ABD 'Yıkılmadım ayaktayım' diyor

Suriye, Irak ve Türkiye’deki fiyaskoları sonrası Sam Amca’nın işi bitti, artık Avrasya çağı başladı diye çok sevindik.

Öyle ya, onca terör ve komplo ile Esad’ı deviremedi, IŞİD ile yatakta basıldı, terörist PKK ile nişan yaptı ama Irak’ta Barzani’sine sahip çıkamadı, Kerkük elden gitti, Türkiye’de darbeyi eline yüzüne bulaştırdı, en önemli assetleri olan FETÖ’yü batırdı.

Ama kovboyda oyun çok.

Suudi Arabistan’daki saray darbesiyle bir atağa geçti.

Ürdün’de başka bir saray darbesini beceremedi ama korku saldı.

Asıl düşmanı İran’da “Fars Baharı” başlattı.

Arap Baharlarını bilenler, Fars baharının da ne olduğunu anlamıştır sanırım.

Mısır’daki halk ayaklanması ve Gezi olayları için de Mısır ve Türk Baharı denmişti. Ki bu protestoların çoğunun halkta bir karşılığı ve sağlam gerekçeleri var. Ancak, manipüle edildiler. Mesela Gezi olaylarında FETÖ’cü polislerin kışkırtması bugün çok açık ve net anlaşılıyor.

Neyse uzatmayalım lafı, ABD yeni bir saldırı hamlesi başlattı.

Suriye, Ürdün, İran ve Türkiye’ye her tür manivelayı kullanarak boyun eğdirmek istiyor.

Çok açık ve net olarak gördük ki, ekonomik kriz ve Sarraf ambargosu tehdidiyle Türkiye’de Erdoğan’a “Esed terörist” dedirtti.

Buna Rusya’nın PYD ile diyaloğunu gerekçe gösterenler de var ama ben bunu ikna edici bulmadım.

Rusya’nın PYD’yi Soçi’ye daveti eski bir hikaye ve bu konu belli ki Putin ve Erdoğan arasında görüşmelerle çözülmeye çalışılıyor.

Ancak “Esad teröristtir” demeci bambaşka bir olay.

Zaten gerisi de geldi.

2 gün önce Kastamonu’da konuşan Erdoğan, “Biz Suriye'de, Rusya ve İran'la nasıl çalışıyorsak Amerika'yla da aynı şekilde çalışmak istiyoruz. Sorun Amerika'nın bizimle çalışmak isteyip istemediğidir. Şayet Amerika bizimle çalışırsa memnun oluruz. Birlikte neler yapabileceğimize bakarız. Bize bir adım atana, biz misliyle mukabele etmekte çekinmeyiz. Esasen aramızda çözemeyeceğimiz hiçbir sorun da yok” dedi.

Gizlemeden, saklamadan PKK’ya 4 bini aşkın tır yükü silah veren ABD’ye olan tepki ‘sert demeçler’den ibaret.

15 Temmuz hain FETÖ/NATO darbe girişiminin merkez üssü İncirlik’i kapatmayarak, İran’a karşı İsrail için çalışan Malatya Kürecik Üssü’ne kilit vurmayarak, zaten bölge ülkelerinin tereddütlü bakışlarına hedef olan Ankara, Astana resmindeki ülkelerin güven erozyonuna uğruyor.

İRAN’DA NELER OLUYOR?

İran yıllardır ABD ve İsrail’in hasmane ağır ekonomik yaptırımlarıyla boğuşuyor. Liberal kesim ile Molla sistemi arasında yoksullukla mücadele eden İran halkı zor zamanlar geçiriyor. Tıpkı Türk halkı gibi.

Fakat son ayaklanmalardaki ABD parmak izlerini görmezden gelmek olmaz.

ABD yönetici elitinin (bankacılık, askeri sanayi, şirketler) örgütü Brookings Institute, 2009’da bir belge hazırlıyor. Başlığı; “Persiya’ya hangi yol? Amerika’nın yeni İran stratejisi için opsiyonlar”.

Askeri seçeneklerin yanı sıra İran’a karşı “istikrarsızlaştırma” operasyonlarını da içeren belgede, kullanılacak yöntemler arasında terör eylemleri ve halk ayaklanmaları da yer alıyor.

