ABD’nin Güvenlik Stratejisi’nin felsefesi

ABD’nin yeni “Milli Güvenlik Stratejisi” Trump tarafından açıklandı. Bu tür belgelerin kamuoyuna açıklanması, onlara aynı zamanda bir “ileti” niteliğini kazandırır. Diğer bir deyişle, belgenin kendisi belgede açıklanan stratejinin uygulamaya konmasının önemli bir ilk adımını oluşturur. Bu durumda belgede kullanılan ifadelere son şeklini veren de, belgeye yüklenen “ileti işlevi” olur. Onun için belgeyi değerlendirirken, “satır aralarını” okumak, ya da “satırların ardında yatanı” keşfetmek gerekli hale gelir. Bu yazıda Güvenlik Belgesi’nin genel felsefesi üstünde duracağız.

AMERİKA HER ALANDA GERİLEMİŞTİR

Belgede mevcut durum belirlenirken yapılan en önemli saptama, Amerika’nın “dünya liderliği konumunu” hızla kaybetmekte olduğudur. Belgeye göre, ABD’nin bu gerileyişi çok kapsamlıdır. Ekonomik, askeri, siyasal, diplomatik bütün alanlar, bu gerileme sürecinden kendine düşen payı almıştır. Bunun sonucunda Amerikan halkının özgüveni şimdiye kadar görülmemiş ölçüde sarsılmış, irade zayıflığı devlet aygıtını da içine alacak biçimde yaygınlaşmıştır. Amerika’nın yeniden ayağa kalkması ve yeniden dünya liderliğine soyunmasının en önemli önkoşulu, bu “özgüven ve irade” bunalımının üstesinden gelinmesi haline gelmiştir. “Önce Amerika”, her şeyden önce, bu gereksinimi karşılamanın formülü olarak ortaya atılmıştır.

EN ÖNEMLİ HATA: KENDİLİĞİNDENCİLİK

Belgeye göre, Amerika’nın bu gerileme sürecinin nedeni, geçmiş ABD yönetimlerinin içine düşmüş oldukları “kendiliğindencilik” yanılgısıdır. Oysa tarihin Amerika’nın “serbest ekonomik ve siyasal sisteminin” kendiliğinden dünyaya egemen olmasını güvence altına alan hiçbir işleyiş kuralı yoktur. Geçmiş yönetimler, Çin, Rusya ve benzeri ülkeleri “dünya sistemi”ne dahil etmekle, onların “ehlileşeceğini” ve Amerikan çıkarlarına katkıda bulunan partnerlere dönüşeceklerini sanmışlardır. Ama onlar her alanda Amerika’nın “korumasız” bütün noktalarından yararlanarak kendilerini geliştirmiş ve ABD’ye meydan okuyan güçlü rakiplere dönüşmüşlerdir. Belgeye egemen olan bu yaklaşım, Trump’ın belgeyi sunuş konuşmasında da özlü bir biçimde şöyle ortaya konmaktadır: “Amerikan başarısının garanti olmadığını biliyoruz. Başarı hakkedilmeli ve kazanılmalıdır. Rakiplerimiz zorludur, güçlüdür ve uzun erimli bir kararlılığa sahiptir. Biz de öyleyiz.”

DÜŞMAN-RAKİP AYRIMININ BULANIKLAŞTIRILMASI

Güvenlik Belgesi, Amerika’nın düşmanlarıyla rakipleri arasındaki sınırı bulanık hale getirmektedir. Düşman olarak sayılanlar, İran, Kuzey Kore ve “cihatçı terör örgütleri”dir. Çin ve Rusya birlikte “zorlu rakipler” kategorisine dahil edilmektedir. Belgenin önüne koyduğu stratejik hedef, Amerika’nın yeniden ayağa kalkarak “dünya lideri konumu”nu yeniden kazanmasıdır. Bunun önündeki temel engel de, düşman kategorisinde sayılan güçler değil, Çin ve Rusya’dır. Belgede, Amerika’nın tutumunu bugüne kadar genellikle “savaş durumu”-”barış durumu” ayırımına dayandırdığı ve ABD karşıtlarının ara durumları dikkate almayan bu yaklaşımdan yararlandığı ileri sürülmektedir. Oysa rekabet sürekli bir mücadeleyi gerektirdiği için, bundan böyle mücadelenin sürekliliğine uygun yeni bir “oyun düzlemi”nin oluşturulması Amerika’nın önüne hedef olarak konmaktadır. Bu da, rakiplerle olan ilişkinin “yarı savaş - yarı barış” çerçevesinde ele alınması anlamına gelmektedir.

İKİ SİSTEM ARASINDA MÜCADELE

Güvenlik Belgesi, sürecin iki sistem arasında bir mücadeleyi yansıttığının ayırımındadır. Bu nedenle ABD, uluslararası düzlemde aradığı işbirliklerinin temeline Atlantik Sistemi’ni yerleştirmektedir. Stratejik olarak savunulması gereken şey, Amerikan hayat tarzı ve Amerikan değerleridir. Buna göre “Önce Amerika”, geleceği Atlantik Sistemi’nde gören herkesin çıkarlarıyla uyum halindedir. Belge, yükselen Avrasya’nın emperyalist sisteme alternatif olarak inşa etmekte olduğu sistemin panzehri olarak “Önce Amerika” formülünü ileri sürmektedir. Bu yaklaşım, dünyanın kapitalist-emperyalist sistemin ortaya çıkışından bu yana yaşadığı en önemli dönüm noktasından geçmekte olduğunun tescilidir.
Önümüzdeki yazılarda, belgeyi kısa ve orta erimde yol açması beklenen süreçler çerçevesinde ele almayı sürdüreceğiz.