ABD’nin hedef küçültmesini hesaba katmak

Her toplumsal sistemin gerçek ya da sanal bütüncül bir dünya resmi vardır. Yükseliş ve çöküş süreçlerini ayırt etmede sistemin kendi dünya resmine olan tutumu ölçüt olarak kullanılabilir.

Resim, yükseliş dönemlerinde toplumun önüne bütünlüğünün altı çizilerek konur. Çünkü bu aşamada toplumun onayını alarak onu harekete geçirecek olan şey, bütüncül resimdir. Ama sistem inişteyse, bütüncül resim artık onay üreten bir etken olmaktan çıkıp, itiraz doğuran bir kaynağa dönüşür. O zaman da, resim parçalanarak, bütünlüğü gözlerden gizlenmeye çalışılır. Resmin, sistemin işine gelen tarafları parça parça öne çıkarılmaya başlanır.

RESMİN DAHA ‘GÜVENLİ’ PARÇALARINA SIĞINMAK

Bir toplumsal sistemin ne yükselişi, ne de çöküşü tekdüzedir. Yükselirken geçici gerilemeler, çöküş sürecinde ise görece yükselişler yaşanabilir. Başında ABD’nin bulunduğu emperyalist sistem, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yaşadığı görece yükseliş sırasında, kendi bütüncül dünya resmini adeta herkesin gözünün içine sokacak biçimde bütün dünyaya dayatmıştır. Üstelik kendisi de bu resmin “sihirli etkisi”ne kapılarak, bir an önce bütün Ezilen Dünya’ya savaş ilan etmenin gücüne güç katacağını sanmıştır. Askeri başarısızlıkları sonucu “dünyanın efendisi” konumu sarsılınca, kapitalist sistemin büyük bunalımı patlak vermiş ve sistem hızla çöküş sürecine girmiştir. Obama’nın izlediği siyaset, parçalanan resmin daha “güvenli” parçalarına sığınarak, bu çöküş sürecini durdurmaya çalışmaktan ibarettir.

ABD HEDEF KÜÇÜLTMÜŞTÜR

Böyle bir siyaset, ister istemez kısa erimde hedef küçültmeyi de beraberinde getirir. Bugün ABD siyasetinde, Ezilen-Gelişen Dünya’da emperyalist sisteme sonul darbeyi vuracak güçlerin gelişmesi ve birleşmesini geciktirecek adımlar, ABD’nin doğrudan kazanımlarını hedefleyen hamlelerin yerini almıştır. Toparlanıp yeniden yükselişe geçmek için zaman kazanmaya çalışan taraf, artık ABD ve emperyalist sistemdir. 2000’lere doğru ABD’nin Türkiye Programı, Büyük Ortadoğu Projesi’nin uygulama aracı olacak bir parti imal edip ülkenin başına geçirmek iken, bugünkü temel hedefi, Türkiye’yi emperyalist sistemin dışına çıkartacak bir Milli Hükümet’in iktidara gelmesini önlemeye indirgenmiştir.

FIRSATI DEĞERLENDİRMEK YA DA KAÇIRMAK

Günümüzde ABD’nin zayıfladığını ve artık gelişmelere istediği gibi yön veremediğini saptamak kuşkusuz çok önemlidir. Çünkü bu, ülkemiz açısından bir milli hükümetin artık gerçekleştirilebilir bir seçenek haline gelmiş olduğunun en açık göstergesidir. Ama ABD’nin kendisinin de bu saptamayı yaparak ülkemizde “hedef küçültmüş” olduğunu ve kendi hakimiyetini zayıflatsa da Milli Hükümet dışındaki her seçeneğe razı hale geldiğini belirlemek de, en az bunun kadar önemlidir. Çünkü emperyalist sistem dışına çıkmayacak, ama halkın “karşı devrime karşı yüreğini soğutacak” bir iktidar, ABD açısından “tersine çevrilebilir” bir seçenek olarak değerlendirilmektedir. Onun için böyle bir iktidar formülü, ABD açısından yalnızca “kabul edilebilir” olmanın ötesinde, gücünü ve olanaklarını uğruna seferber edeceği bir formüldür. 

Bu durumda Türkiye’nin öncüleri, ülkemizin önündeki tarihi bir fırsatı değerlendirmek ya da kaçırmak seçenekleriyle karşı karşıyadır. Şu anda zamanı dar olan Türkiye, zaman kazanmak için uğraşan ise, ABD’dir. Bu tarihi fırsatı değerlendirmenin tek yolu da, merkezinde İşçi Partisi’nin yer aldığı bir Milli Hükümeti iktidara taşımaktır.