‘ABD ile yeni sayfa’nın faturası
“Yeni bir dönem başlatıyoruz” (Hürriyet), “ABD’yle yeni süreç başladı” (Sabah), “İstediğimizi aldık, vizeyi verdik” (Türkiye), “Yeni bir süreç başlatıyoruz” (Akşam), “Erdoğan ve Biden’den sıcak mesajlar. Yeni bir sayfa” (Milliyet)…
Hükümet’e yakın gazetelerin İsveç’e NATO vizesiyle ve Erdoğan-Biden görüşmesiyle ilgili attıkları dünkü manşet başlıkları böyle. Sadece Yeni Şafak, durumu toparlamak biraz zor olduğu için olsa gerek, “Sözünüzü tutmazsanız, Meclis’ten geçmez” başlığı atmış. Bu durum, bu ve bunun gibi “hassas” olaylarda ana temanın, hatta çoğunlukla başlığın tek bir yerden servis edildiğinin ve medya kuruluşlarının da buna göre tavır gösterdiğinin son örneği.
YENİ MUTABAKAT YOK, NİYET BEYANI VAR
Olayın gelişimi o kadar absürt ki, insan neresinden tutacağını şaşırıyor. “Ankara, ‘büyük bir diplomatik atak’ yaparak müthiş bir taktikle AB’yi gündeme getirmiş, Batılıların iki yüzlülüklerini ortaya koymuş, onlar da Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili destek açıklamak zorunda kalmış”, “terör örgütleri NATO bildirisinde yer almış” vb. vb. Oysa ortada bir hafta ya da “İsveç’e nasıl güveneceğiz” denilen dört gün öncesine göre değişen bir şey yok.
Üstelik yeni bir mutabakat varmış gibi sunuluyor, oysa yok. Sadece NATO Genel Sekreteri ile Türkiye ve İsveç yetkilerinin yaptığı toplantıdan sonra açıklanan, niyet beyanlarından oluşan bir NATO basın açıklamasından ibaret her şey. Dolayısıyla, aslında esasta hiçbir geçerliliği olmayan geçen yılki Madrid Zirvesi’nde imzalanan üçlü mutabakattan bile daha geri bir durum söz konusu.
BATI İLE UYUM POLİTİKASI
Olay, açıkça Ankara’nın seçimler sonrasında izlediği politika tercihinin sonucu. Bir süredir bu köşede işliyoruz, Ankara’da “Batı ile daha uyumlu bir çizgiye geçelim” görüşü ağır basıyor. Bu aslında, seçimlerden önce benimsenen bir politikaydı. Tabii seçim öncesinde böyle bir rotaya girmek, Türkiye’de yükselen vatanseverliğin oylarını kaybetmeye yol açacağı için, seçim stratejisinde başka bir görüntü verildi. Bu konuyu anlamak için Erdoğan’ın irticalen yaptığı bazı konuşmaların satır aralarına bakmak yeterli. Mesela, 8 Kasım 2022’de Türkiye’ye gelen İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ile düzenlediği basın toplantısında Erdoğan şöyle konuşmuştu:
“İsveç ve Finlandiya'nın caddelerinde teröristlerin ellerinde terörist başının paçavralarıyla dolaşmalarını benim halkım gördüğü zaman hesabını bize soruyor. Önümüzde Temmuz ayına kadar süre var. Bir diğer taraftan da Haziran ayında Türkiye'de seçim söz konusu. Gerek Cumhurbaşkanlığı gerek parlamento seçimi. Bu seçimlere de hazırlanırken halkımızın karşısına çok rahat çıkabilmemiz lazım. Bunları da değerli dostumla paylaştık, görüştük.” (AA, 8 Kasım 2022)
Bu açıklamanın, “seçimden önce yapamayız, seçim geçsin halledeceğiz” anlamına geldiği çok açıktı.
KILICINI İNDİRENİN BOYNU GİDER
2021 yılı sonbaharından itibaren, Ankara’nın Washington’un tehditlerine karşı “uzlaşma” arayan çizgisinin vardığı nokta burası oluyor. Her uzlaşma arayışı, yeni bir taviz isteğinin Türkiye’nin önüne konmasına neden oluyor. Bu son 2 yıllık süreçte, bu çizginin Türkiye’ye yönelik tehditleri artırdığı görülmektedir. Özellikle Washington’un tehdidini yoğunlaştırdığı iki ana cephe olan Suriye ve Doğu Akdeniz’de, ABD’nin Kıbrıs’a silah ambargosunu kaldırması, Yunanistan’a askeri yığınağı, İsrail ve Yunanistan-Güney Kıbrıs ile Türkiye’ye karşı kurduğu cepheyi tahkim etmesi, PKK/YPG’ye silah desteğine doludizgin devam etmesi gibi Türkiye’nin çıkarları aleyhine olan etkenler büyütülmüştür. Vilnius Zirvesinin de gündemindeki NATO’nun Karadeniz’deki varlığını artırma yönündeki planlarını da unutmayalım. NATO’ya bağlılık siyaseti nedeniyle önümüzdeki dönemde, Türkiye’nin menfaatlerine karşı Karadeniz eksenli bir tehdidin yoğunlaştırılacağı anlaşılmaktadır.
Bu NATO’cu siyasetin Türkiye’ye faturası ağır olacaktır. Ancak unutmamamız gereken çok önemli başka bir gerçek şudur: İzlenen “ABD ile uzlaşma” politikası, Türkiye’deki Amerika’nın canlanmasına neden olur, yeni 15 Temmuzlara kapı açma riskine yol açar. Aydınlıkçı şairimiz Hüseyin Haydar’ın deyişiyle “kılıcını indirenin boynu gider”!