ABD’nin hedefindeki ülke: Almanya (2)

Savaştan sonra Sultan Abdülhamit’in dostu Alman İmparatoru 2. Wilhelm Kasım 1918 Devrimi’yle tahttan indirilir ve Hollanda’ya sürgün edilir. 1941’de vefat eder.

Birinci Dünya Savaşı’nın son yılları ve hemen sonrasında Almanya, savaşın getirdiği derin tahribat ve yaralar ile uğraşmak zorundaydı. Haziran 1919’da imzalanan ve Almanya’yı cezalandıran Versay Antlaşması’na itirazlar, ülkenin fiilen İngiltere, Fransa ve ABD tarafından işgal edilmiş olması, tüm kaynaklarının, ihracatın, ithalatın, gümrüklerin, kolluk kuvvetlerin, siyasetin bu ülkeler tarafından kontrol edilmesi, toplumun sağ-sol her kesiminde ciddi itirazlar ve rahatsızlıklar yarattı. Ekonomik buhran, toplumsal olaylar, askeri isyanlar, Kasım 1918’de başlayan ve tüm ülkeye yayılan devrimci hareketler sadece Almanya’nın müesses nizamın burjuvazisini değil, işgal kuvvetlerini de kaygılandırıyordu.

WEİMAR CUMHURİYETİ’NİN AKIL HOCALARI: ABD VE İNGİLTERE

Aynı tarihte Berlin’de iki kökten farklı cumhuriyet ilan edilir: Philip Scheidemann-Friedrich Ebert liderliğindeki Almanya Weimar Cumhuriyeti ve Karl Liebknecht-Rosa Lüksemburg liderliğindeki Almanya Özgür Sosyalist Cumhuriyeti. Sosyalistler Almanya’da Sovyet Rusya misali bir devrimi iktidar yapamadılar. İşgal devletlerin onayı ile tesis edilen ve siyaset erkin idaresine getirilen sosyal demokrasi bayrağını açan Weimar Cumhuriyeti, siyasi-sosyal haklar ve ekonomik reformlarla sistemin kökten değişmesinin önüne takoz oldular. ABD ve İngiltere Almanya’nın Rusya benzeri bir devrim ile Batı sisteminden kopmasına mâni olan çözümlerin akıl hocalarıydı. Resmi adıyla Anayasal Federal Cumhuriyetinin (Weimar Cumhuriyeti) yarı başkanlık sistemi 9 Kasım 1918’den Nazi partisinin lideri Adolf Hitlerin iktidara geldiği 30 Ocak 1933’e kadar Almanya’yı yönetti.

WİLSON PRENSİPLERİ’NİN HEDEFLERİ

ABD bu süreçte Almanya’nın kaderini değiştiren karar ve faaliyetlerin merkezinde olmuştur. ABD Başkanı Wilson’un müdahalesiyle Avrupa’da ve cihanda sulhun tesis edilmesini amaçlayan Milletler Cemiyeti kuruluşu 28 Haziran 1919’da karara bağlanır. Gizli anlaşmalar olmadan açık diplomasi, savaş ve barış sırasında denizlerde ekonomik serbest ticaret, eşit ticaret koşulları, tüm uluslar arasında silahlanmayı azaltma, sömürge iddialarının yeniden düzenlenmesi, tüm Merkezi Güçler’in Rusya'dan tahliyesi ve kendi bağımsızlığını tanımlamasına izin verilmesi gündemdeydi. Belçika tahliye edilecek ve restore edilecek, Alsace-Lorraine bölgesi Fransa’ya iade edilecek, İtalya sınırları yeniden tanzim edilecek, Avusturya-Macaristan'a kendi kaderini tayin etme fırsatı sağlanacak, Romanya, Sırbistan ve Karadağ'ı oluşturan Balkan bölgesinin sınırları yeniden çizilecek, Çanakkale Boğazı'nda garantili serbest ticarete sahip bir Türk devleti kurulacak, bağımsız bir Polonya devleti olacak, Milletler Cemiyeti kurulacaktı.

HİTLER ALMANYASI’NIN HARCI

Milletlerin kaderini özgürce tayin hakkı ve Wilson Prensipleri olarak bilinen Yeni Dünya Nizamının temellerini oluşturan yukardaki 14 maddenin sahibi ABD Başkanı Wilson, Nobel Barış ödülü ile taltif edilir. Bu hoş prensipler aslında çöl fırtınasında korunmak için devenin sahibinin çadırına önce başını ardından boynunu sonrasında tüm vücudunu sokarak çadıra tamamen sahip olması ve esas sahibinin dışarıya atılması ile eşdeğerdeydi. Bu adım aslında Almanya’nın boynuna dolanan idam sehpasındaki ipin önce gevşetilmesi ardından boynundan çıkarılması için tarihi bir fırsat sundu. Hitler Almanya’sının harcını oluşturdu. Savaş sonrasında Almanya’nın bankaları, sanayisi, limanları ve demir yolları büyük oranda ABD’nin sağladığı mali destek karşılığında teminat olarak gösterildi.

