ABD gölge etmesin, yeter!
Türkiye şu günlerde büyük bir felaketle boğuşurken, millet canını dişine takmış ayakta kalmaya çalışırken, kimilerinin bozgunculuk yapmaları acı veriyor.
ABD uçak gemisine davet çıkaranlar bile oldu. ABD mi bize yardım edecek? Kelin merhemi olsa başına sürermiş.
New Orleans’ta, 2005 Ağustos'unun sonlarında meydan gelen Katrina faciası, daha o günlerde ABD’nin göçüşün eşiğine geldiğinin işaretlerini vermişti.
ORLEANS FACİASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Televizyon ekranlarındaki çarpıcı görüntüler düşündürücüydü. Boğulanlar, sele kapılanlar, yıkılan ağaçlar, su baskınlarına uğrayan evler vb. Ancak, ilk uyarıdan dört gün sonra patlak veren bir kasırganın ardından, fırtına dindikten, yağış kesildikten sonra; kentin merkezindeki çocuklara ve yaşlılara günlerce bir pet şişe su ulaştırılamıyorsa, kasırganın ardından ortaya çıkan otorite (kamu otoritesi) boşluğunu yağmacılar ve silahlı çeteler dolduruyorsa, cesetler caddelerde yüzerken ırza geçme olayları yaşanıyorsa, siyasal otorite ancak “vur emri” çıkartarak asayişi sağlamaya çalışıyorsa, ortada vahim, çok vahim bir sorun var demekti. Bize şimdilerde bu görünümleri hatırlatmak düşüyor.
Bir hafta önce benzer bir kasırgayı neredeyse üç-beş sıyrıkla atlayan Castro’nun Küba’sından, benzer sorunlarla boğuşan Venezüela’nın Chavez’ine kadar birçok liderin yardım önerisine ne yanıt vereceğini bilemeyen “dünyanın en güçlü ülkesi”, bir yandan da örselendi. Dünyanın en yoksul ülkelerinden gelen yardım teklifleri (Uganda’dan para; Bangladeş, Namibya ve Tayland’dan yiyecek maddeleri) bir aşağılama anlamına mı geliyordu?
Kasırganın yıkıp, New Orleans’ı dümdüz edip geçişinden iki hafta sonra biraz soluklanan ABD otoriteleri gerekçeler bulmaya kalkıştı:
- Fırtına son anda yön değiştirdi!
- Dünyanın her yerinde olur böyle şeyler!
- Amerikan tarihinin en korkunç kasırgası. Böylesi görülmedi.
- Doğal afet… Önüne geçilemez.
Yağmalanan marketlere, kent merkezinde “yardım” diye inleyen büyük çoğunluğu zenci, yaşlı ve çocukları kaderine terk eden anlayışa, “ateş” emrini yerine getiren güvenlik güçlerine, sel sularının üzerinde yüzen cesetlere, gözü borsadan başka bir şey görmeyen kimi sivri-akıllıların öngörüleri tuz biber ekti: “Petrol fiyatları artabilir.” Neoliberal ideolojik bombardıman, insanları borsadan başka bir şey düşünmeyecek kadar aptallaştırdı.
ABD EFSANESİ
“We are number one” (Bir numara biziz). Bu söylemin öncülerinden G. Bush, 1988 seçimindeki adaylık konuşmasında ABD’nin gücünü şu sözlerle özetlemişti:
Avrupa’yı kurtardık.
Çocuk felcini tedavi ettik.
Aya gittik.
Dünyaya hürriyeti taşıdık.
Denizaşırı yerlerde yüzlerce asker ve silah bulunduran, Irak’ta Afganistan’da askerî birlikleri savaşan ABD, başkentin 500 km uzağına bir somun ekmek, bir şişe su ulaştıramıyordu.
Medya, işini hatırladı: Salt Lake City Trubune Utah’lı itfaiyecileri (yardım ekipleri) Alabama’daki 5 yıldızlı bir otelin odasında kafa çekerken yakaladı. Dahası itfaiyeciler, yani kamu görevlileri hayat kurtarmak için Utah Eyaleti'nden afetzedelere getirdikleri tıbbî malzemelerle araç-gereçleri otel odasında unutmuşlardı. (Humanite, 11.9.2005)
Aslında kasırga, çürümenin yıllardır içten içe kemirdiği toplumun maskesini düşürmüş, her şey tabak gibi ortaya çıkmıştı. Şimdilerde, yoksulluğun 2004’te bu koca ülkede bir milyon insanı daha vurmuş olduğu, nüfusun % 20’ye yakınının yoksulluk sınırının altında yaşıyor oluşu haberleri daha bir anlam kazanıyordu. ABD çocuk ölümlerinde dünyada 43. sırada yer alıyordu, bu oran Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki oranın iki katıydı.
Türk kamuoyu olsun, tsunami felaketini yaşayan Asyalılar olsun, bir gerçeğin birkaç gün sonra ayırdına vardı. Hiçbir işaret vermeden, haber salmadan çıkagelen 17 Ağustos Depremi’nden sonra Türkiye’de devletin ve milletin el ele vererek sergilediği tavır, bize kimi konularda ders vermeye kalkışan Amerikan yetkililerinin tutumlarından kat be kat ilerdeydi. Aralık 2004’te dev dalgaların saldırısına uğrayan ve 200.000 canı yitiren Asya’nın birçok yoksul ülkesinin gösterdiği çaba, ortaya koyduğu yardımlaşma, New Orleans’ın fersah fersah ilerisindeydi. O zamanlar Clinton’un bir kazazede çadırına yaptığı ziyaret sırasında bir çocuğu sevmesini öne çıkararak ABD’ye övgüler düzenler, ABD’nin bir doğal afet karşısında aciz kalınca, en azından ulusa karşı hata ettiklerini anlamaya başladılar.
Eğri oturup doğru konuşalım: Türkiye hem halkının karşı karşıya geldiği felaketler konusundaki hem de yardım operasyonları konusundaki çabalarıyla, azmi ile, iyi niyeti ile ABD’ye fark atar.
Aman dikkat! Akdeniz’deki ABD uçak gemisi buraya olsa olsa kan ve gözyaşı getirir.
ABD gölge etmesin başka ihsan istemez.