf değiştirenleri olsa da, farklı büyük sermaye kesimlerine dayanıyor. Coca Cola, medya devi Rupert Murdoch ve Fox TV, Chevron/Texaco, Lookheed, Caterpillar, çoğu dev nakliyeci ve emlakçı, yerli enerji, demir çelik ve kömür madeni sektörleri Cumhuriyetçi Trump’çılığın arkasında. Biden'ın neocon ve neoliberallerin arkasında ise; uluslararası petrol, gaz ve silah sektörleri, Lehman Brothers, Rockefeller, Warren Buffet, Goldman Sachs, bankacılık, kripto para sektörü, havacılık, ana medya (CNN, CBS, New York Times…), Hollywood'un çoğu ve Facebook, Google, Microsoft, Amazon gibi dijital sektörler ve savaş zenginleri bulunmakta. Ara seçimlerde George Soros 129 milyon dolar vererek Demokratların en büyük bağışçısı oldu. 50 milyar dolarlık borsa spekülatörü Ken Griffin ve tekno devi Jeff Yass ise Cumhuriyetçilerin baş sponsorlarındandı.

DERİNLEŞEN SİYASAL KUTUPLAŞMA

Yüksek gelir düzeyi, geniş sağlık ve sosyal güvenlik olanakları gibi büyük vaadlerle iki yıl önce iktidara gelen Biden’ın Demokrat Partisi, alım gücü geçen yıldan beri daha da düşen halk açısından en büyük sorun enflasyon ve ekonomik kriz olmasına rağmen seçim kampanyasında bu konudan kaçındı. Cumhuriyetçi Parti de bu konuya hiç değinmedi. Seçim kampanyasını Cumhuriyetçiler 2 yıl önceki seçimlerin hileli ve anti demokratik olduğu, Demokratlar ise ara seçimlerin Amerikan demokrasisi için referandum olacağı propagandasına dayandırarak yürüttüler. Kendilerini de bu ‘demokrasi referandumunun’ kahramanı olarak göstermek istediler. Ancak Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu büyük farkla kaybetmeleri, demokrat olduklarına dair inancın azalmış olduğunu gösterecekti.

Hatta seçimler nedeniyle CBS News TV kanalının yaptırdığı ankette Biden’a oy vermiş olan seçmenlerin en çok ülkede demokrasinin zayıflamasından yakındıkları görüldü. Amerikalıların yüzde 80’i aksine ülkenin büyük bir kaos içine düştüğünü düşünüyordu. Cumhuriyetçilere oy vermiş seçmenlerin çoğu ise ekonomik durumdan endişe ediyordu. Ankette ayrıca Cumhuriyetçi seçmenler Biden kazanırsa petrol fiyatlarının daha artacağını belirttiler. Katılımcıların dörtte biri her iki partiye de oy vermeyecekti ve bu toplumda artan güvensizliğin önemli bir göstergesiydi.

Trump’ın bu seçimlerde oynadığı büyük rol, gelecek başkanlık seçimleri için 15 Kasım’da adaylığını açıklayacağını söylemesi, ara seçimlerin aday listelerini bizzat onun hazırlamış olması ve ara seçimi Cumhuriyetçilerin kazanması, halk içindeki desteğinin artmakta olduğunu gösterdi. Kendi partisi içinde desteği ise seçimlerden bu yana inişe geçtiyse de, ara seçimlerdeki başarısı nedeniyle tekrar yükselişe geçecek.

17 milyar dolar masrafla bu ara seçimler ABD tarihinin en pahalı ara seçimleri oldu. Bu artış ülke içi demokrasinin daha da azalması ve iç kavganın şiddetlenmesinin yeni masraflar açmasından kaynaklanıyor. Çünkü iki yıldır siyasal şiddet artmasını sürdürdü, cinayetler çoğaldı, ‘iç savaş’tan söz edenlerin sayısında yüzde 3000 artış görüldü, politikacıların talepleri agresifleşti. ABD’deki bu gelişme hem Amerikan halkında hem dünyada ABD politikalarından kaygıyı tırmandırdı.

Bu seçimler de gösterdi ki, Amerikan toplumundaki çatlaklar derinleşiyor. Her iki parti de birbirini tiksintiyle, öfkeyle, ‘benden değil’ diye görüyor. Şimdi mecliste çoğunluğu alan Trumpçı cumhuriyetçiler, Bidencıların geçmişte Trump’a yaptıkları gibi, Biden’ı azletmek için kesinlikle harekete geçecekler. Kemer sıkma ve devleti küçültme politikasına yönelecek ve Biden idaresi aleyhinde soruşturmalar açacaklar. Kavga sertleşince, ABD 2016 sonrası, tarafların birbirini ‘azletme’ savaşı dönemine girdi.

UKRAYNA GİDERİNİ AB’NİN SIRTINA YÜKLEMEK

Ayrıca ABD gelenin, gidenin dış politikasını sorumsuzca çabucak değiştirebildiği yeni bir döneme girdi. Trump ve Biden’ın Ukrayna ve iklim politikalarında farklılıklar bulunuyor. Hatta partileri kendi içlerinde bile önemli farklı görüşleri barındırıyor.