16 Ağustos 1924’te Paris’te ABD ve Almanya arasında imzalanan Dawes Planı olarak bilinen bu programın mucidi, 1925-29 yılları arasında ABD Başkan Yardımcısı olan Charles Dawes idi. Ahtapot bir bankacı ve politikacıydı. Bu planıyla Almanya’yı idam sehpasından aldı. Savaş borçlarını üstlendi. Zengin kömür ve demir cevheri madenleriyle meşhur Ruhr bölgesini işgal eden Fransa ve Belçika’nın buradan çekilmesini sağladı. Londra’yı çok rahatsız etse de İngiltere’nin uyguladığı Alman limanlarına yönelik deniz ablukasının kalkmasını sağladı. Alman hükümeti ve özellikle demir-çelik ve kömür sektöründe aktif sanayicilerin Amerika bankalarından alacağı krediler karşılığında yüklü miktarda hisse senetleri almalarına vesile oldu. Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. Bağlantılı olduğu ahtapot J.P. Morgan Bankası bu karlı ticaretin en çok kazananı oldu. Bu destek sayesinde 1926’ya gelindiğinde Almanya demir-çelik üretiminde yeniden Avrupa’nın bir numarası oldu. 1929’da ekonomik ve mali enflasyonun getirdiği buhran ABD’yi Avrupa’nın iç gelişmelerinden uzak tutmuş olsa da ABD Hitler’in iktidar olmasından rahatsız değildi.

ABD ÜÇ MAYMUNU OYNADI

İşgal kuvvetlerin, demokrasi, özgürlük, serbest ticaret yalanlarıyla inşa ettiği sistemin legal bir kuruluşu olan Nazi Partisi, Weimar Cumhuriyeti’nde büyüdü. Söylemleri ve eylemleriyle faşist ve ırkçı olduğunu, askeri bir örgütlenmeye dayandığını, radikal değişimler için çalıştığını, emperyalist sömürgeci bir Almanya inşa etmek istediklerini, Birinci Dünya Savaşı’nın rövanşını almak arzusu ateşiyle yandıklarını açıkça ifade ettiler. 1933’te demokratik seçimden zaferle çıkarak iktidar olduktan sonra mevcut sisteme bile tahammül etmedikleri, bir faşist-diktatörlük rejimini inşa ettikleri, ülkenin en nüfuzlu tekelci holding sanayicilerin desteğine haiz oldukları, devasa bir askeri harcama ve ordu kurma programını başlattıkları, bu devasa silahlanmanın yeni bir savaş hazırlığı olduğu görülmesine ve İngiltere ve ABD’nin resmi raporlarına girmiş olmasına karşın ABD bırakın gidişatı önlemek aksine yol verdi, üç maymunu oynadı. Ayrıca da Hitler’in faşist ekonomisine milyarlarca dolar yatırım yaptı.

CADI AVI SÜRERKEN YATIRIMI ARTTIRDILAR

Faşist Nazi Partisi’ne binaen Versay Antlaşması “Büyük Alman Milletini” rencide etmiş, işgalleri kabul edenler ile ülkeyi bağımlı ve muhtaç edenlerin “asil Alman ırkının” mensubu olamazmış, savaş sonrasında Alman sanayisi, tarımı, ticareti ve sosyo-kültürel hayatının Yahudiler, komünistler, çingeneler, Almanya’ya sığınmış olan siyasi mülteciler ve şanlı Alman kimliğin kaybetmiş olanlar tarafından iğdiş ve ifsat edilmiş. Fransa’ya iade edilen Alsas ve Loren bölgesinin Alman toprağı olduğunu, başta Hitler’in doğduğu Avusturya ve Avrupa’da Almanların iskan ettiği bölgelerin Büyük alman Milletinin yeniden inşa edeceği 3. Almanya İmparatorluğuna dahil edilmesini talep ettiler. Bütün bunları aleni propaganda ettiler. Alman Meclisi’ni (Bundestag) yaktılar, muhalefete kaşı cadı avı başlattılar. Kitaplar yakıldı. Tehlikeli ideolojilerle mücadele bahanesiyle her türlü yasaklar getirildi. Demokrasi ve özgürlükler merkezi olarak propaganda edilen İngiltere ve ABD, yaptırım yerine daha çok yatırımı teşvik etti.

ABD FAŞİZMİ DESTEKLEDİ

Egemen sınıf sözcüleri ve tarihçileri farklı bahaneler anlatmaya çalışsalar da gerçek olan ABD’nin Hitler faşizmini hem kendisine rakip olan İngiltere ve Fransa’ya karşı hem de Sosyalist Sovyet Rusya’ya karşı kullanabilecekti. Ayrıca yeniden ayağa kalkmış ve şişmiş bir Avrupa’nın yeni bir savaşla tekrar yıkılması evde ciddi ekonomik sorunlarla boğuşan ve Avrupa devletlerin Orta-Doğu ve Akdeniz’deki sömürgelerine oturmak için fırsat kollayan ABD için bulunmaz bir fırsat olurdu. Bu sebeple Etiyopya’yı 1935’te işgal eden faşist İtalya’ya sessiz kaldılar. İspanya’da faşist Franco’nun 1936’da seçimle işbaşına gelmiş hükümete darbesini ve demokrasiyi rafa kaldırmasına seyirci kaldılar. İç savaşta on binlerce insanın ölmesi, Nobel Barış ödülleri verilen ABD’li politikacı, bankacı ve sanayicilerin umurunda değildi. ABD’den İspanya’ya savaşmaya gelen İbrahim Lincoln Alayı’na mensup gönüllülerin varlığı, ABD’nin faşist Franco’ya verdiği desteği örtbas edemez. Hitler’in açıkça Faşist İtalya ve İspanya ile ittifak kurması da ABD’yi harekete geçirmeye yetmedi.