ABD’nin planı var da gelişen dünyanın yok mu?

Dünyada gözler doğal olarak ABD seçimlerinin sonuçlarına, yeni Amerikan yönetiminin olası görevlendirmelerine ve politikalarına çevrilmiş durumda. İsrail’in, yeni koşullarda savaşı yaygınlaştırma eylemini hangi yönde sürdürebileceği, Trump yönetiminin “Ortadoğu politikası”nda ne gibi değişikliklere gidebileceği tartışılıyor. Amerikan tekellerinin yönettiği medya mekanizması aracılığıyla içeriği belirlenen bu tartışmalarda genel olarak İsrail lehine bir propagandanın yürütüldüğü görülüyor. Bir yandan da seçim sonucunda nesnel olarak güç kaybeden “askeri müdahaleleri artırma” yanlılarının Trump yönetimine dahil edilmesi yönünde yoğun bir faaliyet yürüyor.

Sözüm ona anti emperyalist geçinen, mücadele dışında kalmış masa başı analizcilerinden kimileri de hızını alamayıp, “Trump’ı dünyaya nizam vermek için ‘müesses nizam’ seçtirdi” diye yazılar döktürüyor.

Bizim dikkat çekmek istediğimiz, bu tartışmalarda ve öncesinde bilinçli ya da bilinçsiz olarak çoğunlukla hesaba katılmayan bir nokta. Deniyor ya; “ABD’nin, İsrail’in planları var, Batı Asya’yı dümdüz edecekler, Suriye’yi yıkacaklar, İran’ı bombalayacaklar, oradan Türkiye’ye yönelecekler vb.” Hatta daha genel düzlemde ortaya atılan planlar da var: “ABD Rusya’yı, Çin’den koparacak, Hindistan’ı Çin’e karşı kullanacak vb.”

Peki bu planlar gerçekçi mi, uygulanma koşulları var mı, ABD’nin İsrail’in gücü ve karşı güçlerin konumları buna elveriyor mu? Bunlar dikkate alınmadan ABD savaş makinesinin propagandasını tekrarlayan analizler ABD’yi kadir-i mutlak gösteren sonuçlara yol açıyor.

BİZİM ELİMİZ ARMUT MU TOPLUYOR?

Durum öyle tarif ediliyor ki, bir tek oyun kurucu, ABD önderliğindeki Atlantik güçleri. Rusya, Çin, Hindistan, İran, Türkiye ve diğer gelişmekte olan devletler, kurulan oyuna göre oynayan oyuncular. Biz de şöyle soralım: ABD’nin bu planları var da, bunların hedefi olan diğer devletlerin eli armut mu topluyor/toplayacak? Adı geçen devletlerin bütün bunlara karşı, sonucu kendi lehine değiştirebilecek bir eylem planı oluşturma ve uygulama kabiliyeti yok mu?

Bakınız son bir örnek, ABD’nin yıllardır karşı karşıya getirmek için kırk bin türlü plan yaptığı Suudi Arabistan ve İran arasındaki ilişkilerde gelinen son nokta. İsrail’in çatışmaları bütün bölgeye yaymaya çalıştığı, İran’ı savaşla tehdit ettiği koşullarda Suudi Arabistan ile İran arasındaki temasların hızlandığı görülüyor. Bu temaslardan sonuncusu sıradışı idi. 10 Kasım’da Suudi Arabistan Genelkurmay Başkanı Fayyad bin Hamad al-Ruwaili, üst düzey bir askeri heyet ile Tahran’a gitti ve İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri ile bir araya geldi. Bu ziyaret, Mart 2023’te Çin’in arabuluculuğunda ilişkileri normalleştiren iki ülkenin, diplomatik görüşmelerinin dışında iki ülke Ordusu arasında en üst düzeyde görüşme olması nedeniyle pek rastlanmayan bir örnek oluşturuyor ve önemli bir dönemece işaret ediyor.

Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, İran’ın İsrail’e düzenlediği balistik füze saldırısından bir hafta sonra İsrail’in karşı saldırısısnın konuşulduğu günlerde İran Dışişleri Bakanı Seyyid Abbas Arakçı’yı kabul etmişti. İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, 9 Kasım’da Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile telefon görüşmesinde, İran’ın Suudi Arabistan ile ikili ilişkileri ve bölgesel işbirliğini geliştirme konusundaki isteğini vurgulamıştı (Parstoday, 12 Kasım 2024).

GELİŞMENİN YÖNÜ

ABD’nin karşı karşıya getirmeye çalıştığı İran ile Suudi Arabistan arasındaki yakınlaşma, Batı Asya’da önümüzdeki dönemdeki gelişmelerin yönüne işaret ediyor. Bugün ABD’nin tüm dünyada tek başına at koşturduğu 30 yıl öncesinin koşulları yok. Ya da henüz ABD karşısındaki cephenin toparlanamadığı 20 yıl öncesinde değiliz. Bugün, ABD ve Avrupa dahil bütün devletler hesabını çok kutupluluğa göre yapıyor. Son seçimde de ortaya çıktı ki, ABD kendi içinde şiddetlenen bir yarılma ile baş etmek zorunda. Aynı zamanda ekonomide ve yüksek teknolojide liderliği kaybetti, üretimden kopuşun yarattığı açıklar ve giderek büyüyen sosyal sorunlarla önümüzdeki dönemde daha fazla boğuşmak zorunda kalacak. Gelişmekte olan dünyanın, oyun kurmaya başladığı bir dönemdeyiz.