ABD tehdidi: Kendine, Türkiye’ye ve herkese
Önce bölgeye, bize ve dünyaya tehdit:
Madde 1: ABD, İran rejimini değiştirmek için düğmeye bastı. Ekonomik ambargolarla İran ve İran ile komşu ya da iş yapan herkesi (Türkiye başta) cezalandırmaya hazırlanıyor. Kendisine karşı oluşan dünya surunda gedikler açmaya çalışıyor. Ki Hindistan ve Fransa gibi ülkelerin İran ile ticarette ayak sürümeye başladığını görüyoruz. Waşington merkezli Brookings Enstitüsü, “ABD, İran petrol vanalarını çeviriyor. Amacı rejimi çökertmek mi?” başlıklı yazısında (1), Trump yönetiminin en hızlı biçimde İran’da kargaşalık çıkarmayı hedeflediğini yazdı. Hürremşehr’den ayaklanma görüntüleri de hemen geldi. İsrail Başbakanı Netanyahu bir video yayınlayıp, İran halkını rejimi devirmeye çağırdı. Trump’ın avukatı eski New York Belediye Başkanı Rudy Guliani de (2) İranlı muhaliflerin ABD’deki toplantısında, ambargolarla İran rejimini devirmeyi amaçladıklarını açıkça söyledi. Ancak ABD’nin şu haliyle başarılı olma şansı sıfır. ABD’nin kendini yalnızlaştıran bu tavırları sayesinde doların tahtı sallantıda, dünya farklı bir ticaret/para birimi zeminine doğru hızla akıyor. 21 trilyon dolar iç ve dış borcu bulunan (3) ABD’de son skandal Pentagon’daki kayıp 21 trilyon dolar. Hayır, bu sonuncu komplo teorisi değil, rapor ABD Savunma Bakanlığı teftiş kuruluna ait (4). Ne ilginç değil mi? iki rakam da aynı. ABD’nin toplam borcu ve Pentagon’daki kayıp para miktarı aynı yani.
Madde 2: ABD, Türkiye’yi hedefine koydu. Tabii İsrail ile birlikte. Yunanistan, Rum Kesimi ve Mısır’ı da katarak. Noble Dina tatbikatı ile açıktan silah gösterdi (5). Seçimlerde açıkça Erdoğan karşıtlığı yaptı. Seçim öncesi ve gecesi iç karışıklığa da oynadı. PKK’ya yol verdi. Yeni geçilen Başkanlık rejiminden de azami faydalanmayı, ekonomik kriz ile kol bükerek yeniden federasyonun önünü açmayı planlıyor. Ancak seçim sonuçları ABD ve dostlarını mutlu etmedi. Rusya, Çin, İran ve Venezuela’nın hızlı tebriklerinden bu sonucu çıkarıyoruz. S-400 füzelerini bahane ederek silah ambargosunu da başlattı. 1974’tekine benzer bir manzara var. Ama ABD o zamanki ABD değil, 12 Eylül darbesini 15 Temmuz’da denedi olmadı. Ekonomik kriz ve tüm olumsuz koşullara rağmen Erdoğan’ın yeniden seçilmesini de engelleyemedi. Ha bir de tabii, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Başkanı ve Cumhuriyetçi Parti Mississipi Senatörü Roger Wicker’in, ABD Kongresi'ne Türkiye'nin de aralarında bulunduğu bazı ülkelere karşı yaptırımlar uygulanmasını talep ettiği Ulusal Yetkilendirme Yasası (NDAA) tasarısı var (6). 2013’ten bu yana yaşanan nesnel sürece bakarsak başarı şansı sıfır.