Biden zayıflayan imajını dış politika üzerinden kurtarmaya çalışacak. 2010 ara seçimlerinde Obama’nın kaybetmesi sonrası imajı, Amerikan uçaklarının Bin Ladin’i öldürmesi başarısı kutlanarak kurtarılabilmişti. Biden’ın da uluslararası planda benzeri ‘vaziyeti kurtarma’ amaçlı sertleşmelere gitmesi, Tayvan ve Hindiçin’inde Çin’i askeri ve ekonomik kuşatma harekatını sertleştirmesi beklenmelidir. Türkiye politikası ise, ülkemizin yaklaşan seçimlerine Belarus tarzı daha aktif müdahale biçimini alabilir.

Ukrayna – Rusya konusunda Cumhuriyetçilerin farklı planları var. Amerikan halkına dış giderlerden bütçe kısıntısı vaadettiler. Meclis Başkanı olacak McCarthy’nin ara seçimleri kazanmaları halinde 'Ukrayna için açık çek imzalamayacaklarını' açıklamalarının ardından Biden "Endişeliyim çünkü yardımı keseceklerini söylediler" ifadelerini kullandı. ABD Başkanı Joe Biden, 8 Kasım'da yapılacak ara seçimlerde Kongre'nin kontrolünün Cumhuriyetçilere geçmesi halinde Ukrayna'ya yapılan yardımların geleceği konusunda endişeli olduğunu söyledi.

Şu ana kadar Ukrayna yardımları Kongre'de her iki partinin desteğiyle kabul edildi. Fakat Temsilciler Meclisi'nde bir grup Cumhuriyetçi, Ukrayna yardımlarına karşı çıkarak ekonomik kriz sırasında "Önce Amerika" sloganını savunuyor.

Artık topal ördek olan (yani başkan kalsa da mecliste azınlığa düştüğünden dolayı yaptırım gücünü bir hayli yitiren) Biden, Trumpçıların Ukrayna’ya para ve silah yardımını azaltacakları ve sadece diplomatik destekle sınırlayacakları düşüncesinde. Bu olasılığa karşı şimdilerde şöyle hazırlanıyor: Ukrayna’yı Rusya’yla göstermelik barış masasına oturtmak ve hemen ardından, Rusya’yı uzlaşmazlık suçlamasıyla o masadan tekrar kaldırtmak. O zaman ise, şu anda ekonomisini kurtarma niyetiyle yaptırımlardan cayma sürecine girme ihtimali belirmiş olan AB, ‘olmuyor Rusya’yla barış, barışçı olan Zelensky’ yanılgısına düşebilir ve Ukrayna’ya silah ve para desteğini arttırabilir. Bu da Bidencıların Avrupa ve Avrasya’yı birbirine kırdırtma stratejisini sürdürebilmesine yardımcı olmuş olur! Geçenlerde Zelensky’i Rusya’yla müzakere masasına oturmayı dışlamamaya çağırmasının nedeni buydu.

ÇİN’İ PİYASALARDAN UZAKLAŞTIRMAK

Çin konusunda ise her iki parti de seçimlerde halka ‘ben daha sert olacağım ve hakkınızı en iyi ben arayacağım’ mesajı verdiler. Bu nedenle Pekin bundan sonra ABD’nin Çin politikasının, kim gelirse gelsin daha da sertleşmesini bekliyor. Trumpçıların yeni Meclis başkanı adayı McCarty de geçenlerde kendisinin de Pelosi gibi Tayvan’ı ziyaret edeceğini söylemişti. Yani Çin’in en istemediği şeyi! Trump’ın koyduğu Çin’e karşı yüksek gümrük tarifelerini de Biden’in önceleri yumuşatacağını söylemesine rağmen aksine sertleştirmesi bekleniyor. Ayrıca Japonya ve Güney Kore üzerinden, Çin’in uluslararası ticari tedarik zincirini militarize ederek kırmaya girişecek. Topal ördek Biden bunu, bu iki ülkeyi kendileriyle birlikte başka tedarik zinciri platformlarına sokarak da yapmaya çalışacak. Ancak bu politikası şu ana kadar Güney Kore üzerinde başarı sağlayamadı.

Amerikan politikasında gelişen bu ‘istikrarsızlık, devamsızlık ve tahmin edilemezlik’ Batı’da endişeyle karşılanıyor. Bu endişe ABD ara seçimleriyle birlikte daha da arttı. Alman Der Spiegel dergisi geçenlerde, Amerika’ya Trump tipi bir izolasyonizmin yeniden hakim olması ihtimali nedeniyle AB’nin artık kendi güvenliğini kendisinin sağlama dönemi geldiğini yazdı. Batı’da artan bu kuşkular ve ara seçimlerdeki imaj kaybı Biden’in seçim sonrası dış politika arenasında daha aktifleşmesini getirecek.

ABD son 10-15 yıldır küresel zayıflamasının sonucu, şimdilerde sertleşen bir iç kavga, istikrarsızlık ve şiddet sürecine girdi. Hala dünya üzerinde geniş nüfusu bulunduğundan, bu sürecin dışa taşınma olasılığı arttı.