ABD ve İsrail’in Suriye’deki öncelikleri farklı

Suriye’de ortaya çıkan yeni durum konusundaki tahlillerde, genel olarak ABD ve İsrail’in aynı çizgide olduğu değerlendiriliyor. Bu belirleme, uzunca bir süre esas olarak doğruydu. Peki mevcut koşullarda ABD-İsrail hedef ve öncelikleri arasında tam bir bütünleşme mi yoksa farklılıklar mı var? Kısaca inceleyelim: ABD’nin 2011’de başlattığı Suriye’yi yıkım operasyonunun hedefi kısaca şöyle özetlenebilir: Esad yönetiminin devrilmesi, Suriye’nin parçalanması, İran’ın ve Türkiye’nin kontrol altına alınması, İkinci İsrail’in Suriye ayağının kurumsallaşması ve nihai olarak Türkiye ve İran’ın parçalanması. Geldiğimiz aşamada Esad yönetimi devrildi, şimdi mücadele Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda devam ediyor. İsrail esas yığınağını Suriye’nin bölünmesine yaparken, PKK/YPG’ye açıktan desteğe yöneliyor ve Türkiye’nin bölgede etkinlik kazanmasına karşı hamlelere yoğunlaşıyor. ABD’de ise bu hedef konusunda tereddütler var. Görevi 20 Ocak’ta devralacak olan Trump yönetiminden gelen sinyaller, son 30 yıllık operasyonun hedeflerinden sapmaya işaret ediyor. Kuşkusuz, bu konudaki politika değişikliklerinin çok hızlı olmama olasılığı var. İki farklı politikanın iç içe geçtiği bir geçiş süreci yaşanabilir. Ancak Trump’ın sonuca hızlı ve doğrudan ulaşmayı içeren faydacı tarzı bu süreci hızlandırabilir de.

NATALİ: PKK/YPG’YE DESTEĞİN KOŞULLARI YOK

Trump’ın önceki dönem kabinesinde Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak görev yapan Denise Natali’nin, Suriye’deki PKK/YPG merkezli tartışmalar hakkındaki değerlendirmeleri dikkat çekici. Natali, ABD askeri stratejilerinin oluşturulmasında kilit konumda yer alan ABD Savunma Bakanlığı bünyesindeki Ulusal Savunma Üniversitesi’nin Ulusal Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Müdürü. ABD’nin halihazırdaki en önemli “Kürt uzmanları”ndan, iyi derecede Kürtçe ve Farsça konuşabilen Natali, PKK/YPG’nin Irak’ın kuzeyindeki gibi bir özerk bölgeye sahip olma hedefinin başından beri gerçekçi olmadığını vurguluyor. “Bu durumun, Suriye tarihinin hiçbir döneminde olmadığını” belirten Natali, “yerel güç dinamikleri, ekonomi ve güvenlik açısından böyle bir hedef sürdürülebilir değildi.” diyor (NPR, 27 Aralık 2024).

Natali’nin, bir başka vurgusu daha önemli. ABD’nin PKK/YPG’ye destek politikasını sürdürmesinin koşullarının ortadan kalktığını vurgulayan Natali, bunun nedeni olarak, hem Suriye’de ortaya çıkan yeni duruma hem de Washington’daki iktidar değişikliğine işaret ediyor. Natali, mevcut koşullarda “bu politikanın stratejik olarak uygulanabilir olmadığını” kaydediyor. Trump yönetiminin önceliğinin, Ukrayna ve Gazze'deki savaşları sona erdirmek olduğunu belirten Natali, “bu öncelikler nedeniyle Türkiye gibi stratejik ortaklara ihtiyaç duyulacaktır” diyor.

ANLIK FOTOĞRAF DEĞİL GELİŞMENİN YÖNÜ ÖNEMLİ

ABD’nin 1990’lı yılların başında ortaya koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi’nin amacı, Condeleezza Rice’ın açıkladığı üzere “Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırlarının ve rejimlerinin değiştirilmesi”ydi. Merkezde İsrail’in güvenliği vardı ve bunu sağlamak için stratejik hedef olarak Irak, Türkiye, İran ve Suriye’nin parçalanması öngörülüyordu. Körfez Savaşı, Irak’ın ve Afganistan’ın işgali, PKK’nın bölgesel ölçekte faaliyet yürüten bir örgüte dönüştürülmesi ve bölgemizdeki son 30 yıldır devam eden çalkantıların arka planında bu hedef bulunuyor. Kuşkusuz, başta Türkiye olmak üzere operasyonun hedefi olan devletler, buna karşı direndi. Bu süreç içinde, son 30 yılda dünyada dengeleri değiştiren bir gelişme ortaya çıktı: Çok kutupluluk. Rusya’nın toparlanması, Çin’in yükselişinin yanı sıra Türkiye ve Suudi Arabistan gibi bölgesel devletlerin ABD’nin askeri ve siyasi çemberinden kurtulması ivmelendi. Bugün artık ABD, dünyaya tek başına nizam veren bir güç değil. Bu koşullarda, Türkiye gibi bölgesel ölçekte etkinlik kazanan devletler, gelişmelerin yönünü belli ölçülerde belirleme kabiliyeti kazandı.

Sonsöz: Anlık fotoğrafa değil, gelişmenin yönüne odaklanalım.