ABD'nin çelişki oyunu

ABD dış siyasetinin önemli ismi Henry Kissinger, Dünden Bugüne Yeni Çin adlı eserinde Batılılar ve Çinlilerin stratejiye yaklaşımdaki farklılıkları, Satranç ve Wei qi’yi (Türkiye’de Go olarak biliniyor) karşılaştırarak anlatıyor: “Satranç için kesin sonuca giden muharebe dersek, Wei qi için sürüncemeli bir hareket diyebiliriz. Satranç oyuncusu mutlak zaferi amaçlar. Wei qi oyuncusu nispi avantaj sağlamanın peşindedir. Satrançta oyuncu her zaman için rakibinin gücünü görme imkanına sahiptir, bütün taşlar ortadadır. Wei qi oyuncusu, oyun tahtasındaki taşların yanı sıra rakibinin diğer taşlarını da değerlendirmek zorundadır (…) Satranç tek bir şey düşünmeye yöneltir, wei qi stratejik esneklik üretir.”

S-400’lerin teslimatı sonrası, Beyaz Saray ve Pentagon arasında, Türkiye siyaseti konusunda çelişkiler olduğuna yönelik haber ve değerlendirmeler sıkça basında yer alıyor.
ABD Başkanı Donald Trump Türkiye’ye yönelik ılımlı açıklamalar yaparken, Pentagon ve ABD Senatosu Türkiye’yi askeri, ekonomik ve siyasi yönden tehdit eden açıklamalarda bulunuyor.

ABD’DE KAFA KARIŞIKLIĞI VAR MI?

Türkiye’de, ABD tarafından gelen çelişkili açıklamaları kafa karışıklığı olarak değerlendirenler çoğunlukta.
Siyasetçiler, askerler ve diplomatlar, ABD kurumları arasındaki çatlağı kullanarak, Washington’u ikna edebileceğimize yönelik değerlendirmelerde bulunuyorlar.
Amerikan siyasetini değerlendirirken ve karşı siyaset belirlemeden önce önümüze cevaplamamız gereken bir soru geliyor: ABD, Türkiye ve Rusya arasında derinleşen ilişkilere karşı bir satranç oyuncusu mu yoksa bir Wei qi üstadı gibi mi hamle yapıyor?

Kissinger’in, Çin tarzı siyasi yaklaşıma ilgi duyduğu ve Trump yönetiminin dış siyasetinde etkisi olduğu biliniyor.
Bugün, bizlere çelişkili gibi gözüken ABD’nin Türkiye’ye yönelik yaklaşımının arkasında, kurumlar arası anlaşmazlıklardan çok, farklı yaklaşımlarla Ankara’nın algısını ve hamlelerini yönlendirmeye çalışan bir stratejinin olması yüksek ihtimal arz ediyor.

Aksi halde, Pentagon’un, Türkiye’nin S-400 alımıyla ilgili basın açıklamasını iki kez iptal edip sonrasında süresiz olarak ertelerken, diğer taraftan Trump’un, selefi Obama’nın yanlış Türkiye siyasetiyle ilgili açıklama yapmasını, sadece kafa karışıklığı olarak adlandırma yanlışına düşebiliriz.

Elbette, ABD kurumları arasında, kimi yaklaşımlarda şeklen farklılıklar olabilir fakat bu farklılıkların özde ilkesel bir tezat oluşturması pek mümkün gözükmüyor.
Türk basınında yer bulduğu üzere, ABD Kara Kuvvetleri Avrupa eski Komutanı Korgeneral Benjamin Hodges’in “Erdoğan sonrasını düşünerek hareket etmeliyiz. Türk-ABD ilişkilerinin 1.0 versiyonu muhtemelen bu yaz ölecek. Türk-ABD ilişkilerinin 2.0 versiyonunu ve Erdoğan'dan sonraki hayatı düşünmeye başlamamız gerekiyor (…) Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamayız” ve eski NATO Başkomutanı Orgeneral James Stavridis’in “İttifaktaki en büyük ikinci orduya sahip ülkeyi kaybetmek çok büyük bir jeopolitik hata olacaktır” değerlendirmelerinden net bir sonuç çıkıyor:
ABD, Ankara-Moskova yakınlaşmasını engellemek istiyor fakat bu süreçte Türkiye’yi tamamen kaybedeceği adımlar atmaktan imtina ediyor.

ABD’NİN TÜRKİYE STRATEJİSİ

Bu sonuç ışığında, Beyaz Saray ve Pentagon’un şeklen tezat içerse de, özünde Türkiye’ye diz çöktürmeyi amaçlayan siyasetlerinin, aşağıdaki üç ana stratejik ayağa oturacağını ve eşgüdümlü olarak sürdürüleceğini söyleyebiliriz:

1- Türkiye’yle köprüleri koruma siyaseti
S-400 sevkıyatının yapılmasından hemen sonra, manidar bir biçimde Pensilvanya’da hapis tutulan Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın serbest bırakılması ve Trump’un, S-400 alımına rağmen hükümete yönelik olumlu açıklamaları bu minvalde değerlendirilebilir.
Washington, Türkiye’yle iletişim kanallarını açık tutmak suretiyle, AKP ve Rusya arasında yaşanabilecek olası bir anlaşmazlık durumunda, Ankara’yı tekrar eski eksenine çekme yolunda adım atma şansını koruyacaktır. Bu noktada, Türkiye ve Rusya ilişkilerinin zayıf karnı olarak nitelendirebileceğimiz Suriye’de, iki ülkeyi karşı karşıya getirecek kışkırtmalara girişilebilir.
Köprüleri koruma siyasetinin Beyaz Saray ve Trump üzerinden sürdürülmesi olası gözüküyor.