Madde 3: Çin ve Rusya’yı asıl ve nihai hedef olarak gündemde tutuyor. Bu, zaten 2. Dünya savaşından beri değişmeyen bir gerçek. SSCB’yi hepimiz biliyoruz ama mesela 1970’lerde New York Times tarafından yayımlanan 1969 tarihli gizli Pentagon belgelerinde, Çin Halk Cumhuriyeti hakkında şunlar yazıyordu(7): “Şubat ayında Kuzey Vietnam’ı bombalamak ve Temmuz’da ilk aşama askeri çıkarmaları onaylamak, sadece ABD’nin uzun vadeli Çin’i kuşatma politikasını desteklediği sürece işe yarayacaktır”. Yani Çin’i kuşatmak ABD’nin uzun vadeli stratejisi ve değişmezdir. Rusya ise SSCB sonrası istendiği gibi dağıtılamayan güçlü yapının devamı olduğu için her daim düşmandır. Ancak bugün gelinen noktada, ABD, askeri olarak Rusya, ekonomik olarak da Çin’e karşı güçlü değildir. Rusya’ya diplomatik, askeri, ekonomik yaptırımlar zarar verse de diz çöktüremez, keza Çin’e uygulanan gümrük savaşları da benzer etki yaratır. Çin’den çok ABD’ye zarar verecektir. 1969 tarihli Pentagon belgelerinde, Çin’in bugünkü Kuşak ve Yol projesinin de nasıl hedefe konduğu açıkça yazılı: “Çin, 1917’deki Almanya, 1930’lardaki Japonya, 1947’deki SSCB gibi, bizim dünyadaki etkinliğimizi engelleme ve uzak bir tarihte de olsa, tüm Asya’yı aleyhimize döndürme kapasitesine sahiptir”. O zamanlar ABD’de sağlam adamlar varmış gerçekten de!
Madde 4: AB’ye boyun eğdirme baskıları da boşa gözüküyor. Almanya ve İngiltere, ABD’nin gidici olduğunu anladı ve kendi gündemlerini oluşturuyor. Bunlara İtalya, Fransa ile Macaristan ve Sırbistan’ı da ekleyin. Temel çelişki şurada ki, bir zamanlar Sovyet tehdidine karşı ABD eteklerinin altında birleştirilmeye çalışılan Avrupa, artık Atlantik’teki abisinden kurtulma sancıları çekiyor. Tabii bu öyle kolayca olacak bir şey değil ama oluyor işte. NATO eliyle AB’yi kontrol altına almaya çalışan ABD, bunu başaramazsa AB içinde çatlaklarla idare edecek. Zaman zaman başarılı da olacak. AB’deki Amerikan sermayesi ve etkisi az değil. Alman gazeteci Udo Ulfkotte’nin kitabını İngilizce bastırtmayacak kadar güçlüdür. Frankfurter Allgemeine Zeitung Editörü Ulfkotte, Avrupa’da ‘sükse yapmış’ gazetecilerin çoğunluğunun CIA bordrosunda olduğunu örnekleriyle yazmıştı. (8) Udo Ulfkotte, Türk basınına da verdiği röportajlarda bir NATO ülkesi olarak Türkiye’de de durumun farklı olmadığını söylemişti. Alman gazeteci 2017 Ocak ayında evinde ölü bulundu. Ulfkotte şüpheli biçimde öldü ama artık herkes kimin kim olduğunu da biliyor. Neticede artık herkes kendi yolunu çiziyor.
