ABD'nin müdahale yöntemleri(2)

ABD kendi içinde ve devlet kurumları arasında müdahale yöntemlerini tartışıyor. Düşünce Kuruluşlarına bu yönde görevler veriliyor. Tartışma alanlarından birisi de hava gücü kullanarak en az maliyetle siyasi hedefi elde etmek!

HAVA GÜCÜ TEK BAŞINA YETERLİ OLUR MU?

Hava gücü, belki çatışmaların gidişatını etkileyebilir, taktik üstünlük sağlayabilir ama tek başına harbin askeri hedefini elde edemez! Berlin’deki bir diskoteğin kundaklanmasına (1986) misilleme olarak Libya’nın bombalanması gibi bir rolde kullanılabilir. Hava gücü muharebede kara gücünü desteklediğinde asıl etkiyi yaratır. Bugüne kadar tek başına kullanıldığında hiçbir sorunu çözemedi! Bunun tek istisnası 1999 yılında Yugoslavya’nın bombalanmasıdır.
Libya’da 2011 yılında olduğu gibi, yerel kuvvetler arasındaki çatışmalarda dengeyi bir taraf lehine bozabilir! Bu tür söylemlerin, genellikle ABD kara gücünü kullanma konusunda çekinceleri olan ABD Başkanlarını baskı altında tutmak amacıyla gündeme getirildiği de söylenebilir. Bu tezlerde bir ölçüye kadar doğruluk payı varsa da ABD Silah Sanayi’nin bu tartışmaları tetiklediği de yadsınamaz bir gerçektir.

KUVVET KONSANTRASYONU YA DA SİKLET MERKEZİ

Savaş simsarları tezlerini kuvvetlendirmek için aşağıdaki gerekçeleri öne sürüyorlar:
Bir harpte üstün askeri birliklerin kullanılması her zaman başarının anahtarı değildir. Ama her askeri harekâtta kabul gören bir askeri harp prensibi vardır: “Kuvvet Konsantrasyonu ya da eski ismiyle Siklet Merkezi!” Üstün birlikler toplu olarak kullanıldığında başarı şansı yükselir. Diğer taraftan az sayıda kuvvetle girişilecek bir muharebede kaybetme riski yüksektir. Sayı az olduğunda, muhtemelen harp uzun yıllar devam eder!
Bu görüşleri savunanlar aşağıdaki örnekleri gündeme getirmektedir.
Başkan Clinton (1999) ABD ve NATO hava gücü ile dönemin Yugoslavya Cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç’e Kosova konusundaki isteklerini kabul ettirmek istedi. Ama bu strateji başarısız oldu ve gereksiz yere savaşı uzattı. 2003 yılında dönemin ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Eric Shinseki, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’ten Irak için daha yüksek sayıda asker talep etmişti. Ancak Rumsfeld kabul etmedi. General Shinseki, “savaş sonrasında ancak 300-400 bin kişilik bir kuvvetle Irak’ın denetim altında tutulabileceğini” söylemişti. Cephe savaşından sonra Irak durdurulamayan bir kargaşa ve anarşinin içinde kayboldu.
Benzer bir durum Afganistan’da yaşandı. Başkan Obama, sahadaki komutanların daha fazla asker talebini sürekli olarak reddetti. Böylece Taliban üzerinde yeterli ve gerekli baskı kurulamadı! Obama, ekonomik zorlukları gerekçe gösterdi ama uzayan savaş ekonomi için daha ağır bir yük oldu.

TÜRKİYE DİKKAT!

IŞİD Özel Temsilcisi Brett McGurk, “Türkiye’nin İdlip’te El Kaide bağlantılı El Nusra’ya destek verdiğini” ileri sürdü. ABD Savunma Bakanlığı, “Türkiye’nin Kuzey Suriye’de çeşitli gruplara omuzdan atılan kısa menzilli hava savunma füzeleri (MANPADS) aktardığı” yalanını yayıyor. PKK/PYD’ye tanklar da dâhil 1300 TIR dolusu savaş malzemesi aktarıldı. ABD, terör kantonlarında 10, Menbiç’te 2 askeri birim ya da üs kurdu. Afrin’deki PYD mevzilerini güçlendiriyor. Terörizm ve kandan beslenenlerin Türkiye’yi suçlaması sinsi bir planın sahneleneceğini gösteriyor.
ABD savaşın gereğini yapıyor: Türk F-16 pilotlarına eğitim olanaklarını engelliyor; kritik mühimmat transferini durduruyor; Türk topraklarını Türkiye karşıtı askeri eylemler için tepe tepe kullanıyor; Batı dünyasını Türkiye aleyhine kışkırtıyor; içimizdeki safdilleri de kullanarak ülkemize karşı müthiş bir psikolojik harekât yürütüyor; Türkiye’nin tepkisini azaltmak ve ülkemizi oyalamak için taktik ziyaretler yapıyor… Kararsız politikacılardan sonuna kadar istifade ediyor…
Türkiye de artık oyunu kuralına göre oynamalı! Stratejik bir plan dâhilinde taktik adımlar atarken, yeni bir ittifak sistemi ile ABD’nin karşısına çıkmalı! İdare-i maslahat ile kazanılan bir savaşı dünya tarihi kaydetmemiştir.
(Bitti)