2- AKP’yi Türkiye’den ayırma stratejisi

Yukarıda yer verdiğimiz ABD’li komutanların açıklamaları, yine ABD basınının önde gelen kalemlerinin Erdoğan yüzünden Türkiye’yi tamamen kaybedecek hamleler yapmayalım anlamına gelen değerlendirmeleri, önümüzdeki dönemde ABD’nin AKP’yi hedef alırken, Türkiye’de muhalifler başta olmak üzere toplumun diğer kesimlerine mavi boncuk dağıtacağını gösteriyor.
Bu strateji dâhilinde, yeni parti kurdurulması da dahil olmak üzere, AKP’yi zayıflatacak çeşitli girişimler hızlandırılacaktır. Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın çıkışları bu kapsamda değerlendirilebilir.
ABD, AKP’yi Türkiye’nin geri kalanından ayırmak ve kuşatmak suretiyle, Türkiye’deki diğer kuvvet ve kurumlarla arasını bozmadan, AKP’yi indirip kendine yakın bir kuvveti iktidar koltuğuna oturtma ihtimalini canlı tutmaya çalışacaktır.

3- Türkiye’yi içeride ve dışarıda kuşatma hamleleri

ABD, tıpkı Doğu Akdeniz ve Suriye’nin kuzeyinde olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin can damarlarına karşı içeride ve dışarıda yıpratma hamlelerine devam edecektir.
İç siyasette:

- Türkiye sınırları içinde ikamet eden Suriyeliler üzerinden kışkırtmalar. (ABD ve İsrail basınında Türkiye’de yaşayan Suriyelilere yönelik saldırı haberlerine geniş yer ayrılıyor.)
- AKP ve muhalefet içinde ABD karşıtı unsurlara yönelik karalama, yalnızlaştırma operasyonları.
- ABD yanlısı medya üzerinden, kamuoyunda Rusya yörüngesine giriyoruz algısı yaratılması ve bu suretle Türk-Rus ilişkilerini bozmaya yönelik çabalar.(S-400’ler sonrası, sosyal medya ve basında başlatılan Rusya karşıtı kampanya.)
Dış siyasette:
- Türkiye’de diktatörlük söylemleriyle AKP hükümetini uluslararası kamuoyunda yalnızlaştırmak,
- Türkiye ve Suriye arasında doğrudan temas ihtimallerini provokasyonlar ve yanlış yönlendirmeler yoluyla engellemek,
- Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ittifaklar kurmasının önüne geçmek,
- Suriye’nin kuzeyinde, PKK/YPG/SDG ve benzeri gruplara destek sunmak, bu gruplara Türkiye karşıtı faaliyetlerini hızlandırmanın yolunu açmak (ABD, bölgedeki terör gruplarına lojistik ve istihbarat desteğine devam ediyor.),
- Türkiye’nin, Irak’ın kuzeyi başta olmak üzere bölgede faal olduğu noktalarda etkinliğini kırmak, (Erbil’de Türk diplomatlara yönelik saldırı)
ABD’nin Türkiye karşıtı siyasetinin ana hatlarını oluşturacaktır.

KUŞATMA DOĞRU YAKLAŞIMLA YARILIR

Washington’un siyasetini Kissinger’in satırlarıyla özetlemek gerekirse; “Satranç, Clausewitzyan ağırlık merkezi ve sonuca giden hamle kavramlarını öğretir; oyun genellikle oyun tahtasının merkezi için mücadele olarak başlar. Wei qi, stratejik kuşatma sanatını öğretir. Usta bir satranç oyuncusu bir dizi göğüs göğüse çarpışmayla rakibinin taşlarını saf dışı bırakmayı amaçlarken, yetenekli bir Wei qi oyuncusu rakibinin taşlarının stratejik gücünü aşama aşama azaltır.”

ABD, bugün Türkiye’ye karşı bir Wei qi oyuncunun stratejisini uygulamakta ve Türkiye’yi farklı cephelerde kuşatmaya çalışmaktadır.
Bu kuşatmaya tek cephede verilecek bir cevabın yeterli olmayacağı açıktır.
Türkiye’nin tarihe dayanan ve ekonomik kanallarla sağlamlaştırılmış, Cezayir’den Pakistan’a değin geniş bir hareket alanı mevcuttur.
Yakıcı ihtiyaç ise taşları doğru yerleştirmeyi bilen kadrolardır.