Şimdi de ABD (ve Rusya’nın) içindeki tehdit:
Madde 1: Trump’ın üzerinde sallanan Damokles kılıcı. Reagan (1975 – 1978) döneminde ABD Hazine Müsteşar Yardımcılığı görevinde bulunan ekonomist Dr. Paul Craig Roberts, muhalif çizgisiyle ABD’de alternatif medyada en çok okunan ilk 10 yazar arasında gösteriliyor. Roberts, son yazısında (9) Trump ve Putin’in Helsinki’de yapılacak görüşmelerini ele almış. Craig Roberts, “2 Süpergüç, gerçekte bu ülkeleri kim kontrol ediyor” başlıklı yazısında, Trump’ın İsrail lobisi nezdinde kendini güvene almasının yeterli olmadığını, İsrail lobisinden de büyük Askeri/Güvenlik kompleksi denen derin devletin hedefinde olduğunu öne sürüyor. Trump’ı Kuzey Kore ve Rusya’ya taviz vermekle suçlamaktan asla vaz geçmeyen bu lobi, trilyonlarca doları içeren varlık nedenini Rusya ve Çin tehditlerine bağlıyor. 1976’da devlet hizmetindeyken New York Times ve Washington Post’un bu derin devlete göbeğinden bağlı olduğunu öğrendiğini belirten yazar, iki gazetenin de Trump – Putin görüşmesini, “Kremlin’in karşısında diz çökme” başlığıyla verdiğini (Kowtowing to the Kremlin) saptıyor. Roberts, New York Times’in Trump’ı ulusal güvenliğe bir tehdit ilan ettiğini hatırlatıyor. John F. Kennedy’nin de zamanında, CIA’yı, Küba’yı işgal, SSCB’ye nükleer saldırı ve Northwood’s Operasyonu(*) projesi konusunda dinlemediği için öldürüldüğünü hatırlatıyor. Trump’ın da bugün benzer bir tehdit altında olduğunu vurguluyor.
Craig Roberts, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de Rusya’daki Batı sermayesine eğilen liberal kesim karşısında tehdit altında olduğunu, bu kesimin temsilcisinin de neoliberal görüşleriyle tanınan Başbakanı Medvedev olduğunu belirtiyor. Yeltsin dönemi zengini Oligarkları temsilen Medvedev liderliğindeki Atlantikçi Rus elitinin ABD yaptırımlarına boyun eğme ve paracıklarını koruma önceliğinde olduğunu vurgulayan Roberts, Putin’in kendi yönetimindeki 5. Kol ekibince devrilme tehdidi altında bulunduğunu yazıyor.
Putin – Trump görüşmesinde iki ülkenin Suriye’den asker ve silah çekme planlarının gündeme geleceği belirtiliyor. Ayrıca, Kırım ve Ukrayna gibi sorunlu alanların pazarlık masasına yatırılacağı da söyleniyor.
2008’deki üçüncü küresel kriz sonrası dünya yine bir tehlikenin eşiğinde, ancak bu kez papaz pilav yemeyecek inşallah.
Kaynakça:
-
https://www.globalresearch.ca/us-sanctions-against-iran-aimed-at-regime-change/5645991
-
https://www.theguardian.com/us-news/2018/jun/30/rudy-giuliani-mek-iran-paris-rally
-
https://www.washingtonexaminer.com/news/national-debt-hits-21-trillion
-
https://www.aydinlik.com.tr/noble-dina-tatbikati-abilerin-intikami-dunya-haziran-2018
-
http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ata-atun/2653699-abdnin-yeni-turkiye-planlari-yolda
-
http://www.adimlardergisi.com/udo-ulfkotte-abd-cikarlari-icin-yazan-satilmis-turk-gazeteciler-var/
-
https://www.paulcraigroberts.org/2018/06/30/the-two-superpowers-who-really-controls-the-two-countries/
(*) Northwood’s Operasyonu: 1960’ların başında Amerikan genelkurmayının ABD’de sahte saldırılar düzenleyerek binlerce Amerikalı’nın ölmesine yol açacak Küba’yı işgal planı. Saldırılar Kübalılar tarafından yapılmış gibi gösterilip Küba’nın işgaline zemin hazırlanacaktı. Dönemin Başkanı J. F. Kennedy’ye savunma bakanı Mc Namara aracılığıyla sunulmuş ancak Kennedy tarafından reddedilmişti. Küba’da kullanılmayan Northwood’s Operasyonu’nun, 9/11 saldırılarına ilham vermiş olduğu söylenegelmiştir. (https://abcnews.go.com/US/story?id=92662&page=1)