Raporda aynen şu ifadelere yer veriliyor:

“1989’dan itibaren Doğu Avrupa’daki komünist rejimleri devirmek için kullanılan kadife devrimler (meşhur Soros operasyonları HV) pek ala İran’da da uygulanabilir. Halkın büyük kesiminin mevcut sistemden memnuniyetsizliği çok yüksek ve rejimi devirmek için uygulanabilecek en kolay ve açık yol bu olabilir.”

Bu noktada 1906’dan itibaren İran’da devrimlere imza atmış, anayasacı, cumhuriyetçi komünist ve sosyalist kesimlerin molla rejimine duyduğu büyük hınç ve nefretin de kullanılabileceği, 1978 devrimine destek veren solcu, öğrenci, köylü ve esnaf kesimlerin de aldatılmışlık duygusunun işe yarayacağı raporda açıkça dile getiriliyor.

Zaten 2009’un 13 Haziran’ın da bu deneme yapılmıştı, Seçimlerin ardından bazı kesimler seçime hile karıştırıldığı iddiasıyla sokağa dökülmüş ve günlerce süren bir ayaklanma sahnelenmişti. Seçimde hileyle suçlanan İsrail ve ABD’nin bölgedeki eylemlerinden fazlasıyla rahatsızlık duyduğu İran Devrim Muhafızları’ydı.

Bu gösterilerde de Batı medyası olayları olduğundan büyük gösterip, yalan haberlere imza atmıştı.

İran İstihbarat Bakanı Haydar Muslihi, ’Sivil darbe oyunları’nın ABD patentli Soros hareketi ve AB ülkeleri eliyle yürütüldüğüne işaret ederek, işbirlikçilere para yağdığını iddia etmişti. İstihbarat Bakanı, seçim sonrasındaki olayların yurt dışındaki toplantılarda çok önceden planlandığını belirterek, “80 yabancı enstitü, fon ve kurumun fitne olaylarında rol aldıkları belirlendi. Bunlar arasında bütçesi 1.7 milyar dolar olan kuruluşlar da var” demişti.

Şimdi 2009’dan 9 yıl sonra tekrarlanan gösterilerde benzer kurum ve kuruluşların parmak izleri görülüyor.

Zaten Brookings Enstitüsü’nün raporunda, meydana gelen ayaklanmaların kanlı bir hale dönüşmesi sonucu, önce vekalet savaşı ardından doğrudan müdahale öngörülüyor.

Tıpkı Suriye ve Libya’daki gibi.

Bunları çok iyi bilen Hasan Ruhani son açıklamasında akıllıca, halkın eleştiri hakkının olduğunu ve “halkın sesini duyduklarını” söyledi.

Çünkü biliyor ki, ABD’nin istediği şey, eylemlerin kanlı biçimde bastırılması üzerine yükselecek şiddet dalgası ve iç kargaşa.

Zaten Trump yönetimi de İran’daki olaylardan duyduğu hazzı asla gizlemiyor ve göstericilere destek verdiklerini açıklıyor.

Trump ve şürekası, İran’daki olayların başladığı Perşembe gününden beri zil takıp oynuyor.

Müslüman düşmanı Trump, “İran halkının kendini barışçıl bir şekilde ifade etme hakkını destekliyoruz. Onların sesi duyulmayı hak ediyor" açıklamasını yapıyor.

Yerseniz…

İranlı gazeteci ve siyaset uzmanı Abbas Abdi, ülkede "ekonomi gidişatına itiraz" ekseninde gelişen halk gösterilerinin kısa sürede siyasi mecralara çekildiğini söylüyor.

AA’ya demeç veren Abdi, "İran'la iyi ilişkilere sahip olmayan ülkelerin bu durumdan hoşnut olmaları gayet doğal. Aynı şekilde, İran da o ülkelerde yaşanan benzer olaylara sevinir. Buna karşın, İran'ın, bölgede istikrarsızlığa yol açacağı için Türkiye'deki başarısız darbe girişimine sevinmediği örneğinde olduğu gibi, bölge istikrarının bozulmasını istemeyen ülkeler de elbette bu olayların yaşanmasından mutluluk duymazlar" yorumunu yaptı.

Rusya üzerinden köşeye sıkışan Trump, 2018 baharında azledilmemek için İsrail eksenli Neoconların her istediğini yapar hale geldi.

İran, en çok İsrail için bir sorun ise, Suriye de aynen öyle.

Trump’ın İran ile birlikte Suriye’de de yenilgiyi kabullenmediği gözleniyor.

12 Aralık’ta imzaladığı 2018 askeri bütçesine Suriye’deki PKK güçlerine verilmek üzere 500 milyon dolar koydu. Bu para ile 30 bin kişiye askeri eğitim verilecek, 390 adet askeri araç ve çok sayıda silah ve mühimmat dağıtılacak.

Suriye’de Avrasya’nın zaferi olan Astana Süreci’ni, Esad’ın devrileceği bir Cenevre tezgahına dönüştürmeye kararlı görünen Trump, sanki bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da ikna etmiş gibi görünüyor.

En azından Şam, Tahran ve Moskova’dan bakınca öyle gibi.

Suriye sahasında da Suriye ile El Nusra ve ÖSO arasındaki şiddetli çatışmalar, Türkiye’nin Astana’dan bir adım geriye çekilip, Davutoğlu dönemine benzer bir yere doğru gittiğini gösteriyor.

ABD’NİN 2018 MOTTOSU: YIKILMADIM AYAKTAYIM

Trump’ın en gıcık olduğu ülke elbette ki Çin Halk Cumhuriyeti.

Çünkü ne zaman o sihirli aynasına dönüp sorsa, aynı cevabı alıyor; “Dünyanın bir numaralı ekonomik gücü Çin oldu/oluyor”

Trump, hem kendi yıkılmamak, hem de ABD’yi “yeniden muhteşem yapmak” için, karşılıksız dolar imparatorluğunu derinden tehdit eden Çin’i kuşatma stratejisine sarıldı.

Kuzey Kore nükleer gerginliği, Afganistan’a gönderilen binlerce IŞİD teröristi, Avrasya’ya yaklaşan Pakistan’ı cezalandırma stratejisi, Türkiye, İran ve Suriye üzerinde yeni bir baskı oluşturma taktikleri ve elbette Rusya’yı Çin’den koparıp izole etme düşüncesi hep bunun için.

2018 yılı hem Trump hem de ABD için askeri seçenekleri de fazlasıyla zorlayarak “Yıkılmadım Ayaktayım” yılı olarak geçecek gibi gözüküyor.

Tabii bu anlayış 2018’i, 2017’den daha tehlikeli bir hale götürüyor.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in 2018 mesajında bunun izlerini okuyabiliyoruz.

"Bir yıldır Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri durumundayım, amacım 2017 yılının barış içinde geçmesini temin etmekti. Ama maalesef başarılı olamadım ve olamadık. 2018 yılı içinde dünya barışı için pek de ümitli değilim, bence dünyamız kırmızı çizgide, yeni tehlikeler içinde bulunuyor”

Guterres klasik olarak NATO tescilli İspanyol BM Genel Sekreterleri çizgisinden geliyor ve cümlesinin devamında nükleer savaş korkusundan söz ediyor.

Bu, ABD’nin istediği bir korkutma mesajı olsa da Guterres çok dah haksız değil.

Suriye’dekine benzer pek çok savaş ve kargaşalığın hazırlığını yapıyor ABD.

Bu kendi çöküşünü hızlandıracak bir hareket tarzı olsa da giderayak epey patırtı çıkaracak.

Bölgeyi en iyi tanıyan gazetecilerden olan Hüsnü Mahalli’nin de belirttiği gibi, İran Baharı’ndan sonra sıra Türk Baharı’nda.

Son açıklamalara bakılacak olursa, seçim derdindeki Ankara bunun pek idrakinde görünmüyor.

ABD ile arayı yapmaya meyilli, sıcak para odaklı ümmetçi ve Körfez Arabı odaklı politikaların devam edeceği, Yunanistan’ın 18 tane Türk adasını işgali ve Suriye’deki PKK terörüne lakayt siyasetlerin güdüleceği endişesi öne çıkıyor.

Büyük Türk Milleti başta herkese yine de mutlu ve huzurlu bir 2018 dilerim.